Chanyeol gözlerini karanlığa açtı.
Sanki havanın ortasında asılıymışçasına, vücudu yerçekimsiz ortamda gibi hissediyordu. Tanıdık dinginlik hissi ortalığı kaplamıştı ve duyularını yatıştırıyor, kalp atışlarını düzenli bir ritme sokuyordu. Chanyeol, Kyungsoo ile birlikte konağa girdiğini ve oturduğunu sonra da kısa hizmetlinin hazırladığı yemeyi yediğini hatırlıyordu. (Yemeğin at boku gibi bir tadı vardı bu arada.) Kyungsoo onunla muhabbet başlatmak için birkaç girişimde bulunmuştu ama Chanyeol'ün aklı başka yerdeydi. En sonunda, Chanyeol izin isteyerek kalktı ve kendini yer yatağına bıraktı. Hoojun ile konuşabilmeyi ne kadar çok istediğini düşündüğünü hatırladı ve şimdi burada uyanmıştı...
Chanyeol'ün nerede olduğunu anlamak için çok fazla düşünmesine gerek yoktu. Bir şekilde gene ruhlar arasındaki geçide, atasıyla buluştuğu ilk yere gelmişti.
Fakat bu garipti. Eğer Chanyeol buradaysa, o neredey-
"Park Chanyeol. Tekrar görüşebilmek ne büyük bir zevk."
Hoojun bir anda yokluktan belirdi. Chanyeol kopyasını daha önce görmüş olsa da ikisi arasındaki fiziksel benzerlikler hala onu şaşırtıyordu. Adam onun tıpkısının aynısıydı. Hoojun yine baştan aşağı siyah giyinmişti. Chanyeol atasının kollarını ve yüzünü görmeseydi adam karanlık arka planda neredeyse görünmez olacaktı.
"H-hoojun," Chanyeol tuhafça onu selamladı. Kafası oldukça karışmış bir halde etrafına bakındı. "Neden tekrar buradayım?"
Birisinin onu uykusunda öldürmeye çalışmadığını umuyordu.
"Uykunda öldürülmedin Chanyeol." Hoojun sırıtarak mizah yoluyla onu yatıştırdı. "Benimle konuşman gerektiğini sezdim."
Chanyeol'ün kaşları çatıldı. "Bu işler böyle mi yürüyor? Benim sadece... Bir çeşit garip aura mı göndermem gerekiyor? ...ya da telepati şeysi?"
"Hayır. Neyse ki bu ondan çok daha basit. Sadece düşüncelerini benim üzerime odaklamalısın."
Tuhaftı. Bunun o kadar kolay olmasının imkânı yoktu ama Chanyeol'ün tartışacak hali de yoktu. Hoojun'un cevaplaması gereken bir düzine sorusu vardı.
"Bu harika. Şahane, gerçekten. Fakat bizim daha büyük sorunlarımız var," Chanyeol aceleyle başladı. Sertçe nefes alıp hızlıca ellerini kısa kâküllerinin arasından geçirdi. "Yani demek istediğim... Tek başına bir problem değil. Sadece- demek istediğim..."
Chanyeol nasıl ifade edeceğini bilemiyordu. Daha da kötüsü kendini sorgulamaya başlamıştı. Ya bunların hiçbiri bir problem değilse? Hoojun onu prensi kurtarması için zamanda geriye göndermişti. –Hepsi buydu. Manasız sorular sormak için orada değildi. Fakat yine de, Chanyeol kafasında oluşan soruları durduramıyordu. Sürekli olarak karanlıkta bırakılmış gibi hissediyordu. Cevaplara ihtiyacı vardı.
Oflayarak, Chanyeol sonunda döküldü. "Siktir, Hoojun! Her şey çok farklı!"
Kopyası görünür şekilde durgundu. "Farklı –nasıl?"
"Bilmiyorum. Mesela Eun hamile kalabiliyor-"
"Hamile mi?" Hoojun apaçık sersemlemiş bir şekilde sözünü kesti. "Ama bu..."
"İmkânsız. Biliyorum." Chanyeol kestirip attı. Kuru kuru gülerken devam etti. "Daha bu yarısı bile değil! Eun ondan nefret eden göt deliği bir abiye sahip ve yaşlı bir adama bir sürü bebek vermesi için yakında evlendirilecek!" alaycı bir üslupla iğneliyordu. "Oh- bir de eklemem gerekirse, o hiç de rüyalarımdaki gibi biri değil! Herkesten uzak duruyor ve çok soğuk ve hüzünlü ve babası tarafından bir bok gibi muamele görüyor. Her şey çok farklı, Hoojun! Böyle olacağını tahmin etmemiştim- Yani, düşünmemiştim bile... Bana bunların hiçbirinin olacağını söylemedin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving The 10th Prince (Chanbaek)
FanfictionHer gece, Chanyeol aynı adamın onun kolları arasında can verdiğini görüyordu ve her sabah, Chanyeol gözlerinde yaşlar ve ağzında bilmediği bir isimle uyanıyordu. "Wang Eun" Hatırlayabildiği kadarıyla, Chanyeol Joseon Hanedanlığından Wang Eun adlı ge...