11.Bölüm Part-1

1.8K 254 90
                                    




"Kyungsoo!"

Chanyeol nefes nefese konutunun kapısından içeri daldı. Kolları prensi taşımaktan fena ağrıyordu ama umursayacak halde değildi. Yapması gereken bir şey vardı. Zaten, saldırganların bedenlerini ve Eun'un parçalanmış dantel hanbokundan kalan kumaş parçalarını birinin bulması an meselesiydi.

Kısa hizmetlisi için tekrar seslenirken odasına tökezleyerek girdi ve bu esnada bir sandalyeyi de devirmişti. Kyungsoo odanın içine telaşla dalarken Chanyeol, Eun'un bedenini tahta bir masanın üzerine bırakıyordu.

Kyungsoo kapı eşiğinde buz kesmişti, paniğe kapıldı. Gözleri prensin üzerinde aşağı yukarı gezinirken yırtılmış kumaşı, prensin ıslak saçını ve solgun yüzünün görüntüsünü sindirmeye çalıştı. Gözleri nerdeyse yerinden çıkacak kadar açılmıştı. "N-ne... H-hoojun-"

"Açıklamak için vaktim yok," Chanyeol diğer sandalyeleri de aceleyle kenara kaldırırken söylendi.

"H-Hoojun-"

"Kyungsoo, zamanımız yok! Bana yardım etmelisin!" Chanyeol, dönüp hizmetlisine dik dik bakarken bağırdı.

Bir süre için Kyungsoo hareket etmedi. Durup sadece prensin gevşemiş bedenine baktı. Chanyeol adama tekrar bağırmak üzereydi ki sonunda Kyungsoo üzerindeki sersemliği attı ve öne doğru aceleyle adımladı.

"Neye ihtiyacın var?" Yaklaştı, prensin açıkta kalan bacaklarını fark ettiğinde ise görünür biçimde beyazlamıştı.

Chanyeol, Eun'un hanbokunun sağa sola sarkan parçalarını topladı ve kumaşı prensin kucağına kümeledi. Prens Eun'un kafası yana düşmüştü. Kendi kendine mırıldanıp, ağzından bir başka fısıltı kaçarken alnı kırıştı.

Chanyeol, gözlerini prense sabitlemişti. "Nasıl dikiş dikildiğini biliyor musun?"

"Dikiş?"

Chanyeol sessizce küfretti. "Sanırım bu bir hayır oluyor."

Chanyeol, kısa hizmetlinin şok içinde ona baktığını hissedebiliyordu. Adamın ona ne soracağını çoktan tahmin etmişti bu yüzden ofladı ve konuşmaya başladı. "Eun avluda saldırıya uğr-"

"Saldırı?" Hizmetli beyazlamıştı.

"-iki adam... Ondan ya-yararlanmaya çalıştı."

"Hoojun!" Kyungsoo şok içinde bağırmıştı. Gözleri Chanyeol ile Eun'un bilinçsiz bedeni üzerinde gidip geliyordu.

Chanyeol, Eun'un şerit kumaşlarını parçalanmış hanbokundan ayırıp soymaya başladı. Yırtık danteli inceledi ve küfretti. Üzerinde çalışabileceği doğru düzgün hiç kumaş yoktu.

"Adamlardan birisi ölü. Diğeri de baygın ama yakında uyanır, bu yüzden acele etmeliyiz," Chanyeol koşturuyordu. Şerit halindeki dantellere baktı ve kafasını salladı, böyle olmayacaktı.

Kırpık kumaşları bir kenara bırakıp hizmetliye döndü. "Kaftanlarımdan birini getir."

"B-bekle. Dur, Hoojun!"" Kyungsoo, Chanyeol'ü kolundan tutarken haykırdı. "Prens Eun'un sa-saldırıya uğradığını mı söylüyorsun? S-sen neredeydin?"

Karşılığında Chanyeol duraksadı. Damarlarına dalga dalga yayılan suçluluk duygusu kalp atışlarını hızlandırmıştı. Nerede miydi? Chanyeol, prensi bırakıp gitmişti. Avluda prensi bırakıp, Eun'un yanından ayrıldığında ne kadar sinirli olduğunu hala hatırlıyordu. Onu korumasızca bırakmıştı. Herhangi bir saldırıya savunmasız bir halde... Bu onun suçuydu. Bunu o yapmıştı. Eğer Chanyeol dilini tutabilseydi bunların hiçbiri Eun'un başına gelmezdi. Buna rağmen işte... Olan olmuştu ve şimdi Chanyeol bunun bedelini ödüyordu.

Saving The 10th Prince (Chanbaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin