NEFES'İN AĞZINDAN
Eve gidene kadar arkamda bir gölge gibi yürüyor ama yanıma kadar gelmiyor asla. Nefesini hissediyor gibiyim ensemde. Istemsizce gülümsüyorum. Saçma geliyor çünkü nefes alış verişini duymak hoşuma gidiyor. Kulağa hoş geliyor sanki. Düzenli, derin derin nefesler alıyor. Ben iki kere nefes alırken, o bir kere ama uzun çekiyor havayı içine. Bu küçük detay üzerine bukadar uzun düşünmem saçma geliyor ve durup arkamı dönüyorum.
"Biraz sessiz nefes alırmısın ya"
Yerinde durup ellerini hafif kaldırıp kucağında birleştiriyor.
"Allah, allah, çattık ya"
Cevab vermiyorum. Kapıya kadar yürüyorum ve Tahiri bekliyorum.
Yavaşca geliyor ve gözlerini üzerime dikip kapıya vuruyor. Hiç pas vermiyorum ama bakışlarını hissediyorum. Yüzümde geziniyor. Bende bakıp bir kaşımı kaldırıyorum. Gözleri dudaklarıma iniyor ve tedirgin oluyorum. Istemsizce bende onun dudaklarına bakıyorum ve anında utanıyorum. Başımı eğip kapının açılmasını bekliyorum.
Saniye hanım dikiliyor kapida ve içeriye girmemizi önlüyor.
"Ana bir çekil de girelim istersen"
Yüzünü buruşturup kenara çekiliyor.
Ayakkabılarımızı çıkarıp mutfakta toplaşan ev ahaline karışıyoruz. Yiğit muratın kucağından atlayım bana doğru koşuyor. Dizlerime çöküp kollarımı açıyorum.
Küçük bedeni göğüsüme çarpıyor ve boğuk bir ınıltıyla kalıyorum.
Saçlarındaki rüzgar kokusu gözlerimi dolduruyor ve dudaklarımı saçlarına bastırıyorum. Hıçkırıklarım içimde daģ oluyor ve bedenim istemsizce ağlamamla sallanıyor.
"Annecim özür dilerim"
Saçlarını okşuyorum ve ağrılarımı umursamadan sıkıca sarılıyorum.
"Çok özür dilerim"
Yiğit kollarımdan ayrılıp yüzümü ellerinin arasına alıyor.
"Neden özür diliyorsun anne"
Ağlamam şiddetleniyor. Onu arkamda bırakıp ölmeyi göze almam çok büğük suçluluk duygusuna boğuyor beni.
"Ağlama anne" diyor üzgünce ve göz kapaklarımı öpüyor.
Gözlerimi açtığımda şaşkın bakışlara rastlıyorum. Hiç kimse birşey demiyor, ama murat bir hışımla ayaklanıp üzerime geliyor. Ellerimden tutup kaldırıyor ve bir an kollarının arasında buluyorum kendimi. Şaşkınım, ne yapıcağımı bilmiyorum. Yavaşca ellerimi sırtına yerleştirip karşılık vermeye çalışıyorum ama zaten ayrılıyor benden.
"Çok şükür. Yaşıyorsun"
Içten bir gülümseme sunuyor bana ve gözümden akan yaşlara hiç hakim olamıyorum. Murat buruk bir gülümsemeyle Tahire bakıyor, sonra bana.
"Ağlama Nefes, yiğit iyi, sen iyisin"
Beni sakinleştirmeye çalışan murata bakıyorum.
"Peki siz? Iyimisiniz hepiniz?"
Asiye ablanın gür sesini duyuyorum ve başımı masaya çeviriyorum.
"Oradan bakınca nasıl görünüyoruz gız"
Hafif bir tebessüm ediyorum ve yaşlarımı elimin tersiyle siliyorum.
"Çok güzel görünüyorsunuz"
Gerçekten de güzel görünüyorlar. Güçlü, çok güçlü. Birlik olmuşlar, onları kimse yıkamicak kadar güçlü.
"Eh siz pek güzel görünmüyorsunuz açık söylemek gerekirse"
Tahirle aramıza adımlıyor. Baştan aşağa süzüyor.
"Eh gı noldi size? Duşu dışardamı almaya karar verdiniz?"
Tahir kolunu asiye ablanın omzuna koyuyor ve kulağına birşey fısıldıyor.
Ardından asiye abla elimi kavrıyor.
"Yiğit sen birşey yemedin daha. Sen ye, ben de annenle bir yukarıya çıkayım ha"
Yiğit bana sorar gibi bakıyor ve gözlerimi yumuyorum kalmasını ima ederek.
Asiye abla merdivenlerden çıkarken destek oluyor ve yiğitle kaldığımız odaya çekiyor.
"Nefes sana bir duş aldıralım he guzum, sırılsıklam olmuşsunuz ikinizde"
"Abla tahir sana ne dedi?"
"Git yıka dedi, ne dicek"
Utanıyorum ve ıslak elbiseme dolanıyor parmaklarım.
"Hadi nefes temiz eşyalarını al dolaptan, banyoda bekliyorum seni"Itiraz etmeme kalmadan odadan çıkıyor.
Dediği gibi dolaptan temiz kıyafetler alıyorum ve banyonun kapısını açıyorum. Asiye abla samimi bir gülümsemeyle küveti gösteriyor. Burada kaldığım sürede asiye abla beni yıkamışdı, kendimi yormim diye ama yine çok utanarak yanına adımlıyorum. Anlıyor ve yüzümü seviyor.
"Nefesum utanma artık da. Ben senin ablanım, seni yıkamak beni mutlu ediy da"
"Abla sana çok yük oluyorum"
"Haydeee yine başladı. Eh oturup ağlayalım nefes"
Omuz silkiyorum ve başımı eğiyorum.
"Iyileştiğinde sende beni yıkarsun"
Gülmek zorunda kalıyorum ve sessiz bir kahkaha atıyoruz ikimizde.
"Hayde hayde"TAHİR'İN AĞZINDAN
Yengem nefesi yukarıya çıkarınca bizimkiler soru tufanına tutuyor beni. Oflayarak oturuyorum abimin karşısına ve murata kaş göz yapıyorum yiğiti balımla odaya çıkarması için.
Geri döndüğünde o da oturuyor sağıma, fatih de soluma. Anam zaten dikiliy başımda boğaldum da boğaldum.
"Eh hadi anlat!"
Abim sabırsızca soruyor.
"Anlatcam da, sen söyle bir, vedat nerede?"
"Biz onu da adamlarını da tutuyorduk da, herif toplamış tüm istanbulu. Teker teker çoğaldular, aldılar gittiler baygın itlerini"
"Abi naptınız ya"
"Ne yapacadu abin. Sen gittin o garının peşinden, abin de burda ha canıyla uğraştı. Hiç düşünmeymisun bizi? Hiç mi demiysun benim anam napar, abim napar, gardaşlarım napar?"
"Ana düşünmez olur muyum"
"Ozaman ne diye tutaysın nefesi hala burada?"
"Ana ben senin niye böyle yaptığını anlayrum da sen benim nefesi niye bırakmadığımı anlamaysın"
"Anlamam! Evlatlarımın her birinin canı tehlikede. Anlamam!"
"Sen sanaysın ki nefes gitmiyor. Oysaki ben zorla tutayrum onu da, oğlunu da burda. Kız hergün ağlıyor bırak beni diye. Canınızı kurtarın diye"
"Eh bırak ozaman! Bırak ne yapıyorsa yapsın!"
"Etma ana etma. Mazlum o ana. Kendin gördün. Sende vardın o akşam yanımızda, kızın başına neler geldiğini sende gördün"
"Gördüm ya. Içim de yanay ama sizin canınızdan kıymetli değil nefesin canı"
"Biliymisın ana nefes o şerefsizin yanında sekiz sene kalmış.."
Susuyor. Yavaşca sandelyeyi çekip oturuyor abimin yanına.
"Sekiz koca sene ana. Vicdanına bunu nasıl açıklicaksın eğer o kızı tek başına yollarsam. O şerefsiz bulmaz mı onu, yazık etmez mi ona? Bir sekiz sene daha dövmez mi? Kırmaz mı tüm kemiklerini? Işkence etmez mi? Dokunmaz mı sanaysın ona ana!"
Hala susuyor.
Abimin gözleriyle buluşuyorum. Cam gibi, yaşlarını tutmaya çalışıyor.
"Ben o masumun yaşadıkların bin de birini biliyorum sadece ama uykularımdan olmama yetiyor. Onun acıdan inlediği her an benim canımı yakay. Akıttığı her göz yaşı yüreğimi dağlay. Bırak diye yalvardığı her sefer ona sarılmak istiyrım, gitme diye bağırmak istiyrım. Niye biliymişın ana! Çünkü o mazlum! Çünkü onun bana, bize ihdiyacı var. Bir yuvaya, bir aileye ihdiyacı var. O bize allahın emaneti, sen emanete hıyanet eder misun ana?"
"Edemem.."
"Edemezsun tabii.. senin evlatlarınsa, o da bir kadın. Oğlunu korumaya çalışan bir kadın"
"Hıyanet edemem evet ama sizi de sokakta bulmadım ben. Sizin için herkesi ateşe atarim, vicdanımı da sustururum"
"Ana ben sana anlatmaya çalışmaktan yoruldum da. Senin o kıyamadığın oğluna nefes de kıyamay, korkma"
"O ne demek"
"O bir yere sığdıramadığın bugün gerçekten bir yere sığamadı, senin ha bu deli oğlunun canı için-"
"Tahir"
Arkamdan gelen ses nefesin. Susmamı istiyor. Başımı ona doğru çeviriyorum ve gözlerine bakarak devam ediyorum.
"Beni silahlı adamların elinden kurtarmak için kendini uçurumdan attı"
Nefesler kesiliyor.. kimse birşey demiyor. Nefes üzgün gözlerle bakıyor.
"Bende ardından.."
Anama dönüyorum.
"O yüzden sırılsıklamız"
Anam eliyle ağzını kapıyor ve bu sefer onun da sert gözleri yumuşuyor ve nefese bakıyor. Abim boğazını temizliyor.
"Bacım durma orda, gel"
Yanımdaki sandalyeyi çekip oturması için başımı eğiyorum. Nefes abimin davetini kabul ediyor ve yanıma oturuyor. Anamla yine göz göze geliyorlar.
"Doğru mu?"
Başını sallıyor usulca.
"Niye attun kendini. Ya ölseydin?"
"Bir önemi yoktu.."
Gözlerini yumuyor ve açtığında hepimiz ne diyeceğini bekliyoruz.
"Saniye hanım ben zaten yaşıyor sayılmam. Bunca zaman sadece yiğiti vedatin yanindan kurtarmak için çabaladım. Yoksa kendi derdimde olmadım hiç. Ama yiğit kurtuldu, tahirin yanında dedim kendi kendime. Belki çok yanlış bir düşünce ama tahir ona bakar dedim. Ondan sonra da zaten hiçbirşeyin bir önemi kalmadı. Benim yokluğumu hissetmezdi ama tahir ölseydi, ozaman ikimizin de içinde bir yara olurdu. Ben kendimi sadece tahiri kurtarmak için atmadım. Yiğitin bir şansı olsun diye attım. Ben olmasamda, Tahir olsun, yiğit olsun, siz olun diye atladım o uçurumdan. Vedat olmasın diye.."
Susup nefesini verince gözlerimi yumuyorum. Bu masada oturan herkesin hak payı var, inkar etmiyorum ama en çok hakkı olan nefes.. lanet olsun ki çok haklı. Anam haklı, ben haklıyım ama en çok nefes haklı. Bu yüzden en çok onun ihdiyacı var anlaşılmaya.
Elimi masanın altından hafifce eline dokundururyorum. Gözleri hızlıca bana kayıyor ama geri dönüyor. Belli etmiyor ama elini uzatıp son iki parmağımı kavrıyor. Elimin tamamını tutmuyor.. sadece son iki parmağımı. Küçük bir çocuk gibi, sanki bundan destek alıyormuş gibi.
Anam sonunda söze karışıyor yine. Sesi sakin ama içinde uzaklaşan bir ses tonu var.
"Deli oğlum sen bir düşün derim.. nefesin ardından atlaman onu oğluna kavuşturmak için mi, yoksa başka birşey mi diye. Düşün. Otur iyi düşün"
Nefesin parmakları yavaşca ayrılıyor ama ben elini kavrayıp tutuyorum. Bırakmıyorum.
"Anladım seni merak etma. Kabullenmek zor ama.. hergün başına birşey gelcek mi diye korkmak zor, sende beni anla.."
Başımı eğiyorum.
"Tamam koru. Haklısın. Ama dikkat et. Başka birşey istemem senden."
Şaşkınlık sarıyor yüzümü. Anam nefesi gerçekten kabullendi mi?! Zorla da olsa kabul etti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFIL
FanfictionRüyasında gördüğü o yaralı kadını, izdivaç edeceği evde bulur ve zor şartlardan kurtarıp memleketine getirir. Musallat olan Vedata karşı savaş açar. Savaş değişmez ama savaş alanı..