Bu bölümü Min Yoongi'nin ağzından yazmak istedim kkk normalde bunu pek yapmam ama böyle gelişti.Hastalığım biraz daha azaldığı için arayı açmayacağım,umarım seversiniz ^^ geçen bölüm verdiğim spoiler için biraz daha bekleyeceksiniz,biraz uyuşuk bölümler yazacağım bu arada :') yorumlarınızı bekliyorum yine :*
Medya; Damien Rice -Amie
*MinYoongi*
Beni götürdüğü her yer,ya da onunla gittiğim her yer,hatta benimle geldiği her yer gerçek hayatın içinden kopup bir masala dönüşüyordu,bunu fark eden tek kişi ben olmadığımdan ve onun masalsılığının tadını aldığımdan normal yaşantıma dönmekte güçlük çekiyordum,sırf bunun için bile onu,öpmeliydim,biliyordum.Saymanın bir faydası olmayacağını bilsem de içimden geçen milyonlarca sebebe rağmen onu sebepsiz olarak öptüm.Çünkü Arven için sebepsiz bir öpücük diğerlerinden daha kıymetli olacaktı,biliyordum,ah,neden bunu düşündüğümü bilmiyordum.
Tanıdığım bütün kadınlara dair bildiğim her şeyi silip süpüren bu ufak kız çocuğunu öptüm.Bütün tabuları alt üst edip yıkmaya fazla hevesli olması beni rahatsız edecek raddeye gelse de,ona baktığım her an daha da güzelleşiyor olması beni korkutsa da,başımı çevirdiğimde etrafımda olmasına alıştığım an aslında,benim onun etrafında olduğumu fark ettiğim her an beni çıldırtacak kadar endişeye kapılmama sebep olsa da kendime hükmedemiyordum.
İki kale duvarının birbiri ardına geçmesini umursamadan hepsini yıktım,kapıları kırdım,sınırları aştım ve onu korkularından öptüm.
O espressonun şekerle yumuşatılabileceğini sanıyordu,beni değiştirebileceğini belki esnetebileceğini,zamanla acı tadın hafiflediğini sanıyordu.Oysa olan şey şundan ibaretti,kendi sınırlarını zorlayarak her gün bir yudum fazla içmeye çabaladığı bu acı tada alışıyordu.Alıştıkça yumuşadığını sansa da değişen şey sadece kendisiydi.Ben bunu görüyordum ama o öyle güzel çabalıyordu ki ona söylemedim.
Sevgisine inanmayı reddettiğim her gün karşıma bambaşka bir şekilde çıkıp bana hep aynı şekilde bakıyordu,yaşamayı istememe sebep oluyordu,hayatı ve aşkı özlememe sebep oluyordu,öyle taze ve bahar gibiydi ki bana kendimi yaşlı hissettiriyordu.Ben sabit dururken etrafımda koşturmasına ve ufacık haliyle benimle inatlaşmasına zamanla alışıyor,hatta bazen ihtiyaç duyuyordum.
Bir bebeğin babası,birilerinin zalim aşkı olmaktan çok Arven'e dolanan kolların sahibi olmayı kendime daha çok yakıştırıyordum.Her zaman bencil olduğumu insanlardan duymuştum,bu yüzden bunu kendi iç sesimin haykırmasının benim için bir önemi yoktu.Herhangi bir sıfata tıkılıp kalamayacak kadar bencildim,aynı zamanda birisinin her şeyi olmayı dileyebilecek kadar da bencildim belki.Onu öperken aklımdan hiçbir şey geçmemişti,hayatımda ilk kez,her şeyin silindiği ve durduğu bir yer bulmuştum.Düşüncelerimden,sorumlulukların yükünden ve korkulardan kaçıp sığınabileceğim bir yeri keşfetmenin mutluluğuyla baş başaydım.
Kocaman kalbiyle gerçekten bir meleği andırıyordu,insanların sevdiği kadınlara melekmiş gibi davranması ve bu şekilde seslenmesi benim asla yapmayacağım bir şeydi,ama ben gerçek bir meleğe rastlamış olmanın şokunu üzerimden atamıyordum.
Benim için her şeyi yapmaya hazır oluşunu hayretler içinde seyrediyordum,ona hiçbir şey vadetmemiş olmama rağmen bütün dünyayı ayaklarıma sermek için çabalıyor olmasına anlam veremiyordum.Sebepsiz şeyleri,rengarenk lolipopları,akşam yıldızını,mavi gökyüzünü ve sadece Arven'i bana sevdiriyordu,nasıl başardığını anlayamadan içime işliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Morn ☁ myg
FanfictionMavinin soğuğu temsil ettiği bu yalancı dünyada,mavi ateşin en sıcak ateş olduğundan bihaberdim. 'Madrugada' "Hm?" 'Şafak sökmeden önceki an,gece mi gündüz mü anlaşılmayan o an,portekizcede madrugada demek' Gü...