4. Bölüm

3.2K 363 115
                                    

Chanyeol gözlerini açmadan önce, yağmurun kokusunu aldı.

Hafif koku yüzünün üstünde gezindi ve nefes alırken burnunu nemlendirdi. Islak çimen ve nemli yapraklarla muson sezonu gibi kokuyordu. (Doğrusu Chanyeol yağmurun çoktan yağmış ya da yağmak üzere olup olmadığını anlamamıştı.) Hala aklı yerine gelmemişken Chanyeol yavaşça havayı içine çekerek derin bir nefes aldı. Hava da kesinlikle nem vardı. Suyun yüzünü nemlendirdiğini, hassas cildini karıncalandırdığını hissedebiliyordu. Daha sonra Chanyeol'ün duyularını sert, verimli toprak kokusu gölgelendirdi. İki kokunun karışımının verdiği hazla Chanyeol hımmladı. Sakinleştirici ve hoştular. Chanyeol uykusuna devam edeceği sırada farkındalık aniden onu vurdu.

Seoul çam gibi kokmazdı.

Chanyeol'ün nefesini tutarken gözleri aniden açıldı. "Ne oluyor be?"

Üzerinde kubbe gibi ağaçlar vardı. Dalları birbirine geçmiş, garip şekillerde birbirine dolanmış ve gri gökyüzüne doğru uzanıyorlardı. Ağaçlar Chanyeol'ü gölgelemiş, gün ışığını neredeyse örtüyordu ve onu açık havada kuşatmışlardı. Hafif bir pus da ortalığa sızmıştı. Bir noktada, bu pus ormanın ortasında hafif bir sis yaratmıştı. Sendeleyerek ayağa fırladığında Chanyeol'ün kalbi hızlandı. Gözlerini kırpıştırıp çevresinde hızla döndü ve şok içinde etrafını incelemeye başladı.

O neredeydi? Gür ot ve yeşillik onu çevrelemişti. Yabani otlar ağaçların köklerini örtmüş ve kayaların arasından fışkırarak ormanın tabanını kaplıyordu. Chanyeol nefes almak için çabaladı ama bunu başarabilmesi için hava fazla nemli ve ağırdı. Bir şekilde kıyafetleri de değişmişti. Daha önce giydiği beyaz tişörtü yerine o siyahlar içindeydi. İpeksi siyah bir kaftan bedenini kaplamış dizlerine kadar dökülmüş ve bir kemerle tutturulmuştu. Geniş, havadar pantolonu da koyu bir renkti. Chanyeol kıyafetine dokunmak için ellerini kaldırdı fakat kollarındaki yeni kumaşla donup kaldı. Kumaş pantolonu gibi havadar ve siyahtı. Chanyeol'e göre kumaş geleneksele benziyordu. Kolları genişken omuzlarından hafif sıkılmıştı. Yutkunarak, Chanyeol gözlerini kıyafetlerinden ayırdı ve yine etrafa baktı.

"Ne... Neredeyim ben?" Normal olarak nefes alıp vermeye çabalıyordu. Girdiği şok duyularını etkiliyordu. Chanyeol buraya nasıl geldiğini hatır-

Dondu, anılar bir gelgit dalgası gibi onu çarpmıştı.

Sadece gözlerini kapa... Kulaklarında Hoojun'un sesi yankılandı. İnkâr eder vaziyette Chanyeol etrafında küçük yuvarlaklar çizdi ve tekrar etrafını inceledi.

Hoojunla geçirdiği zaman bir rüya gibi, silinmek üzere olan solgun bir anıdan ibaretti. Yine de, Hoojun'un kelimeleri kafasında çınlıyordu. Kopyasının söylediği her şeyi hatırlıyordu. Chanyeol zamanda geri gitmeliydi. Prensi kurtarmalıydı. Hoojun onu zamanda geri gönderecek bir yol bulmuştu. Sadece gözlerini kapaması gerekiyordu...

Nefes almaya zorlanırken göğsünü tuttu ve geriye sendeledi. Bu olamaz... Chanyeol'ün zamanda geriye gitmesinin hiçbir yolu yoktu. Tamam, garip bir yerde uyanmıştı ama Chanyeol daha önce ormana gitmişti. Bu ormanın Chanyeol'ün daha önce ziyaret ettiklerinden hiçbir farkı yoktu. Hoojun ona bir araba kazasına karıştığını söylemişti. Belki söylediği gerçek değildi... Belki Chanyeol düşünmeden bu bölgeye yürümüştü. Zaten sersem gibiydi. Bu yüzden, belki...

Kafasını salladı. Bu açıklamaları hiçbir anlam ifade etmiyordu. Hızlıca nerede olduğunu bulması gerekiyordu.

Soluna döndü ve gözlerini kısarak sisin içini görmeye çalıştı. Kesin olmamakla birlikte, uzakta bir yerde yüksek bir yapı var gibi görünüyordu. Koyu renk üzerine beyaz sis bulutlarıyla kaplıydı ve Chanyeol hatlarını fark edebiliyordu. Büyük bir ev ya da bir rezidans olmalıydı. Eğer o tarafa yürürse belki orda oturan birinin telefonunu ödünç alabilirdi. Sehunu arayabilir ve şanslıysa da buradan onu almasını sağlayabilirdi. Güzel bir fikre benziyor-

Saving The 10th Prince (Chanbaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin