TAHİR'İN AĞZINDAN
Kemiklerin kırılma sesi, kücük bir bedenin kan gölün de haraketsiz yatışı, usulca yeşil çift gözden akan bir damla yaş ve bir tabanca sesi ile boğuk çığlığın nefesimi kesmesi...
Sesinden irkildiğim tabancanın kurşunu benim kafama sıkılmışcasına uyandığım bir sabah. Aniden kan ter için de doğruldum yatağım da. Ne oldu? Nerede olduğumu anlamak için odada gezdiriyorum gözlerimi. Yerde yatan kızın yerini üzerinde gömleğimin olduğu sandalye dolduruyor ve ne kan var ne de o köşk de olan herhangi korkunç birşey. Rüya mı gördüm? Yok yok rüya değil kâbus..
Kendine gel. Gözlerimi kapatıp avuç içlerimde yüzümü ovuyorum hızlıca. Hayali gözümde hala o sahne başa sarıp oynuyor kurtulamıyorum.
"Oyy çık aklumdan da!"Asiye yengemin sesi ile bir kez daha irkiliyorum oturduğum yerde. Kapima tıklamadan içeriyor dalıyor, beklenmedik haraketler sabah sabah, afallıyorum.
"Yenge yavaş da"
"E noldi sanki cıbıldaksun, hayde hazurlan da yola çıkacuk"Başımdan gözlerime hafif ağrılar geziniyor. Şakaklarımı ovarak kafa sallıyorum. Ama yengem ikna olur mu, olmaz. Kapıda bekler tabii. Derin bir of çektiriyor sabah sabah bana. Yorganı üzerimden atıyorum ve sallanır ayaklarla kapıya ilerleyip kapıyorum. Hala sesi duyuluyor yengemin ama ben pek birşey anlamıyorum hala kâbusun etkisindeyim herşey bulanık ve boğuk.
Kendime iki tokat atıp kendime geliyorum. Bu kafayla kız istemeye gidilir mi, abim bu sefer de ertelersem hiç acımaz keser beni. Üstüme başıma çeki düzen verip iniyorum aşağıya. Ev halkının sesi geliyor hepsi birbirinden heyecanlı bir ben istemiyorum herhalde bu evliliği.
"Hele şükür gele bildin paşam. Hayde haydeee"
Yengem bir yandan yolluk hazırlarken diğer yandan da bana seslenip ve Balımı hafiften ittirmeyi hallediyor. Balımın daha gözleri bile açılmamış tatlı dudum benim. Tek kolumla yakalayıp hava da sarılırken öpücüklerle uyandırırım ben de.
"Ya dayı gıdıklanıyorum" kucağım da debelenirken daha çok sevesim geliyor.
"Çok sevirımm" cocuk sesi kulaklarımı dolduruyor, sevilmez mi lan bu. Balımı alıp evden çıkıyorum, arabaya bindirdikten sonra elimi tutuyor. Göz kırpıyorum soru sorarcasına. Biraz utanıklı soruyor o da
"Dayı sen evlenmesen olmaz mııı?"
"Sen istemiyorsan evlenmem ben"
Bu söylediğime gülse de birşey daha var söylemek istediği.
"Sen söyliceni söyle asıl" yanağından makas alıyorum.
"Şimdi sen evlenirsen hemen gidersin, ben seni özlerim. Çok özlerim"
"Oy tatlı dudum, seni bırakacağımı kim demiş. Tüm gelinler sana feda olsun be, hiçbiryere gittiğim yok benim"
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten ya"
O gülümseyince bende gülüyorum ve sürücü koltuğuna geçiyorum. Herkesler de geldiğine göre yola çıkabiliriz. Yangaylara dikkatli olmalarını söyledikten sonra gaza basıyorum.
Bu yolun sonun da bir istanbulluyla sözleneceğim.. hiç bitmese olmaz mı? Hep yolda kalsak, hiç varmasak.Korkaklığa gerek yok. Tek yolu bu, abimin zor durumda kalmasını göze alamam.
NEFES'İN AĞZINDAN
Dün geceden sonra bir daha hiç haraket etmedim. Daha doğrusu edemedim. Her nefeste, her göğüs kafesimin haraketlendiğinde canım yanıyor. Ona itaat etmediğim için döverdi, karşı çıktığım için ve hatta bazen kaçtığım için. Elbette sevk aldığından da döverdi ama misafirlere karşı sesimi çıkarmamam gerektiğini bana sözlerle de söyleye bilirdi, dövmese olmazmıydı.. Artık okadar yorgunum ki, ağlamıyorum bile.
Sahi.. ne kadar zaman oldu ben ağlamayalı? Kaç ay? Belki de sene olmuştur. Derler ki ruh yorgun düştüğün de ter gözlerden akar. Ben ruhumu sekis sene önce bıraktım babaevin de. Benim anca bedenim yorulur, terimde alnımdan akar. Gözlerim kuru kalır, aynı kalbim gibi..
Dursun istiyorum bu ağrılarım son bulmasını istiyorum. Olmicak ama, hiçbir zaman rahat nefes alamicam. Hiçbir zaman aynaya baktığım da beyaz tenimi göremicem, hep morluklar, hep şişlikler. Ama burada böylece yatıp yenilemem Vedat'a. Ona gücüm yetmez belki ama umudumun bileği kuvvetlidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFIL
FanfictionRüyasında gördüğü o yaralı kadını, izdivaç edeceği evde bulur ve zor şartlardan kurtarıp memleketine getirir. Musallat olan Vedata karşı savaş açar. Savaş değişmez ama savaş alanı..