Not: Uzun bölüm!!
"Lanet olsun."
Chanyeol, prensin konutuna doğru yürürken homurdanıyordu. General Jun, prens ile bir başka buluşma talep etmişti ve Chanyeol aklını kaybetmek üzereydi. General'in bir önceki gün Eun'u görmüş olması adama yetmemişti. Ve ondan önceki gün... Ve ondan önceki gün... Eun'nun her zamanki gibi panik atak geçirmesine sebep olduktan sonra bile yeterli gelmemişti ve General, Eun'u tekrar görmek istemişti. Tüm bu olanlar hiç adil değildi.
Eun'un iki kase dolusu japchaeyi mideye indirmesi üzerinden üç gün geçmişti. Prens, Chanyeol'ün konutundan girerken olduğundan çok daha mutlu ayrılmıştı. O zaman Chanyeol nihayet işlerin iyiye gitmeye başladığını düşünmüştü. Kesinlikle yanılmıştı. Her zamanki gibi, General Sapık prensin dört bir yanını ellerken Tanrı bilir ne kadar bir süre boyunca sessiz kalmak zorunda kalacaktı. Yine de, Chanyeol'ün kızgın olma sebebi bu değildi. Kızgındı çünkü endişelenmekten aklını yitiriyordu. General, prensi her ziyaret edişinde Eun'a dokunuyordu. Ve bu her olduğunda Eun panik atak geçiriyordu. Chanyeol, prensin yaşadığı dünkü atağı düşünmek bile istemiyordu. Şu ana kadarki en kötüsüydü. Her zamanki gibi Eun panik atak geçirmeye başlamıştı ama bu sefer General, Eun'un gitmesine izin vermemişti. Chanyeol, adamla konuşmaya çalıştığındaysa adam basitçe onunla alay etmiş ve Eun'u kalçalarından tutmaya devam etmişti. Yaşlı adam en sonunda gittiğinde Eun'un yüzü kül rengine dönmüştü ve nefes almakta zorlanıyordu. Chanyeol hayatı boyunca hiç bu kadar korkmamıştı. Prensi sakinleştirmek otuz dakikasını almıştı ve o zaman bile Eun hala titriyordu.
Yani, evet. Chanyeol'ün tepesi atıktı. Prensin bir başka panik atak geçirmesine dayanamayacaktı. Kesinlikle dördüncü defa da buna katlanamazdı.
Chanyeol normal bir şekilde nefes alıp vermeye çalışarak prensin kapısını tıklattı ve bekledi. Kapı çekilerek açıldı ve kekeme hizmetli yerine prensin kendisi öne çıktı.
Eun, Chanyeol'ün yüzüne tek bir bakış atmasıyla geriye kaçındı. "Neden... Neden bu kadar sinirlisin?"
Chanyeol cevap veremedi, özellikle de Eun'un ne giydiğini fark ettikten sonra.
"Bunu da mı General seçti?" Prensin şeftali rengi hanbokunun kenarlarındaki yırtmaçları fark ettiğinde Chanyeol homurdandı. Açıklıklar prensin dizden aşağısını ve ayak bileklerini açığa çıkarmıştı. Chanyeol, prensin sol bileğinde sallanan gümüş bir şey fark ettiğinde gözleri kısıldı.
Lanet olası bir halhaldı.
"Aegis, sakin ol."
Chanyeol sertçe nefes alıp vermeye başladığını fark etmemişti bile.
Prens bir adım yaklaştı. Chanyeol, prensin gözlerinin çevresini kirletmiş sürmeyi görünce çenesi sıkıldı.
"Sana ne oldu?" Eun'un gözleri kafa karışıklığıyla onun yüzünü taradı.
Chanyeol onu takmadı. "Kyunsoo sana o zencefil çayından yaptı mı?"
Eun'un kafası iyice karışmıştı. "Evet, ama-"
"İyi."
Sersemlemiş bir halde Chanyeol'e bakarken prens gözlerini kırpıştırdı.
Chanyeol dişlerini sıktı ve topukları etrafında döndü. "Gitmeliyiz. Geç kalacaksın."
Yürümek için harekete geçeceği sırada aniden prensin onu bileğinden yakaladığını hissetti. Sinirli olsa da prense doğru dönerken Chanyeol'ün gözleri genişledi. Eun'un gözleri umutsuzca ondan bir cevap isterken irileşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving The 10th Prince (Chanbaek)
FanfictionHer gece, Chanyeol aynı adamın onun kolları arasında can verdiğini görüyordu ve her sabah, Chanyeol gözlerinde yaşlar ve ağzında bilmediği bir isimle uyanıyordu. "Wang Eun" Hatırlayabildiği kadarıyla, Chanyeol Joseon Hanedanlığından Wang Eun adlı ge...