Tahir arabayı direk eve sürer ve hızdan kaybetmeden eve girer. Ev halkı heyecanla ayaklanır ve gelişmeleri anlatmasını bekler.
"Selamın Aleyküm, Aleyküm Selam. Abi, yangazlar siz benimle gelin bir"
Saniye homurdana homurdana oturur tekrar yerine. Biliyordur, her nekadar dil döksede oturup anlatmicanı. Mustafa ve ikizler tahirin peşinden giderler. Odaya girip kapıyı arkalarından kaparlar ve Tahirin konuya açıklık getirmesini beklerler.
"Tahir ne oldu? Nefes bacımı, yiğiti ne yaptın?"
"Gittiler"
"Nasıl gittiler abi, ne diyorsun sen? Nasıl izin verdin?"
"Ne izin vermesi ula, otur yerine anlatıyorum işde"
Murat altına bir sandalye çeker.
"Uzun uzun anlatmaya vaktim yok. Gittiler bende peşlerinden gidicem. Öldürücem Vedatı, alıcam nefesi ve oğlumu"
Bir sessizlik oluşur. Herkes yere bakar ve düşünür. Mustafanın sesi duyulur ve tüm dikkat onun ağzından çıkan sözlere yönelir.
"Oğlun.."
Tahir ne dediğini yeni algılar. Öyle ağzından çıkan şeyin uzun zamandır dilinin ucunda olduğunu fark eder.
"Yiğit Oğlun ha? Nefes neyin Tahir?"
Bu soruyla her gece karşı karşıya geliyordur Tahir.. her gece başını yastığa koyduğunda kendine yönelttiği bu soru şimdi abisi tarafından sorulunca avuçları terlemeye başlar.
Tahir bakışlarını bir yangazlara bir abisine kaydırarak yutkunur ve eli ensesine gider. Bir cevab arayarak kaşır ensesini ama ne kendini nede diğerlerini tatmin edecek bir cevab bulamaz.. aniden kalkar yerinden ve yüzünü avuçlarının arasına alır derin bir nefes vererek. Ardından ellerini kapıya dayar ve başını eğerek yumar gözlerini. Fatih elini abisinin omzuna yerleştirir desteğini göstererek.
"Sen bilmezsin belki ama biz nefesi çoktan yengemiz kabul ettik abi. İçin rahat olsun, biz arkandayız"
Murat da kalkar ve diğer omzuna yerleştirir elini ve sıkar.
"Herzaman!"
Tahir başını kaldırır yüzünde bir tebessüm ile. Abisine bakar.
"Başını dik tut koçum" der ensesinden tutup kendine çekerek. Alnını alnına yaslayarak.
"Sevdalan, sevdalanma. Nefes bacımı o şerefsizin eline bırakmayız"
Tahir de elini abisinin ensesine koyar.
"Sevda abi.. nedir bilmem. Sevda bize yakışır mı onu da bilmem ama ayrılık yakışmay..Mustafa tahirin sözlerini en derininde hisseder. Kardeşinin nefesi ve yiğiti nekadar sahiplendiğini ve onlara karşı hergün büyüttüğü sevginin farkındadır.
"Tamam oğlum. Birlikte gider alırız bacımı ama vedatı öldürecem onu yapacam bunu yapacam yok!"
"Abi. Öldürcem başka yolu yok. Gelir, herkesin hayatı tehlikeye girer"
"Tahir. Bir insanı öldürmek bukadar kolay mı gardaşım? Soluğunu kesmek? Yarınlarını almak? Bunu sen vicdanına anlatabilir misin? Ha onu geçtim. Hesabını nasıl verecesun Allaha? Düşündün mü?"
"Düşündüm abi. Çıkmaz yola sürükleniyorum"
"O çıkmaz yolunda vardır elbet bir kestirmesi, ama bu katil olmaya sebeb değil. Aklını başına devşir, biz varız. Allah var. Hallederiz"
Tahir olumlu anlamda başını sallasa da kararından dönmez.
"Benim bir işim var. Onu halledeyim sonra yola çıkacağım"Başını sallar mustafa ve tahirin odadan çıkışını izler.
******
Araba durunca nefesin hayali gözünde canlanır o koca sekiz sene.
Saçlarından tutup o soğuk zeminde metrelerce sürüklenişi. Saçlarının yolunduğu yerlerin kabuk bağlaması, haftalarca saçlarını tarayamayışı.
Uykusuz geçen sayısız geceleri. Olurda uykusunda vedat ona sahip olmak isterse diye..
Ceza odasında, oğlundan ayrı kaldığı haftaları hatırlar.. en acısı da odur ya. Bir anneyi bebeğinden ayırmak.
Kaburgaları, parmakları kırılırken hissettiği o tarifsiz bedensel acı. Vurulduğunda göğüsüne yayılan o ateş.. izi vardır köprücük kemiğinde.. göğüsünün üzerinden vurulmuş, sırtından çıkmışdır kurşun.. kaçarken, vedat tarafından yediği o kurşun..
Daha neler neler..
Hayal görür gibi yaşar anılarını teker teker. Kulaklarında serum damla sesleri, yiğitin ağlayışları, vedatın bağırışları. Kapıda yumruk sesleri, küfür.Okadar dalar ki geçmişine vücudu titremeye başlar. Gözlerini kontrol edemeden sürekli kırpışı, gittikçe düzensizleşen nefesi. Yiğit elini annesinin elinin üzerine koyar.
"Anne ne oluyor? İyi misin?"
Yiğitin sesi ulaşmıyordur nefese. Çook çok uzaklardan gelen bir fısıltı gibi gelir nefese.
Vedat da nefese bakınca görür durmaksızın titreyip gözlerini kırpan nefesi. Endişe kaplar bedenini ve nefesin baktığı yere bakar. Ev..
Anlar içinde kabuslar yaşadığını. Başını eğer.. pişmandır nefese yaşattıklarından. Ama ne fayda? Her seferin de yeniden işlenen bir suç için nekadar pişman olursa olsun insan. O acılara merhem olmaz asla."Gel Yiğit İsmet seni eve götürsün"
Şöföre el hareketi yapar. İsmet arabadan iner ve arka kapıyı açarak yiğiti kucağına alır.
Nefes oğlunun koynundan alındığını fark edince kendine gelir.
"Bırak!"
İsmet ellerini geri çeker.
"Bırak Oğlumu!"
"Nefes, Hayatım bırak Yiğit eve gitsin. Bizde konuşalım seninle"
"Konuşcak birşey yok! Yiğiti biryere bırakmıyorum ayrıca. Benimle kalıcak. Herzaman!"
"Tamam seninle kalacak. Ama bırak şimdi içeriye girsin he hayatım?"
Nefes vedatı hiçbir zaman bukadar sakin ve "şevkatli" yaşamamışdır. Terettüt eder ama yiğitin yorgun gözlerini görünce ismete bakar.
"Misafir odasına yatır yiğiti. İlkine değil, koridorun sonundaki oda, bahçeye bakan"
"Peki yenge" der ve yiğiti nefesin kucağından almaya çalışır. Nefes ise buna izin vermez ve yiğiti arbadan indirir.
"Kendi başına yürüyebilir benim oğlum. Dokunma ona, sadece odaya götür"
İsmet mahçupca eğer başını ve onaylayarak sallar. Sonra yiğitin önüne geçerek yolu gösterir.
İsmet ve yiğit eve girince vedata döner nefes.
"Ne var!"
"Buraya gelince aklına neler geldiğini biliyorum.."
"Öyle mi? Ne gelmiş aklıma?"
"Olanlar"
"Daha yaptıklarını söylemeye cesaretin yok! Kendin de şaşırıyorsun dimi nasıl yapabildim diye. Bukadar korkakken nasıl o canavara dönüştüm diyorsun dimi"
"Nefes ben pişmanım.. senin canını yakmak ister miyim hiç? Ben isteme-"
"İstedin! Sen. Benim. Canımı yakmak istedin! Bunu bilerek isteyerek yaptın! Bana kurbanı oynama sakın!"
"Tamam tamam"
Vedat küçük bir çocuğa dönüşür sanki. Ellerini kaldırır özür dilercesine.
"Nefes bana bir şans ver, seni sevmeme izin ver. Bak sana söz veriyorum, herşey çok güzel olacak."
Nefes alayla güler ve arabadan iner.
Eve girecekken vedatın bağırışını duyar ama tepki göstermez.
İsmete tarif ettiği odaya gider ve dizlerine sarılarak yatakta oturan yiğitin yanına oturur. Saçlarına iki öpücük kondurur ve göğüsüne çeker."Herşey yoluna girecek birtanem. Burada kalmicaz"
"Mavi tüylü geyik yorgun mu?"
Yiğitin yanaklarını tutup kaldırır başını.
"Hayır değil. Mavi tüylü geyik hiç olmadığı kadar güçlü"
"Ama gölgeyle savaşıyor yine.."
"Evet savaşıyor ama artık sihirli ışığına hapsederek savaşmıyor. Çünkü biliyor, bu onu çok yoruyor. Mavi tüylü geyik artık başka türlü savaşacak gölgeyle"
"Peki nasıl?"
"Sihir yok.. masal bitti küçüğüm. Bundan sonra gerçekler var geyik için"
"Mavi tüğünden vazmı geçiyor?"
"Evet. Geyik sihirli tüğünü ay ışığında uluyan kurta hediye ediyor. O masal diyarında yaşasın"
"Ama kurt çok korkar"
"Korkmasına gerek yok ki. O artık çok güçlü. Hem geyik onu yalnız bırakmıyor, bırakmaz asla"
Yiğit başıyla onaylayıp göğüsüne yaslar yine başını ve saniyeler sonra nefesi de düzene girer ve yavaş yavaş uykuya dalar.NEFES
Vedatın şiddetine, tehditlerine karşı gelmek yetmez artık. Sadece sırt çevirmek yetmez. Duymazdan gelmek, görmezden gelmek..
Artık savaşmam gerek. Gerekirse ters piskoloji uygulicam, onun aklını alt üst edicem. Oyunlarına oyunla karşılık vericem, tehtite tehtit, bağırışa bağırış. Şeytan deliğinde yaşayan biri yanmadan çıkamaz oradan. Ama ikinci kez yanacaksam, yakmadan çıkmicam! Bir kez daha defalarca öleceksem, öldürmeden dirilmicem!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFIL
FanfictionRüyasında gördüğü o yaralı kadını, izdivaç edeceği evde bulur ve zor şartlardan kurtarıp memleketine getirir. Musallat olan Vedata karşı savaş açar. Savaş değişmez ama savaş alanı..