Chanyeol ağırlıksız hissediyordu.Tıpkı yaz mevsimi yaklaşırken doğan ilk güneş ışıkları gibi etrafındaki hava ılıktı. Bu Chanyeol'ün içini ısıttı ve aniden aklına, buz sarkıtlarının damla damla erimesinin görüntüsü yerleşti. Buzu çözülüyormuş gibi hissediyordu. Chanyeol, karanlıkla çevrelendiği ve tek bir şey bile göremediği halde tuhaf bir şekilde sakindi. Bulutların üstünde yürüyormuşçasına fiziksel olarak hafif hissediyordu. Zihni de aynı bedeni gibi havada uçuşan bir kuş tüyü kadar hafifti. Chanyeol yıllarca panik atak ve yorgunluklara alışık olarak büyümüştü. Fakat şimdi, karanlıktaki bir şey onun korkularını yatıştırıyor, sakinleştiriyordu ve Chanyeol huzurluydu, her şeyin yolunda olduğunu biliyordu. Eğer bu hisleri hoş karşılamadığını söylerse yalan söylüyor olurdu. Çocukluğundan beri böylesine hafif hissetmemişti. O zamanlar dünya hakkında cahildi ve rüyalar şimdiki gibi onu bulmuyordu. O zaman çıldırmış bir kalple panik ataklarla uyanmıyordu. Chanyeol, dinginliğin böyle hissettirdiğini anladı.
Ölüp ölmediğini bilmiyordu. Ölmüş olmalıydı- vücudunu hissetmediğine göre... Bu düşünce Chanyeol'ü biraz endişelendirse de o hala sakindi. Zihninin en derin köşesinde Chanyeol vücudundan ayrıldığını anlamıştı. (Ya da fiziksel bedeninden) Şu anda o neydi ve neredeydi, bilmiyordu.
Kaldırımda tökezlediğini ve arabanın kornasını hatırladı ama bunlar zihninde eski hatıralar gibiydi. Bulanık, hayal meyaldiler ve kafasını karıştırarak ondan önce olan şeyleri hatırlamasını imkânsız hale getiriyorlardı. Dahası, önceden olanları düşünmeye çalışması onu sadece daha çok yoruyordu bu yüzden düşünmekten vazgeçti. Daha sonra neler olduğunu bulabilirdi.
Chanyeol dikkatini gene karanlığa çevirdi. Hangi cehennemin dibindeydi, bulması gerekiyordu fakat hareketleri durdurulmuştu. Sarsıldı ve nefesi kesildi.
Bir şekil -hayır- bir adam karşısında duruyor ve kararlı bir şekilde ona bakıyordu. Chanyeol adamı orda daha önce gördüğünü hatırlamıyordu. Yanına gelirken ki ayak seslerini bile duymamıştı fakat adam oradaydı işte.
Ağzını sorgulamak için açtı. Chanyeol bu adamın neden gizlice kendine yanaştığını sormak istedi, bir ümitle neden burada olduğunu (ve belki de burasının ne olduğunu da) keşfetmek istedi ama Chanyeol kafasını kaldırıp adamın yüzüne bakınca tüm soruları havada dağıldı. Eğer nefesi boğazında kalmasaydı, Chanyeol sesli bir nefes çekebilirdi. Jetonu geç düştü. Katiyen mümkün değil. Bu gerçek olamaz.
Fakat gerçekti.
Chanyeol'ün karşısında duran adam tamamen onun kopyasıydı. Tıpkı ona benziyordu.
..........
Chanyeol birçok yönden kendini aynaya bakıyor gibi hissetti. Diğer taraftan, Chanyeol tamamen farklı bir insana bakıyordu.
Karşısında duran adam baştan aşağı Chanyeol'ün özelliklerine sahipti. Chanyeol'ün bir çift kalın kaşıyla örtülmüş badem şeklindeki gözlerine sahipti. Kulakları da tıpkı onun gibi kepçeydi, hafif dışa doğru çıkmış uygunsuz ve rahatsız edici görünüyorlardı. Aynı sivri çene hattına, Chanyeol ile uyan bir seksen beş civarı bir boya sahipti. Fakat benzerlikler burada bitiyordu.
Chanyeol'ün kopyası açıkça daha kaslıydı. Kolları siyah kısa kollu tişörtünün altında şişkin ve belirgindi. Vücudu da Chanyeol'den yaşça büyük olmasını düşündürecek gibi ondan biraz daha genişti. (Yine de, otuz yaşından bir gün bile fazla göstermiyordu.) Aşırı kaslı bir yapısı olmasa da etrafına güçlü ve göz korkutucu bir atmosfer veriyordu. Buna rağmen, adamda son derece zeki ve işini bilen bir hava da vardı. Gözleri sürekli fırlayacak gibi Chanyeol'ün görüntüsü üzerinde geziniyor sanki onu ezberleyip hafızasına kazımak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving The 10th Prince (Chanbaek)
FanfictionHer gece, Chanyeol aynı adamın onun kolları arasında can verdiğini görüyordu ve her sabah, Chanyeol gözlerinde yaşlar ve ağzında bilmediği bir isimle uyanıyordu. "Wang Eun" Hatırlayabildiği kadarıyla, Chanyeol Joseon Hanedanlığından Wang Eun adlı ge...