Chanyeol buraya nasıl geldiğini bilmiyordu.
Uzun, şarap rengi duvarları olan giriş salonu gibi bir yerdeydi, merak içinde odayı inceliyordu. Prens ayrıldıktan sonra (Madam Hee'de birkaç saniye sonra onu takip etmişti.) Chanyeol pratik odasının dışında sarayı keşfe çıkmıştı. Birkaç koridoru salına salına yürümüş, bu odaya adımını attığında da yapacak bir şey bulmaya çalışmıştı.
Odanın duvarları boyunca uzun camlar vardı. Bu camlar sayesinde ışık odayı kuşatıyordu. Parlak öğle güneşi camların içinden geçerek ışıldıyordu. Güneş ışınları o kadar parlaktı ki doğru düzgün görebilmek için Chanyeol gözlerini kıstı. Kısılmış bakışıyla bile odanın ortasına konumlandırılmış üç kalın sütunu fark etmişti. Sütunlar süslü tavana kadar uzanıyorlardı. Tavan farklı boyutlara ayrılmıştı ve kabartılar dikkatle vurgulanmıştı. Zarif bir atmosfer veren tavan, zümrüt yeşili boyanmıştı ve kırmızıyla donatılmıştı. Oda gösterişli olsa da baştan aşağı boştu. Chanyeol kaşları çatık bir halde etrafına bakındı. Bu oda ne için kullanılmıştı?
Tahta zemin Chanyeol gezinirken gıcırdadı. Rutubetli bir koku havada dolanıyordu ve Chanyeol'ün burun deliklerini buldu. Naftalin ve kurumuş yaprak gibi kokuyordu. Besbelli, bu kısım uzun zamandır kullanılmamıştı.
Neden bu odayı boş bırakmışlardı? Chanyeol'e göre, şu anda sarayda fonksiyonu olmayan boş bir oda görüyordu. Odada daha derinlere gitmeye cüret etti, düzenli periyotlarla durup etrafına bakınıyordu. Gözleri odanın tahta duvarlarına kaydı. Yıpranmış neredeyse yorgun görünüyorlardı.
Chanyeol sessizce odanın içine yürüdü. Duvarlar değişmeye, incelip çam ağacının odununa dönmeye başlamıştı. Zemin de koyu ahşabı ışıldatan kendine özgü bir parlaklığa sahipti. Oda başka bir şeye dönüşüyor gibiydi.
Durdu. İki tane çift kanatlı kapı vardı. Kapılar altın ve gümüşle kaplanmıştı. Kapılar ağzına kadar açıktı böylece Chanyeol arkasındaki balkonun tırabzanlarına konulmuş kısa kırmızı direkleri görebiliyordu. Hafifçe kısık fısıltılar duydu.
Orada insanlar vardı. Birkaç adım gerilerken damarlarında dolaşmaya başlayan paniği hissetti. Burada olmamalıydı. Chanyeol eğer yakalanırsa ne yapacağını bilmiyordu. Karar vermiş bir şekilde arkasını dönüp geldiği yere gitmek için harekete geçmişti. Yarım daire dönmüştü ki bir parça beyaz gördü. Chanyeol, bir bedenin bakış açısına girmesiyle donakaldı.
"Eun?" Chanyeol kendi kendine sessizce nefes verdiğinde şaşkınlıkla kaşlarını çattı.
Gözleri hayretle büyüdü.
Prens Eun arkaya yalpalıyor, açık olan kapıdan görülen küçük alanda Chanyeol'ün onu açıkça görebileceği şekilde duraksıyordu. Eun'un belden aşağı sarkan beyaz eteği etrafında hışırdıyordu ve birazcık asilin bacakları arasına dolanmıştı. Chanyeol daha yakından baktı ve somurttu. Neden prens bu kadar sertçe nefes alıp veriyordu? Chanyeol, prensten biraz uzakta olsa da onun geriye doğru birkaç adım daha atmaya devam ettiğini ve göğsünün hızla kalkıp indiğini görebiliyordu. Prensin ağzı bir karış açıktı.
Chanyeol kaşlarını çattı ve bir adım öne doğru yaklaştı. Neler oluyor-?
Bir anda başka bir beden –adam- göründü. Gizemli adam yürürken sallanan kısa ve siyah bir sakala sahipti. Adamın saçları Chanyeol'ün daha önce Eun'da gördüğü gibi sıkı bir topuz yapılmıştı. Prensten farklı olarak bu adamınki altın rengi bir bantla ve altın bir tokayla tutturulmuştu. Bilinmeyen adam koyu işlemeli kıyafetler giymişti. Adamın prense doğru yürüyüşünü izlerken Chanyeol gözlerini kıstı. Açıkça adam prensten yaşça çok daha büyüktü- Chanyeol bunu adamın duruşundan söyleyebilirdi. Adamın sırtı geniş ve dikti, gururluydu. Böyle durunca adam prensin yaşının en az iki katı gibi gösteriyordu. Doğrusu, adam Eun'un babası olabilecek yaşta görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving The 10th Prince (Chanbaek)
FanfictionHer gece, Chanyeol aynı adamın onun kolları arasında can verdiğini görüyordu ve her sabah, Chanyeol gözlerinde yaşlar ve ağzında bilmediği bir isimle uyanıyordu. "Wang Eun" Hatırlayabildiği kadarıyla, Chanyeol Joseon Hanedanlığından Wang Eun adlı ge...