Tarifi zor🌿

688 40 0
                                    

TAHİR'İN AĞZINDAN

Iki gündür osman hocanın yayla evindeyiz. Daha iyi ve dinç hissediyorum, iki gün önceki halimden eser kalmadı. Banyoda son bir kez daha soğuk su çırpıyorum yüzüme. Üçüncü gün bugün, vedat burayı bulamadı ama bizim eve gitmiş bir kere. Tüm karadenizi santim santim aradığına eminim.
Ama şimdi önce kahvaltı!

Kapıyı açar açmaz yiğit koşuyor üzerime. Hoop diye tutup kaldırıyorum.
"Günaydın Tahir abi"
"Günaydın aslanım, nerden geliy bu enerji"
Mutfaktan nefesin gülüşünü duyuyorum. Elinde tabaklarla geliyor salona.
"Ah bir bilsem. Şu ufacık-"
Bacaklarını cimcikliyor yiğitin.
"Ufacık bedende, tam olarak nereye depoluyorsun okadar enerjiyi"
"Anne yaaa yapma"
"Yaparım"
Kollarını cimcikliyor şimdi de.
"Yaparım"
Karnını tutup öpüyor. Gıdıklanıyor yiğit ve gülerek kollarını boynuma doluyor. Karnını göğüsüme bastırıyor nefes gıdıklamasın diye.
"Hiiiç tahir abine yanaşma. Kahvaltıdan vazgeçtim seni yicem küçük kurt"
Ikisinin gülüşü yankılanıyor kulaklarımda. Sıcacık oluyor içim. Doğruymuş. Bir evin büyüklüğü yada nekadar iyi olduğu önemli değilmiş. Bir evi ev yapan, yuva yapan içinde yaşayan insanlarmış. O çekirdek aileymiş.
"Vallahi bende açım ama neyi yiceme karar veremedim"
Yiğit kulağıma fısıldıyor.
"Bence güçlerimizi birleştirip annemi yiyelim"
"Hmm olabilir. Yattı aklıma"
Nefese kısık gözlerle bakıyoruz ikimizde. Yavaş adımlarla yaklaşıyorum, kucağimda yiğitle. O da gülerek arka arka gidiyor.
"Aklınızdan ne geçiyor sizin"
Yiğit sesini kalınlaştırıp fısıldıyor.
"Seni yiceeeez"
"Hayır hayır hayır"
Elleriyle yüzünü kapatarak arkasını dönüyor ve masanın diğer ucuna koşuyor. Peşinden koşuyoruz. Yiğit kollarını uzatarak tutmaya çalışıyor kahkaha atarak. Delice masanın etrafında koşuyoruz.
"Bak yaklaşmayın" yine diğer tarafta durarak parmağını uyararak uzatıyor.
"Eeeh uzadı bu oyun, acuktuk da!"
Yiğiti yere bırakıyorum.
"Hayde yiğidim sen bir yandan, ben bir yandan"
Ikimizde nefesin üzerine koşarak sıkıştırıyoruz. Ben daha önce ulaşıyorum evde koşan nefese ve arkadan beline dolanarak durduruyorum. Kollarımda gülerek debeleniyor. Yiğit kollarını bir ayı imiş gibi havaya kaldırıp bize doğru koşuyor.
"Hayııır"
Bir sağa bir sola sallanarak kurtulmaya çalışıyor. Yiğit gelip annesinin elinden tutarak kolunu ısırmaya başlıyor. Dizlerimi kırarak kendimle birlikte nefesi de yere otutturuyorum ve bırakıyorum. Yiğit şimdi karnını gıdıklıyor nefesin. Ikisinin kahkahası yankılanıyor dört duvarda.
"Tahir yardım et!"
Nefes gülerek yiğitten kurtarmamı söylüyor.
"Hay hay"
Gülerek bende gıdıklıyorum. Yerde kollarını karnına dolayarak debeleniyor ama ikimizin elinden kurtulamıyor.
"Ya Tahir! Yapmayın. Yiğit"
Gözlerini sımsıkı yumarak öyle bir gülüyor ki..
O an saniyeler uzuyor gidiyor sonsuzluğa..
Durduğumu fark ediyorum. Nefesin her kahkahada buruşan göz kenarlarını izliyorum. Başım omzuma düşüyor yavaşca ve onun o eşsiz güzelliğini izliyorum.
Donukluğumdan yiğitin seslenişi çıkarıyor.
"Tahir abi durma"
Gözlerimi iki kere hızlıca kırpıyorum ve kendime gelip yiğite bakarak gülümsüyorum. Zaman normal akışına giriyor tekrar ve nefese kaç saniye baktığımı düşünüyorum.

Nefesin de gözleri açılıyor artık ve yiğitin elinden kurtulup doğruluyor. Hala gülümsüyor ve bakışları beni buluyor. Kısılan gözlerine gülüyorum..

"Tamam artık"
Gülüşü soluyor ve zor, kısa bir nefes verdiğini fark ediyorum. Ayağa kalkıp ellerinden tutuyorum, kalkmasına yardımcı olarak ve sessizce soruyorum.
"Ağrın mı var?"
Elinin tersiyle saçlarını yüzünden arkaya itiyor ve cevab olarak gözlerini kapatıp açıyor.
Dudaklarım aşağa kıvrılıp ince bir çizgiye buruşuyor. Başımı sallayarak sırtını sıvazlıyorum.
"Oturun ikinizde sofraya, çayları kapıp geliyorum"
Yiğiti baş köşeye otturuyorum. Ardından nefesin sandalyesini çekerek oturmasını işaret ediyorum.
Oturuyor ve sandalyesini dikkatlice masaya yanaştırıyorum.

Mutfağa gidip elimde iki çayla dönüyorum. Nefesin karşısınada yerimi alıyorum. Teşekkür ediyor sessizce ve çaya uzanıyor. Zorlanıyor ama belli etmemeye çalışıyor. Kendim alıp çayı önüne koyuyorum. Mahçupca bakıyor, göz kırpıyorum gülümseyerek. Tekrar teşekkür ediyor ve bir yudum alıyor. Yiğit çoktan tabağındakileri yutarken bende yemeğe başlıyorum. Gözümün ucuyla nefesin boş tabağına bakıyorum. Ağzımdakileri yutuyorum.
"Yalnız domatesler tabağına yürümicek nefes"
"Hı?"
Dalgın. Sesimle ufak bir irkiliyor sanki.
"Yemek diyorum, yesene"
"Ha yemek"
Tabağına bakıyor. Sonra bana.
"Ben aç değilim"
"Sen zaten hiç aç değilsin nefes. Bıraksak bir deri bir kemik kalacaksın-"
Alayla söylesemde ciddi olduğumu bildiğinden eminim. Bir sonraki düşüncemi sessizce fısıldıyorum.
"- ki öylesin zaten.."
Başımı kaldırdığımda parlayan iki yeşil gözle karşılaşıyorum.
Duydu mu?
"N-nefes ben.."
Ne dicemi de bilmiyorum ki. Gerçekten kötüye çekmiş olamaz ya. Zoraki bir tebessüm yerleşiyor dudaklarına ve daha çok eziliyorum kırgın bakışının altında.
"Tuz yok. Unutmuşum"
Bahanesini sunarak mutfakta kayboluyor."hay benim kot kafam"
Yiğit sorar bakışlarını yolluyor.
"Sen ye yiğidim"
Başını okşayıp kalkıyorum. Nefesin arkasından gidiyorum.
Mutfak camın karşısında durmuş elinin tersiyle göz kenarını siliyor.
"Nefes.."
Dönmüyor. Ama hafif inip kalkan omuzlarından hıçkırıklarını yuttuğunu görüyorum.
Ne dedim ben böyle, ağzımın ayarı yok.
"Nefes ben özür dilerim"
Koluna dokunmak istiyorum ama kendiliğinden dönüyor. Gözleri kıp kırmızı. İçine ağlıyor yine.. yaş akmıyor, sadece sisli kirpikleri.
Aldığım nefes buhar oluyor ve boğuyor beni.
"Özür di-"
"Biliyor musun Tahir"
Hırçın bir hal alıyor aniden ve parmağını uzatıyor hafif sallayarak.
"Haklısın. Deri kemik, senin sözlerinle"
Kendimi açıklamak için ağzımı açıyorum ama yine lafa giriyor. Şimdi daha sert sesi. Alay edercesine.. kötü alay..
"Evet çok zayıf olabilirim. Güzel görünmüyor olabilirim. Güçsüz görü-"
Sözünü kesiyorum "şşşt" diye fısıldayarak ve ellerim yanağından kayıp saçlarına dalıyor. Yüzünü kavrarken başı arkaya yaslanıyor ve üzerine gittiğim adımla geri gidiyor ve duvara yaslanıyor. Baş parmağım yanağında geziniyor..
"Sen. Hayatımda. Gördüğüm. En! En güçlü kadınsın!"
Dudakları aralanıyor ve gözler yaşla doluyor. Kenetlendiğim yeşiller anında buğulanıyor ve tek gördüğüm oymuş gibi, közlerimi kırpıyorum buğuluğu gidermek için ama hızlıca fark ediyorum.. kendi önümü değil, onun gözlerini göremiyor muşum.
Öylece bakıyor, onu bukadar incittiğimi bilmiyordum.. yanakları titriyor.
"Sen! Sen.." emin başladığım bu sözlerde sesim kısılıyor. Gözlerine biraz daha bakıyorum ve kalbim kafamda atıyormuş gibi hissediyorum.. kulaklarım okadar yanıyor ki, attığını hissediyorum. Kanımın bedenimde hiç bukadar hızlı dolaşmadığını fark ediyorum ve şaşkınlıkla dalıyorum güzelliğine. Dilimden dökülcek sözlerden korkuyorum..
"Sen.. okadar güzelsin ki.."

Sessizlik.
Yüzü gevşiyor avuçlarımda.
Sağ közünden bir sıcak damla firar ediyor ve parmaklarımın arasında kayboluyor.

"Hem bunun farkında bile değilsin"
Yutkunuyorum.
"İstediğin kadar zayıf ol. Canın istiyorsa şişman ol, kapılara sığma"
Tebessüm ediyor ve gözleri kısılırken bir damla daha karışıyor parmaklarıma. Yüzünü okşuyor yine parmağım ve başımı öne eğiyorum. Gözlerini açıyor şaşkınlıkla ve diğer hamlemi bekliyor pür dikkat. Nefesim nefesine karışıyor ve dönüp yüzüme çarpıyor. Yüreğim gibi gözlerimde kırpılıyor bir kaç sefer.
Tam orada.. ürkek gözlerinde yansımamı gördüğümde bir adım daha atmak isterken. Nefeslerimizi kesmek isterken.. bu hasreti bitirmek isterken-
Ellerimi saçından ayırıyorum ve geri çekiliyorum.
"Sen adını layığıyla taşıyorsun.. Nefes oluyorsun etrafındakilere"
Yutkunuyor. Ben onu bile yapamıyorum. Olduğunca hareketsiz kalmaya çalışıyorum, fikrim değişirde, ikimizi de yakarım diye..
Sonra yavaşca arkamı dönüp çıkıyorum mutfaktan.
Ellerimde hala yüzünün sıcaklığı, baş parmağımda göz yaşlarının izi. Yüreğimde.. o hareket, o tarifi zor fırtına.

KARANFILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin