Yiğit Kaptan🌊

1.1K 60 0
                                    

TAHİR'İN AĞZINDAN

asiye yengem nefesin başında durcana söz vermese hiç çıkmazdım evden. Ama yiğitin o gece gördüğü şeyleri unutması lazım. Çocuk aklın da kalmamalı silah sesleri.. annesinin o hali.

Yangazlar balımı dışarıya çıkarınca kafa dağıtmaya, ben de yiğiti ikna edip gemiye getirdim. Daha mesafesini koruyor ama bu sabah kadar korkmuyor benden.

Gemiye yaklaşınca kocaman oluyor gözleri. Hayatında hiç bu gemiden daha büyük birşey görmemiş gibi ağzını açması güldürüyor beni.
"Birde içerden görmek ister misin"

Şaşırarak kafasını çeviriyor, sevinmiş anlaşılan.
"Aa gerçekten mi?"
"Tabii ya. Ben seni gemiye getiririm de bindirmeden gidermiyiz hiç"
Köz kırpıyorum, o da deniyor. Yapamıyor.
Gülerek tek dizime çömeliyorum. Hala deniyor ama diğer gözünün de kapanmasını engelleyemiyor.
"Bak böyle yapacasun" diyorum tek gözünü parmağımla tutarak.
Kırpıyor. Ilk defa başarmışcasına, zaferle gülüyor. Aramızdaki buzların eridiğini anlıyorum. Kendi ne kadar izin verirse okadar yakınlaşıyorum ona, anca okadar samimiyet kuruyorum. Bu çocuk hayatın da, o korumalar dışında kimseyi görmemiş belli.. onu ürkütmeden kendime çekmeye çalışıyorum. O da kendi isteğiyle aşıyor aramızda ki mesafeleri.

Parmağımı gözünden yavaşca çekiyorum ve tekrar deniyor, bu sefer tek başına. Başarıyor.
"Ohooo aferin sana!"
"Yaptım yaptım" yerinde zıplıyor, ellerini havaya atarak.

Onun çocuk kahkahasına benim de sesim karışıyor, gözleri kısılıyor gülerken.

Ben yiğitin yüzündeki buruk mutluluğa dalar giderken "kaptan" diye bağırışlar yükseliyor.
"Nerelerdesin kaptan ya, kuma çıkmadık sen olmayınca"
Ooh bak ben oni tamamen unuttum. Ensemi kaşıyarak arkamı dönüyorum.
"Ula Sinan beni niye bekliyorsunuz. Kum ben olmadan çıkmaymı"
"Tahir kaptan kum çıkmasına çıkay da kepçe takuldi yine"
"Dema"

Sinan çaresizce ellerini yanlara kaldırıyor.
"Oğlum çocuk var yanımda, nasıl yağlim kreyni"
"Yav biz bakaruz, getur oni da getur"

Tam zamanını buldu kepçenin takılması da. Kreyne bakıp başka bir yol ararken parmağıma dolanan çocuk el ile aşağa bakıyorum.
"Kreyn o mu?" Diye parmağını havaya işaret ediyor.
"He yiğidim"
"Peki neden yağlicaksın onu? Yağ olan yer kayar ki ya"
"He doğru diysın, ben de kaygan olsun da kepçeyi çekelim diye yağlirım"
"Nasil yani?"

Başını yan yatırıyor.

"Bak şimdi"
Kucağıma alıp gemideki Sinan'ın kucağına uzatıyorum. Ardından bende binince alıyorum tekrar ve yere bırakıyorum. Içi de dışı kadar büyük herhalde, yine geziniyor gözleri gemide. Eğilip boyuna ulaşıyorum.
"Bu aşağda büyük kepçe var ya"
Kafa sallıyor.
"O zincirle bu yukarıda ki kreynin ucunda bağlı. Ama kreyn bazen paslana biliyor-"
"Paslanmak ne demek?"
"Paslanmak.. paslanmak şey demek. Içi pislenmiş gibi düşüne bilirsin. Demir ıslandığı zaman, ve üzerine su veya yağmur geldiğinde kararır, pislenir yani. Böylelikle ucunda zincir var dedik ya, ha işde o rahat haraket edemez. Bu yüzden ben de orayı yağlıyorum ki yine zinciri çeke bilelim"
Gözlerini kısıyor anlamakda zorluk çeker gibi.
"Anladın mı?"
Biraz duruyor ama sonra başını sallıyor.
"Paslanmak demek, pislenmek demek"

Ben okadar laf ettim, bu adam iki sözle anlattı. Gülerek onaylıyorum.
"Aynen öyle, zehir gibisin mashallah"
Saçını karıstırıyorum, hemen geri çekiyor.
"Zehir değilim ben! Zehir kötü birşey!"

Afallıyorum. Yanlış anlicanı düşünemedim.

"Tamam yiğidim, öyle demek istememedim zaten-"
"Banane! Zehir değilim ben"
"Yok değilsin tabii. Çok zekisin demek istedim"
"Nasıl?"
"Biri yeni şeyleri çabuk öğrenince zehir gibi derler. O senin sandığın zehirle bir alakası yok.."
"Niye öyle diyorlar ki, demesinler. Zehir annelerin canını acıtıyor, zeki çocuklara zeki desinler, zehir kötü"
"Haklusun.."

KARANFILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin