"Gel. Sana göstereceğim son bir şey var."
Chanyeol, taht odasından çıkıp sarayın kapısına doğru adımlarken prensin arkasından Kral'ı takip ediyordu. Gece ayazı tüylerini diken diken ederken soğuk, kemiklerine kadar işlemişti. Sonbahar havasında çam ve is kokusu hâkimdi ve Chanyeol ancak prensin arkasından çıktığında kokunun kaynağını görebildi.
Nefesi boğazında düğümlendi.
Avluda sıra ardına sıralanmış şeritlerce asker duruyordu. Her biri üniformalarını giymiş, kılıçlarını belindeki kabzalarında korumaya almış ve ellerinde birer meşale taşıyordu. Chanyeol görüş açılarına girdiğinde, askerlerin her biri bir elini yumruk yapıp göğsüne tutmuş ve tek dizinin üzerine düşmüştü.
"Naip," tek bir sesle haykırdılar.
Chanyeol arkaya doğru tökezledi.
Bu olamazdı... Tüm bu askerlerin ona eğiliyor olması imkânsızdı. Kral sadece onun rütbesini değiştirmişti ama bu askerler sanki o bir savaş kahramanıymış gibi davranıyordu. Bir anda, Chanyeol fena rahatsız hissetmeye başladı.
"Onlar artık sana ait," Kral Taejo bir deniz askeri eliyle işaret ederken konuştu. "Artık kendi alayını kumanda ediyorsun."
Chanyeol'ün gözleri neredeyse yuvalarından çıkacaktı. Kendi, neyi?
Çılgınca heyecanlanmış bir halde Chanyeol'ün gözleri sıralar boyu askerin özerinde, onların kararlı ifadelerinde ve Kral'ın gururla ışıldayan yüzünde gezindi. Chanyeol gergince yutkundu. Bu iş için biçilmiş kaftan değildi. Bırak bir grup askeri yönetmeyi kendi başının çaresine zor bakıyordu.
"Yeni alaya tanışma konuşması yapmak adettir." Kral, Chanyeol'ün kalbinin durmasının sebebi olan o cümleyi kurdu.
Konuşma mı? Bu bir şaka olmalıydı.
Açıkça öyle değildi çünkü Eun onu öne doğru dürtmüş ve onu avluya yönelten adımları atmasına yardımcı olmuştu. Chanyeol tereddüt içinde askerlere doğru yöneldi, onlara yaklaştıkça kalbi daha hızlı atıyordu. Adamlara yaklaştıkça nabzı kulaklarında şiddetleniyordu. Buna rağmen karşılarına gelip durduğunda bile Chanyeol söyleyecek kelimeleri bulamadı. Dili zımpara kâğıdı gibiydi ve düşünebildiği tüm anlamlı sözler aniden aptalca gelmişti.
Bu yüzden doğaçlama yapmaya karar verdi.
"Uh, geldiğiniz için... Teşekkürler çocuklar." Chanyeol ensesini kaşırken konuşmaya başladı. "Yani eminim ki hepiniz burada olmak zorunda değildiniz. Ş-şey, hayır... Sanırım, zorundaydınız."
Chanyeol kafasını kaldırıp nihayet her bir sıradaki askerlerin yüzleriyle bakıştı. Kimse gülümsemiyordu.
Elini yumruk yapıp öksürdü. "Neyse, İyi bir Naip olmak için en iyisini yapmaya ça-çalışacağım. Peki... Evet, tüm söyleyeceklerim bunlardı. İyi geceler."
Ve böylece Chanyeol hızla oradan uzaklaşıyordu. Bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı yürüdü. Bacakları korkudansa utancından kendi kendine çalışır olmuştu. Askerlerin onun hakkında söyleyeceklerini duymak istemiyordu. Maalesef, hakkındaki ilk yorum ateşlendiğinde hala duyma mesafesindeydi.
"Baylar, size yeni Naip'inizi takdim edeyim!"
Tüm sıralardan kahkahalar yükseldi ve bu Chanyeol'ün olduğu yerde donup kalmasına sebep oldu. Chanyeol'ün yanaklarının kızarmasına yetecek kadar küçük düşürücüydü. Yine de, yorumlar gelmeye devam etti.
"Bir Aegis olarak eğitildi mi gerçekten?"
"Ondan daha dik duruşlu kadınlarla tanıştım!"
Daha fazla kahkaha... Daha fazla utanç...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving The 10th Prince (Chanbaek)
FanfictionHer gece, Chanyeol aynı adamın onun kolları arasında can verdiğini görüyordu ve her sabah, Chanyeol gözlerinde yaşlar ve ağzında bilmediği bir isimle uyanıyordu. "Wang Eun" Hatırlayabildiği kadarıyla, Chanyeol Joseon Hanedanlığından Wang Eun adlı ge...