Aşk her şeye değer mi?
Evet...
Touka'nın Kang Dae'nin ajanı olduğunu ve amaçlarının beni öldürmek olduğunu öğrendim. Kang Dae'nin çok sevgili ve bir o kadar da korkutucu hemocidiaları ( ben Türkçe'sini kullanıp katiller demeyi tercih ediyorum) şuanda etrafımı sarmış bana kılıçlarını sallıyorlardı. Ben de kaçmaya çalışıyordum. Kook ve Eun Sun'ı sorarsanız onlar şuan baygın haldelerdi. Kook gözlerini açtı ve göz göze geldik. O tam ayağa kalkacakken bir hemocidia zehirli kılıcını karnıma çoktan sokmuştu. Tüm vücudumu saran, dayanılmaz acı beni ağlamaya hatta bağırmaya teşvik ediyordu. Acının etkisiyle yere düştüm. Kang Dae katili önümde diz çöküp bir şeyler geveledi fakat kulağımda yankılanan çığlıklar nedeniyle hiçbir şey duymuyordum. Ve gözlerimi kapatıp dönüşmeyi diledim. Olmadı. Şaşırmadım.
Sanırım vücudumdaki gücü fazla kullandığımdan bir türlü kalkamıyordum. Hemocidia karnımdaki bıçağı hızla çekip tekrar soktu. Acıyla bağırarak gözlerimi kapattım ve bir daha açamadım...
Vücumda baskın gibi hissettiğim o müthiş halsizlik ve yorgunlukla gözlerimi aralamaya çalıştım. Bilmediğim bir yerdeydim ve Kang Dae'nin bana söylediği şeyler şimdi yerine oturuyordu.
" Çok sevdiğin sevgilin ölecek nasıl mı ? Vampirlerin kalbi yoktur Jae Sun ve sadece aşık olduklarında kalpleri tamamlanır. Aşık oldukları kişi ölünce yavaş yavaş taşlaşıp parçalanırlar. Jae Sun, annen baban ve sevgilin...Hepsinin ölümünün suçlusu sensin! SEN BİR KATİLSİN !!
Gözlerimden akan yaşlar bana on sene önceki halimi hatırlattı. Kang Dae yine bana aynı şeyleri söylüyor ve gidiyordu. ONDAN NEFRET EDİYORUM!!!
Jungkook'un ölümüne asla izin veremezdim o benim befesimdi ve tutunabildiğim tek dalı da kesmelerine asla izin vermeyeceğim!.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım Kang Dae içeri girdi ve beni bağladığı sandalyeden çözdü. Hemocidia katilleri beni iki kolumdan yakaladı ve nereye götürdüklerini çok iyi biliyordum. Kang Dae'nin işkence odası...
Her ne kadar acı çeksem de tekrar ayağa kalkıp Kook'a gidecektim. Çünkü aşk her şeye değerdi..
Beni yere atıp gerilediler. Etrafıma baktım. Kızıklar, kafir çatalı dedikleri iki ucu kanalı alet ve daha bir çok alet. Eminim ki hepsini deneyecekti.
Beni baş aşağı bağladılar ve öylece bıraktılar. Ne yani hepsi bu kadar mıydı?
...
Aradan bir kaç gün geçince beni neden böyle bağladıklarını az da olsa kavramaya başlamıştım. Başım inanılmaz ağrıyor ve hareket edemiyordum neredeyse. O kadar sıkı bağlamışlardı ki sol kolum kangren olmak üzereydi sanırım. Az sonra iki hemocidia gelip beni çözdü. Bir sandalyeye bağladılar ve karşıda duran keskin bıçaklarla göz göze geldim. Kang Dae içeri girdi ve eline bir bıçak aldı. Elini bıçağın keskin tarafında gezdirdi "Ovv çok keskin"dedi ve kahkaha attı. Aman ne komik gerizekalı.
Yaklaşık bir saattir elindeki bıçağı bacağımda gezdiriyordu. "Senin canın ne kadar yanarsa sevgili Kookie'mizin canı iki katı kadar yanacak" dedi. Hayır hayır hayır onun acı çekmesini istemiyorum!
Aniden bıçakla bacağıma küçük bir kesik attı. Karnındaki yaranın acısı ve bu acı mükemmel bir ikili olmuştu gerçekten. Elindeki bıçakla daha büyük kesikler atmaya başladı. Ağlıyordum ve bu jadar güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Gözlerimi kapattım "Lütfen...lütfen dönüşmeme yardım et.."
Gözlerimi açtığımda karşımda korkarak geriye giden Kang Dae'yi görüp sırıttım.
Artık sıra bende...