Interlude

2.3K 227 226
                                    

Soğuk.

Chanyeol uçsuz bucaksız karanlığa gözlerini açtığında hissettiği ilk şey buydu. Hava cansızdı, tüylerinin diken diken olmasına neden olacak kadar keskin ve ürpermesine yetecek kadar soğuktu. Bu garipti. Geçit daha önce hiç soğuk olmamıştı. (En azından Chanyeol'ün bildiği kadarıyla...) Her zaman, yaz sıcağındaki güneş ışınları gibi ılık ve kucaklayıcıydı. Öyleyse neden çok soğuk hissettiriyordu?

Chanyeol, soğuğun onu endişelendirecek tek şey olmasını ümit etti ama tek değildi.

Burada olmak istemiyordu.

Hoojun'la konuşmak istemiyordu.

Eğer konuşursa, atası anlayacaktı. Chanyeol, Hoojun'un prense karşı olan hislerini keşfedeceğini biliyordu. Düzeltme: Hoojun'un prensine karşı olan hislerini. Chanyeol'ün bunu unutmaması gerekiyordu. Eun, onun değildi. Onun olamazdı. Ne şimdi, ne de asla.

Ve buna rağmen,

Eun'un tek yapması gereken onun bulunduğu ortama girmesiydi ve Chanyeol çoktan dizleri üzerine çözülürdü. Tekrar ona düşerdi. Ve bu- bu bir sorundu. Ne zaman kendisine umut etmeye izin verse, ne zaman nabzını yavaşlatmayı reddetse, prensle onu ayıran çizgiler bulanıklaşıyordu. Kendisine görevlerini, zamanda geriye gönderilmesinin nedenini defalarca kez hatırlatsa da önemi yoktu, yapamıyordu. Prensi sevmekten vazgeçemiyordu. Bencilce ve yanlıştı ama Chanyeol bununla savaşamıyordu.

Tüm bunları Hoojun'dan saklamasının hiçbir yolu yoktu. Bu yerde, düşünceleri birbirinden gizli değildi. Hoojun, Chanyeol'ün aklındaki her şeyi duyabilirdi ve bunun tam tersi de... Bu yüzden, Chanyeol hızla kendine gelmeliydi. Atasına yalan söyleyemezdi. Kahretsin, Chanyeol hiçbir zaman yalan söylemekte iyi olmamıştı. Her an, Hoojun ortaya çıkabilir ve Chanyeol ne yapacağını bilemez-

"Chanyeol."

Siktir.

Her zamanki gibi, Hoojun sakin ve kontrollü bir şekilde bir anda belirivermişti. Chanyeol kendisi için de aynısını söylemek isterdi ama söyleyemedi. Bu atasıyla farklı oldukları bir konuydu. Hoojun bir sorunla karşılaşınca su gibi, mantıklı ve soğukkanlıydı. Chanyeol ise ateş gibiydi, her zaman çalkantılı ve her zaman duyguları tarafından yönlendirilirdi.

Chanyeol yutkundu ve bir adım geriledi. "H-Hoojun."

Kendi sesine karşı yüzünü buruşturdu. Sesi gırtlaksı ve hissettiği gerginlikle boğulmuş gibi çıkmıştı. Hoojun'un bir şeyleri çakmamasına imkân yoktu.

Ve anladı da...

Atası kaşlarını çattı. "Sorun ne? Huzursuz görünüyorsun?"

"Hiçbir şey, ben-" Chanyeol'ün dedikleri yarıda kaldı, endişe, üzüntü ve suçluluk duygusu devam etmesi için fazla gelmişti. Bunların hiçbiri önemli değildi gerçi. Hoojun onu geri gönderdiği an bu duyguların hepsi geçecekti. "Hiçbir şey."

Hoojun kafası karışmış göründü, kafasını yana yatırdı. "Eğer dediğin gibi hiçbir şeyse, sen neden buradasın?"

Chanyeol'ün gözleri genişledi. Ne?

"Neden mi-?" Chanyeol afallamıştı, sustu. "Beni sen-? Beni eve gönderiyorsun."

Hoojun'un gözleri kısıldı. "Bu hiç mantıklı değil, Chanyeol. Görevini tamamlamadın."

Chanyeol'ün kaşları neredeyse saçlarına kadar çıkmıştı.

Kekeledi. "N-ne... Ben..." Elini hızla saçlarından geçirdi, bir cümle kurmaya çabalıyordu. "A-ama tamamladım!"

Saving The 10th Prince (Chanbaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin