Korkmadım🍃

650 44 0
                                    

TAHİR'İN AĞZINDAN

yiğiti muratla gönderdiğim gibi kayboluyorum tekrar orman da. Yiğiti bulduğum yerde adamlar yok, hepsi gitmiş. Fırsat bilip uçuruma koşuyorum, son an da dengemi tutmamla düşmemi engelliyorum. Yüreğim sıkışıyor, burada dururken neler düşündü kim bilir. Korkmuşmudur atlarken? Hiç farkındamıydı ki ne yaptığının..
Hafifce öne eğilip aşağa, denize bakmak için kendimi topluyorum. Neyi umut ediyorum bilmiyorum. Gözlerimle tarıyorum, atlamış olabileceği yerleri.
Hadi Nefes. Çık kızım ortaya, oradasın işde.
Saniyeler geçiyor, dakikalar... ne bir iz, ne bir dalga. Yinede alamıyorum gözlerimi denizden. Sanki biraz daha dibe bakarsam, çıkacakmış gibi.

Sonra duraksıyorum.
Nefesim aniden buz kesiliyor ve çiğerlerimi dolduruyor. Gözlerimin gittikce büyüdüğünü ve ıslandığını hissediyorum.
Nefes öylece suyun üzerinde yatıyor ve ufak dalgalarla kıyıya vurmayı bekliyor..
Çok yüksekteyim, gözlerinin açık olup olmadığı bilmiyorum ama cansız beden gibi öylece.. öylece yatması omuzlarım çökmesini sağlıyor. Kalbim çok ağır geliyor, sanki öne düşüp, yanına yatıcakmış gibi.
Inanmak istemiyorum. O ihtimali bile düşünmek istemezken, onu öyle görmek çok, çok ağır geliyor. Adım atacak mecali bulamıyorum.. gözlerimi sıkıca yumuyorum. Tedirgin bir nefes. Bir adım geriye. Ve boşluk.

Kalbim mi gerçekten ağır geldi, yoksa delilik mi başıma vurdu bilmem ama atladım.
Rüzgar her bir yanıma bıçak gibi saplanıyor ve ıslak saçlarımı yüzüme çarpıyor. Okadar hızlı bir düşüş ki, boşluk parçalanacakmış gibi adeta. Ayaklarım uyuşuyor ama nefese yaklaşmanın heyecanıyla hiçbir acıyı hissetmiyorum..
Ta ki vücudum keskin sıvıyla buluşana dek.
Ilk ayaklarım dalıyor, ardından belim, göğüsüm ve kafam. Ellerim en son batıyor buz gibi karadenize ve derinlere saplanıyorum.
Şoku hızlıca üzerimden atıyorum ve ışığın hafif göründüğü yere yüzüyorum. Tekrar havayla buluşunca kesik kesik nefesler alıp veriyorum ama gözlerim nefesi arıyor. Çok yakınında olduğumu arkamı dönüp beyaz parça kıyafetle buluşunca anlıyorum ve yanına çırpınıyorum. Elbisesinden tutup yanıma çekerken suya batıyor ve diğer elimle belini kavrayıp geri çıkarıyorum. Kafası sudan çıkınca bir çırpıntı hissediyorum bacaklarımda ve iki el dolanıyor aniden boynuma.
"Nefes! Nefes aç gözlerini!"

Elleri boynumu daha sıkı sarıyor ama gözlerini açması bir kaç saniyesini alıyor. Sonunda buluşuyorum karadenizin mavisine meydan okuyan yosun gözlerle.
Hayatımda hiç bukadar derin ve ferah nefes verdiğimi hatırlamıyorum. Ellerim yüzüne ilişiyor ve alnına yaslanıyorum.
Gözlerim kendiliğinden kısılıyor ve dudaklarım kıvrılıyor.
"Oh... birşey oldu sandım"
"Tahir!"

Bacaklarını hala durmaksızın vuruyor bacaklarıma.
"Sakin ol, burdayım"
Saçlarını yüzünden çekiyorum ve bir an duraksıyorum. Ellerimi saçlarından ayıramıyorum. Rüzgar esmiyor şu an. Denizin dalgaları durulmuş, zaman diye birşey bulaşmıyor bize, girmiyor hiçbirşey aramıza. Gözlerine kilitleniyorum. Korku dolu yeşil çift gözde kalıyorum öylece. O da ayırmıyor bakışlarını ama fıldır fıldır bir sağ gözüme bir sol gözüme bakıyor. Gülümsüyorum.
Baş parmağım yanağını okşuyor benden habersiz ama durdurmuyorum kendimi. Biraz daha okşuyorum ve yaklaşıyorum. Nefesi yüzüme çarpana kadar yaklaşıyorum. Santimler kala duruyorum ve eşsiz güzelliğine bu denli yakından bakmanın tadını çıkarıyorum.
"Sen.. sen ne yaptın.. nasıl yaptın"
Sesim kısık, korkulu ama rahat aynı anda.
"Ben ne yapıcamı bilemedim. Öldürceklerdi seni"
"Tek yol bu muydu yani. Atlamak mı?"
Başını avuçlarımın arasında yana yatırıyor ve masumca bakıyor.
"Öldün sandım.."
Yanaklarını soluk bir pembe boyuyor.
"Aklımı kaçırıyorum sandım. Zamanı avuçlayıp geriye sarmak istedim, imkansız olduğunu anladıkca kalbim ağırlaşdı nefes. Niye yaptın kızım"
"Tahir ben.."
"Sen ne?"
Söylemiyor birşey.
"Seni öylece yatarken görünce aklım bulandı benim, arkandan atladığımı havadayken algıladım! Birşey söyle!"
Bakışlarına anlam veremediğim bir koyuluk karışıyor.
Ellerini boynumdan çekiyor ve omuzlarıma yerleşdiriyor. Denizde olduğumuzu unutmuşum. Vücudumuza çarpan dalgayla hatırlıyorum.
"Ben bilerek yattım öyle"
"Ne?!"
"Evet. Vedatın adamları aşağa bakınca beni öldü sansınlar diye"
"Ula bende öyle sandım ama!"
Sesim öyle gür çıkıyor ki korkup bırakıyor omuzlarımı ama çarpan bir dalgayla aniden belime dolanıyor bacakları ve elleriyle yine enseme tutunuyor. Sürekli çarpan dalgalara bakıyor korkuyla. Titreyen vücudunu sıkıca doluyor bana. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Tuhaf bir sıcaklık yayılıyor göğüsüme ve gıdıklıyor kalbimi. Kafasını aniden çevirmesiyle burun buruna geliyoruz ve burun ucum yanağına dokunuyor, taki başını hızlıca çekene kadar. Bacakları hala belime dolanık sıkıyor ensemi. Nefeslerimiz sesli bir şekilde göğüs kafeslerimizi inip kaldırıyor.
Boğazımı temizleyip bakışlarımı ayırıyorum. Kolumu beline sarıyorum. Bacakları yavaşca çözülüyor.
"Tutun bana, kıyıya yüzücem"
Sesi titrek ve fısıltı gibi çıkıyor.
"Yüzebiliyorum"
"Nefes. Tutun."
Başka birşey dememe gerek kalmıyor. Arkamı dönüyorum ve nefesi sırtıma yatırıyorum, ellerini omuzlarıma yerleştiriyorum ve soğuktan neredeyse hissetmediğim bacaklarımı zorlukla çarpıyorum suya ve ilerliyoruz kıyıya doğru.

Kollarımı fazla haraket ettirmemeye çalışıyorum, nefesin ellerini kaybetmemek için ama bu yüzden daha fazla sürüyor kumla buluşmamız. Neredeyse son metreler ve yavaşca ayaklarımı yerle buluşturuyorum. Su belime kadar geliyor. Nefesin elinden tutup çekiyorum önüme ve kolumu dizlerinin altına geçirip kucağıma alıyorum. Itiraz etmiyor. Yorgun düşüyor, yanan bedenine dokunan ellerimden anlıyorum. Kıyıda kuma yatırıp başını dizlerime koyuyorum ve alnına dokunuyorum.
"Nefes ateşin var, daha fazla dışarıda kalamayız"
O da elini havaya kaldırıp alnıma dokunuyor. Elinin değdiği yer ısınıyor.
"Sen de yanıyorsun Tahir"
"Hadi ozaman biraz gayret et, eve gidelim"
Ayaklanıp kucağıma alacakken durduruyor.
"Sen de iyi değilsin, taşıma. Yürürüm ben"
Sallana sallana ayaklanıyor. Bana yük olmamak için çaba gösteriyor ama gözleri yumuluyor.
"Gel buraya inatcı" diyorum gülümseyerek ve kucaklıyorum.
Nereye gideceğimizi bilmem işimizi kolaylaştırıyor ki orman yoluna girmek için biraz yukarıya çıkmam gerekiyor. Nefesi daha sağlam tutuyorum ve adım adım çıkıyoruz yukarıya.

Ormana vardığımızda, ben Nefesi uyuyor sanarken yükseliyor sesi.
"Sen arkamdan mı atladın?"
Bu soruya şaşırıyorum. Uykusunda konuşuyor sanıp cevab vermiyorum ama eliyle çeneme ulaşıp kirli sakalımı çekiyor. Dikkatimi türlü türlü yollarla üzerine çekmeyi başarıyor. Bakışlarımı ona yönlendiriyorum.
"Evet"
Biraz bekliyor. Ben yine uyudu sanıyorum ama sinirli sesi duyuluyor bir zaman sonra.
"Ben seni kurtarmak için atladım. Sen nasıl kendini ölüme atarsın!"
Duruyorum yerimde.
"Allah allah! Sen yapınca iyi, ben peşinden gelince mi hata oluyor nefes hanım!"
"Evet! Hem sana ne oluyor. Ben sana oğlumu emanet ettim, ne akla hızmet böyle birşey yaparsın?"
"Oh iyimiş ya. Sen herşeyi bırak, çık git öyle birden hayatımdan ben de geride kalıp kafayı yiyim öyle mi?"
Kendini geri itip kucağımdan atlıyor ve güçsüz bacaklarına yüklenip yere basıyor.
"Saçmalama"
"Tamam"
"Tamam mı?"
"Hee tamam"
"Ne diyorsun sen ya"
"Ula ters yaparız kızaysın, tamam deriz eh yine kızaysın"
"Kızarım tabii. Ben seni birden denizde görünce nasıl korktum biliyor musun"
"Benim halimi hayal etmek pek zor olmamalı ozaman nefes hanım"
Oflayıp arkasını dönüyor ve kendi yürüyor. Ardından gidiyorum.
"Hem ben sana daha hızlı ulaşmak için atladım. Durumun ne olduğunu bilmiyordum ne yapsaydım"
Önüne bakarak konuşuyor, adımlarını yavaşlatmadan.
"Yiğiti de alıp gitseydin mesela. Bıraksaydın beni, ölürdüm en azından"
Kolundan tuttuğum gibi çeviriyorum ve bir hışımla en yakın ağaca yaslıyorum.
"Sus!"
Sinirden damarlarımın çıktığını iddia ederim.
"Sus!"
Sırtını daha çok bastırıyor ağaca ama ben uzaklaşmasına izin vermiyorum, bir adım daha atıyorum.
"Ne bırakıp gitmesi lan! Sen bana demedin mi, karadenize benziyorsun diye!"
Anlamıyor.
Elimi sinirle başının hemen yanına, sert ağaca vuruyorum. Sıçramıyor, korkmuyor.. dinliyor.
"Sen demedin mi, bir uçurum var diye. Ben düşmekten korkuyorum, fırtınada kaybolmaktan korkuyorum demedin mi?! Ben seni nasıl bıraksaydım, o çok korktuğun karadeniz de?"
Tebessüm ediyor.
"Gülecek ne var?"
Başını eğiyor, kaldırdığında daha çok gülümsüyor.
"Ben karadenizden değil sende gördüğüm karadenizden korkuyorum dedim."
Şimdi ben anlamıyorum.
"Seni kestiremiyordum, bir anın bir anını tutmuyordu, ki hala tutmuyor. Ama gözlerindeki o fırtınalardan bahsettim ya, onlar hala orada evet. Korkuyordum evet, ama artık değil"
Kolumu ağaçtan çekiyor ve devam yürüyor.
Arkasını dönüyor sonra.
"Ben bu güzel denizden hiç korkmadım. Onun fırtınalı dalgalarına karışmaktan korkmadım" yutkunuyor.
"Ben sana karışmaktan korktum.."
Hızlı adımlarla uzaklaşıyor benden.
Söylediklerini kafamda çevirirp çevirip yeniden kuruyorum ama bir anlam veremiyorum.
Fazla uzaklaşınca koşar adımlarla peşinden gidiyorum.
Ormandan çıkıyoruz ve eve gidene kadar ne o, ne de ben birşey söylemiyoruz.

KARANFILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin