🔫SG-26 BÖLÜM🔫

7.2K 531 105
                                    

1 hafta sonra:

Tamı tamına bir haftadır Araf'tan haber alamıyordum. Okula gelmiyordu. Evine gitmek istiyordum ama ağabeyim kafasını dinlemesi gerektiğini söyleyip beni bekletiyordu. Arıyordum açmıyordu ve bu iş uzadıkça benim canım çok sıkılıyordu. Sınıfta tek başıma otururken içeri Mert girdi. Yanıma gelip oturdu ve omzunu omzuma vurdu.

"Anlatacak mısın artık ne olduğunu?" Gülümsemeye çalışarak

"Hayat çok tuhaf" deyip tahtaya bakmaya başladım. Onunda kafasının tahtaya döndüğünü hissetmiştim.

"Tuhaf olan ne? Bana anlatabilirsin seni dinlerim ve inan ağzımdan bir kelime çıkmaz, hem biz iki iyi arkadaş değil miydik, neden bana gelip anlatmıyorsun" sözlerini üzerine tebessüm ettim.

"Bilmiyorum ama sanırım Büşra'nın ölümü beni etkiledi. Yani bir hafta öncesine kadar buradaydı ama şimdi yok. Sanırım özledim. Sevmesem de hayatımda yer alıyordu. Ne kadar bir insanı sevmesekte onun bile yerini arıyor insan ve Araf hocadan bir haftadır haber yok.... çok merak ediyorum. Arıyorum açmıyor ve bu iki gündür telefonu kapalı, bütün hocalara sordum ama kimse bir şey bilmiyor...... bu kadar çok mu seviyordur sence Araf hoca Büşrayı ?" Sözüm bitince ona doğru döndüm. Onunda yüzünde tebessüm oluşunca

"Sevmediğimiz insanların hayatımızda öyle bir yeri var ki, onların yokluğu bile arıyoruz ve sanmıyorum Büşra kadar sevmiyordu Araf hoca, belki de hiç ama sonuçta sevgilisiydi, tabi ki biraz üzülecek. Sende takma kafana bugün okul çıkışı hep birlikte gider bakarız Araf hocaya, şimdi kafasını dinlesin. " sevinçle Mert'e sarıldım.

"Çok teşekkür ederim "

"Hıh şöyle ol ben güzelim, hep böyle gül. O neydi öyle asık suratla bir haftadır dolaşıyorsun. " Mert ten ayrılıp sırtımı tekrar sıraya yasladım.

"Hadi kalk artık şu sıradan, bütün herkes seni bekliyor." Kolumdan tutarak beni de kaldırdı.

"Tamam tamam, kalktım. " deyip yanında yürümeye başladım.

"Bu hafta sonu bizim evde çalışılacak, sakın unutma" görevim daha yeni aklıma gelirken, böyle bir salaklığı nasıl düştüğümü düşündüm. Ben polistim. Ergen bir öğrenci değil. Ama hayat öyle bir oyun oynamıştı ki bana herkesten daha bilgisiz olmuştum. Bildiğim her şeyin yalan olması benim suçum değildi. Hayatın bana yazdığı senaryoyu oynuyordum hiçbir şey bilmeden.

Kantine indiğimizde çocukların masasına geçip Nur'un yanına oturdum. Zaten her şeyi biliyordu ve doğruyu söylemek gerekirse yanında rahat hissediyordum. Sırrımı çok güzel saklıyordu. Güveniyordum Nur'a, gülümseyip

"Bu hafta Mertlerin evinde toplanıyor muşuz." Hepsi bana şaşkınca bakınca gülümsemem yavaşça kendini sildi. Bir haftadır asık suratla görüp şimdi güldüğümü görünce şaşırdılar tabi, Mert sanki boğazında bir şey kalmış gibi öksürünce herkes kendine geldi. Batu sessizliği bozup

"Aynen öyle, e sınava şurada kaç gün kaldı ki? Dimi ama" son kelimelerinden bizimkilere dönüp söylemişti. Hepsinden olumlu mırıltılar çıkmıştı. Nur Batu'ya şüpheyle bakarken kolumla dürtüp gözlerimi belirterek kendine gelmesini işaret ettim. Yoksa çok kötü şekilde yakalanacaktım. Somurtarak Mert in koluna girdi ve kafasını Mert'in omzuna yasladı.

Çocuklar kendi aralarında konuşmaya başladığında, aklımds hem Araf hemde görevim vardı, ikisini bir arada götüremiyordum. Ve bu görevden sıkılmıştı. Biran önce bitmesini ve Araf'a gerçekleri anlatmak istiyordum.

✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴

Eve geldiğimde saat 15:00'ti ve zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Biraz göreve odaklanmak için dosyaları elime alıp incelemeye başladım. Elime Adnan beyin fotoğrafını aldım ve bakıp

SADECE GÖREVDEN  #DÜZENLENİYOR  🔫FİNAL🔫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin