TAHİR'İN AĞZINDAN
"[...]Karadenizini kurutmaktan.."
Nefesin dudaklarından dökülen her sözü kanımın yüzüme yavaşca sızmasını sağlıyor. Yanaklarımda hissettiğimin sıcaklık kulaklarıma ulaşıyor. Tüm samimiyetini döktü bu sözlere, biliyorum. Çok direndi ve sonunda neden direndiğini söyledi..
Yutkunuyorum."Nefes"
Sesim kısık çıkıyor. Henüz söylediklerinin etkisinden çıkamadım. Gözlerimden korktuğunu itiraf ettiği saniyeden beri göz kapaklarım ağır, sürekli kırpıyorum ve bakışlarımın yumuşadığını onun da yüz hatlarının gevşemesinden anlıyorum.
"Senin gözlerindeki ölü dirilmeden, yaraların silinmeden, yüzün gülmeden... isterse karadeniz kurusun Nefes, ben senden vazgeçmem."Tartışmaktan benim kadar o da yoruldu. Birbirimize bu an ki gibi tutunmak ve güvenmek yerine sürekli bağrışmaktan, zıt gitmekten o da yoruldu. Gözlerini yumuyor ve omuzlarının düşmesini izliyorum. Yorgun nefesi çarpıyor yüzüme, kirpiklerimin uçuştuğunu hissediyorum, tebessüm ediyorum. Elim istemsizce havalanıyor. Parmaklarım saçına dolanıyor, kulağının arkasına sıkıştırırken buluşuyorum gözleriyle.
"Artık yalnız değilsin. Bundan korkmak yerine, alışmaya bak bence"
"B-ben sekiz senedir başka birinin sesini dahi duymadım.. yüzünü görmedim. Şimdi okadar çok insan var ki etrafımda, buna nasıl alışılır bilmiyorum."
Başım hafif yana yaslanıyor ve gülümsüyorum. Yüzünde geziniyor gözlerim. Tedirgin gözleri, kızarmış yanakları, aralıklı dudakları, elimin altındaki saçları..
"Ben sadece şiddetli dokunuşlar tanıdım.."
Yüzüm kasılıyor. Elim saçlarından ayrılacakken devam etmesiyle duraksıyorum.
"Senin narin dokunuşuna nasıl alışılır bilmiyorum"
Gözlerim büyüyor, nefesimi tutuyorum. Elim yavaşca çözülüyor tellerinden. Boğazımı temizleyip biraz yana kayıp aramıza mesafe koyuyorum. Nefes beni merakla izliyor.
"Nefes sen beni yanlış anla-"
Sözümü titrek sesi bölüyor.
"Hayır!" Diye cevab veriyor ellerini hafif kaldırıp. Masum gözlerle tarıyor yüzümü.
"B-ben öyle demek istemedim"
Anlamıyorum. Gözlerimi kısarak yana yatırıyorum başımı. Yutkunuyor.
"Demek istediğim.. vedat her kolumu tuttuğunda morarırdı.. saçıma her dokunduğunda dökülürdü, yüzümü ellediğinde kanardım mutlaka.. gözlerime her baktığında iğrenirdim, adımı söylediğinde aldığım nefeslere lanet ederdim.."
Gözleri doluyor. Konuşurken, yanakları titriyor.
"Ama burada öyle değil. Asiye abla saçlarımı sevince şevkat hissediyorum, yangazlar adımı söylediğinde efendim demekten mutluluk duyuyorum, balım her elimi tuttuğunda içim ısınıyor."
Buğulu gözlerine rağmen yukarıya kıvrılan dudaklarına ben de tebessüm ediyorum.
"Sen.."
Duruyor.
Kaç saniye birbirimize bir söz söylemeden bakıyoruz bilmiyorum ama ayırmıyorum gözlerimi ondan. O da ürkek ama yinede kırpmıyor gözlerini.
"Sen bana her baktığında.. sizi nasıl bir çıkmaza sürüklediğimi hatırlıyorum belki ama bana tek güven veren sensin.. senin sayende bu insanları tanıdım ben. Senin sayende nefes alıyorum.. varsın fırtınandan korkayım"
Başımı anlamışcasına sallıyorum ve yataktan kalkıyorum. Açık sözlü. Ne düşünüyorsa hiç kıvırmadan, yumuşatmadan söylüyor. Yıllardır kimseyle konuşmadığı nekadar da belli oluyor.. içinde ne varsa, dışarıya da onu yansıtıyor. Hiç oyun, yalan peşinde değil. En saf hali. Uzun zaman sustu belki, deli etti beni ama hislerini bu çıplaklıta duymak güzel. Yengem, yangazlar, balım hakkında düşüncelerini bilmek güzel.
Başımı tekrar sallıyorum ve ayaklanıyorum.
"Riv riv'ini özlemedim dedim ama boş konuşmayı bırakınca işe yarar şeyler de çıkaymış nefes hanım"
Başını eğiyor. Nefes vererek gülmesine bende eşlik ediyorum.
"Hadi gel, sofrayı hazırlamışlardır"
Başıyla onaylayıp kalkıyor o da ve arkamdan iniyor.Herkes masada yerini almış, inmemizle yiğit ayaklanıyor ve oturduğu sandelyeyi işaret ediyor. Nefes o sandelyeye oturuyor ve yiğiti kucağına alıyor. Çaprazına oturuyorum. Abimin afiyet olsun demesiyle çatal bıçak sesleri yankılanıyor. Yemeğimle ilgilensem de sürekli gözüm yiğiti yediren nefese kayıyor.
"Yiğidim sen benim kucağıma gel, annen de yesin"
"Yok rahat ol sen. Aç değilim zaten"
Itiraz edecekken yengem sesleniyor.
"Eh gı sen günlerdir birşey yemedin zaten doğru dürüzgün. Bir deri bir kemiksin"
Başımla onaylıyorum ve yiğitin gelmesi için sandalyemi biraz geriye çekiyorum.
"Ben öylede fazla yemem ki asiye abla"
"Artık yiyecesun" diyorum kaşlarımı kaldırarak ve yiğiti kucağıma alıyorum. Nefes kolları boşda kalınca ne yapacağını bilmezmiş gibi bana bakıyor. Gözlerimle yemekleri işaret ediyorum. Sandalyesini masaya yakınlaştırıyor ve bir tas çorba alıyor yengemin elinden. Yavaş da olsa, utanarak içiyor çorbayı."Tahir sen nerelerdeydin?" Annemin sorusuyla bakışlarımı ona yönlendiriyorum.
"Osman hocadaydım ana. Bir kaç işim vardı"
"Ne işiymiş o?"
"Ne yapacan ana?"
"Ne yapacan mı var? Ha bu garıyla çocuğu kaldı burada. Onları ne yapmayı düşünisın?"
"Nikahıma almayı düşünirm ana, sen ne dersin?" bıkkınlıkla kaşığımı tasa bırakırken nefes bir an ağzında ki çorbaya boğuluyor ve öksürmeye başlıyor. Şaşkın gözleriyle buluşunca gülümsüyorum. Bakışları sertleşiyor ve su içiyor. Anam son günlerdir sürekli arayıp nefes ve yiğitden şikayet ediyordu zaten. Ne zaman patlicam diye düşünüyordum, bugünmüş.
"Burda kalıyorlar ana bir itirazın mı var?"
"Var" diyor annem gözlerini büyüterek. Abim araya girmeseydi bu konu uzar giderdi de..
"Anaaa bırak insanlar yemeğini yesin. Boğazımıza dizdin da!"
Abimin kızmasıyla susuyor annem ama sesizliği nefesin bozmasına şaşırıyorum.
"Saniye hanım size yük olmicaz elbette. Burada kalmaya karar verdim evet ama sizin evinizde olmicaz"
"Seni sadece bu evde değil, karadeniz de istemiyrım!"
"Anaa!"
"Dur Tahir" beni susturup anneme dönüyor.
"Oğullarınızın başına bir zarar gelmesinden korkuyorsunuz, haklısınız da. Ama durum bu. Siz beni istersiniz, istemezsiniz, karadeniz beni kabul ettiği sürece buradayım"
Sandalyesini geriye itiyor. Ayaklanıp yiğiti kucağimdan alıp elinden tutuyor. Şaşkınlıkla annemi susturuşunu izliyoruz hepimiz.
"Ve oğullarınız için endişe etmeyin. Bu evden çıktığım anda kendi başımın çaresine bakıcam"
Ayaklanıyorum ben de.
"Tabii ki hayır nefes"
"Evet Tahir"
Yiğitle arasına girip yakınlaşıyorum. Sesimi alcaltıyorum.
"Biz daha demin ne konuşduk seninle!"
Gözlerini devirip sırtını dönüyor. Yiğitle merdivenleri çıkıyor. Ağzım açık masaya bakıyorum.
"Gözlerini mi devirdi o?"
Yengem sırıtıyor.
"He vallah. Tek seni umursamamkla kalmadı paşam, anamı da susturdu. Vallaha tam bağa layuk elti"
Gözlerim büyümesiyle yangazların ağzından bir oha firar ediyor.
"Yenge!"
"Eh ne kıziysın ki paşam, sen nikahıma alacum diyince iyi. Ben eltim deyince olmay mı yani?"
Dişlerimi birbirine bastırarak konuşuyorum.
"Onu alayla dedum yenge!" Sonra merdivene gidip basamakları çıkıyorum.
Aşağıdan yemgemin sesi yinede ulaşıyor kulaklarıma.
"Ana sağa noli? Ilk gün okşayup yıkaduğun kıza niye seni istemiyrm diysın?"
"Zor anında yanında olduk tamam ama onun kocası ha buraya gelirse görürüm hepinizi!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFIL
FanfictionRüyasında gördüğü o yaralı kadını, izdivaç edeceği evde bulur ve zor şartlardan kurtarıp memleketine getirir. Musallat olan Vedata karşı savaş açar. Savaş değişmez ama savaş alanı..