Bana karşı değil, benimle savaş🍃

884 47 3
                                    

4 GÜN SONRA

TAHİR'İN AĞZINDAN

Dört gündür gecem gündüzüme karışdı. Eve sadece üzerimi değiştirmek için gidiyorum, o da anca gece vakti herkes uyuyunca. Aksi taktirde sorgu sualden kaçamam biliyrım. Ne mi yapıyorum kaç gündür?

Nefesi ve yiğiti o gece son kez gördüm. Abime emanet edip mithat abiyle görüşmeye gittim. Vedatın henüz karadenize ulaşmaya çalışmadığını söylese de tedbiri elden bırakmamak lazım. Üç gün sonra bir hafta dolacak ve sınırda duran adamlarımızı ve gönüllü polis ekiblerini geri çekicez. Yoksa mithat abi karakolu daha fazla oyalayamicak ve açıklama isticekler. Ama şimdilik herşey yolunda. Osman hocanın da sayesinde iki yayla evi garanti, kenarda duruyor eğer aniden kalacak biryer ararsak diye. Neyin ne olacağı belli değil, herşeye hazırlıklı olmak gerek, konu piskopat bir ölüm makinası ise, nefes ve yiğiti en iyi şekilde korumaya almam gerek.
Köylünün dikkatini üzerime çekmeden gençlere de durumdan haberdar ettim, herkes hazır  Karadenizimize girmeye cürret eden çakalları kovmaya. Ufak tefek şeyleri de hallettikten sonra buraya geldim işde. Çivra ya.

Bir hafta oldu nefesle yiğiti istanbuldan kaçıralı. Benim hayatım gemide kum çekmekten ibaretken artık çocuklu bir kadını kendi memleketim de bir şerefsizden korumaya çalışıyorum.
Bundan şikayetçi miyim?
Asla.

Derin derin nefesleri ciğerlerime doldurduğumda ayaklanıyorum ve son bir kez daha dönüp bakıyorum karadenizin dalagalarına. Yüzümde bir gülümseme oluşuyor. Eve gitme vakti geldi. Herşey hazır. Karadeniz savaşa hazır.

NEFES'İN AĞZINDAN

Sabah olmasına rağmen yiğit hala uyuyor. Artık can sıkıntısından uyuduğundan eminim. Ne balımla oynamak oyalıyor ne de yangazlarla geçirdiği vakit.
Aşağıdan araba sesleri işitiyorum ve yiğitin yanından kalkıp cam'a ilerliyorum. Perdeyi hızlıca çektiğimde sonunda tahirin geldiğini görüyorum. Dört gündür ortalıkta yoktu. Ne yaptığını düşünmek yerine aşağa inerken buluyorum kendimi. Kapıya ulaşdığımda asiye ablayla sarıldıklarını görüyorum. Bölmemek adına mutfakta bekliyorum ama konuşduklarını işitiyorum.
"Deli uşak nerdesin sen kaç gündür? Niye haber etmeden gidiysın da yalnız bırakaysun gızı?"
"İşlerim vardı yenge, nefes iyi mi?"
"Iyi içerde ama sana kızgın ben diyim"
"Niye ki?"
"Eh gıza birşey demeden kayboldun ortaluktan. Yabancılık çekiy, iki gün odasundan çıramadum vallah. Yeni yeni alışdi da iniy kahvaltıya, o da anca yiğiti yedurmek için. Kendi de birşey yemiy"
"Bu kızın inadı kanser edecek beni"
"Hee senin ondan çok kalır yanın var ya"

Asiye ablanın son söylediğiyle sırıtıyorum. Haklı.
Tahir kendi kendine mırıldanarak eve girdiğinde fark ediyor beni hemen. Küçük adımlarla yaklaşıyorum ona. Elindeki poşetleri uzatıyor bana.
"Bunlar ne?"
"Yiğite birşeyler aldım. Aralarında sana da olacak şeyler var. Ben pek anlamam ama ihdiyacını görür herhalde"
"Sen kaç gündür ortada yoksun, şimdi kıyafetlerle mi geliyorsun?"
"Neyle gelmemi isterdun nefes?"
"Ne isticem be. Nerdesin sen kaç gündür?"
"Ha hesap soruyorsun"
"Sorarım tabii. Hem gitmemize izin vermiyorsun hem de kendin kayboluyorsun ortalıktan. Boş yere oyalıyorsun bizi, ben oğlumla şimdi çoktan uzaklardaydım vedatın bizi bulamica yerlerde"
"Nefes riv riv'ini hiç özlememişim ha"
"Hay allahım ya, özleme be adam özleme"
"Sen bana baya baya kızmışsın. Ne oldu ki yani ne var?"
"Ne mi var? Ben sana söylim ne olduğunu. Vedat peşimizde ve ben olduğum yerde kalıp bayrak sallıyorum resmen gel ben beni yakala dercesine"

Asiye abla arkadan bizim atışmamızı pür dikkat izlerken tahirin sinirli bakışlarıyla buluşuyorum. Kolumdan tutup mutfaktan çekişdiriyor. Bırakmasını söylesem de zorla merdivleri çıkarıyor ve odasına girip beni peşinden çekiyor. Kapı ardımızda sertçe kapanınca irkiliyorum. Birden karşımda dikilen tahirle ikinci kez irkiliyorum ve bir kaç adım uzaklaşarak aramıza mesafe koyuyorum. Kolum elinin arasından sıyrılıyor.
"Nefes o inatçı kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Bunu sana son kez söylicem!"
Gerçekten sinirlendiğini anlıyorum ve medeni iki insan gibi konuşmak istediğini de belli edince söylediklerini dinlemeye karar veriyorum. Bir kaç adım atıp cam'a ulaşıyorum. O da peşimden geliyor ve dışarıya bakmama rağmen söze giriyor.
"Vedatın geleceğini biliyorum. Senin peşinde olduğunu da biliyorum ama sende şunu bil ki, ben seni ve yiğiti o herife vermiyorum! Sizi yalnız başınıza da biryere göndermiyorum, onu aklından çıkar. Köyün gençlerine haber saldım, biliyorlar, hazırlar. Sizi koricaz nefes, o herif size birdaha dokunamicak. Gitmenin sözünü etme artık! Ben sizi bırakmayrum!"
Son sözüyle çeviriyorum başımı ona.
"Neden?" Sesim artık kısık bir fısıltı gibi çıkıyor. Korkudan değil, beni bırakmicanı bildiğim için, tartışmanın anlamsız olduğunu bildiğim için.
"Ne neden?"
"Neden bukadar uğraşıyorsun? Bütün köyü ayağa neden kaldırıyorsun? Canınızın tehlikede oluşuna rağmen neden daha çok insanı hedef almasını sağlıyorsun? Neden?"
"Saçma salak soru sorma. Biz ocağımıza düşeni koruruz, canımızın da derdine düşmeyiz"
"Tahir sesim sana ulaşıyor mu?" Ellerimle kulaklarını işaret ediyorum.
"Ben kimsenin benim yüzümden zarar görmesini istemiyorum. Bu vicdan azabıyla yaşayamam anlasana, yapma bunu bana" yalvarırcasına kısılıyor sesim ve gözlerimin domasıyla burnumu çekiyorum.
"Duyuyorum seni nefes. Sende beni duy. Bir şerefsiz bir kadının ve onun çocuğunun hayatını cehenneme çevirecek ve adamım diyen adam da buna göz yumacak öyle mi? Ula bu olay senden ibaret değil artık. Seni ve oğlunu bir bilinmeze terk etmeye içim el vermez. O şerefsizin her an sizi bulabileceği endişesiyle yaşamak haram! Kimsenin vicdanı el vermez buna. Burada kalacasunuz. Nefes senin yardıma ihdiyacın var! Ben de sana yardım edebilirim artık pes et da kızım. Güven da bu deli tahire, dur artık bir dur"
Bakışlarını bir an bile ayırmıyor gözlerimden. Tüm samimiyetiyle söylediği sözler içime oturuyor. Daha fazla tutamıyorum kendimi ve dudaklarımın titremesinin ardından yanağıma süzülen yaşlarla bırakıyorum kendimi yatağa ve dirseklerimi dizime yaslayarak elime gömüyorum yüzümü. Döşek yanımda çöküyor, o da oturuyor.
"Nefes ağlama artık, nolursun"
Başımı kaldırıp akan yaşlarımı aldırmadan soruyorum aklımdan geçenleri.
"Ailem bile bana sahip çıkmamışken sen neden bukadar diretiyorsun bizi korumak için"
Boğazını temizliyor.
"Aile kan'la olan birşey değil ki. Aile sevgiyle oluşan birşey, saygıyla, birlikle güçlenen. Aileyi tek bir insan da bile bulabilirsin. Aile olmak güvenmek demek, sahip çıkmak demek. Canın uğruna korumak demek.. bak nefes ben sana beni ailen kabul et demiyorum. Benim ailemi kendi ailen say demiyorum. Bizim topraklarımızdasın. Karadeniz bir anneyle çocuğunu barındıramayacaksa yansun ozaman da. Kal diyorum, bana güven diyorum. Size yardım etmeme izin ver, sizi o şerefsizden kurtarmama izin ver diyorum. Bana karşı değil, benimle savaş gözünü seveyim.."
Birşey demiyorum. Gözleri beklentiyle parlıyor.. ağzımı açıp birşey diyecekken elini kaldırıyor. Yanağımdaki yaşları siliyor işaret parmağının tersiyle ve başını hafif öne eğerek yaklaşıyor.
"Ben başımı senin yoluna koymuşum. Bir mazlumun davası uğruna canımdan olsam hiç pişman olmam. Sende vicdan azabı saçmalığını at kafandan. Hiçbirşey olmicak"

Yüreğimde bir kıpırtı oluşuyor. Kalbimin ağzımda atmasına sebeb olan bir kıpırtı. Ela gözlerin en güzel bal rengine karıştığımı hissediyorum. Ilk defa düşmekten korkmuyorum.. sesindeki merhamet, bakışlarındaki samimiyet beni tutacak biliyorum.. emin oluyorum bir an, korkmuyorum artık. Teslim oluyorum..

Gözlerimi yumduğumda biriken son bir damla daha süzülüyor yanağımdan ve elimin tersiyle siliyorum. Gözlerimi açtığımda hala aynı şekilde baktığını görüyorum ve tebessüm ediyorum. Ellerim benden habersiz havalanıyor ve parmaklarım gözlerinin kıyısına dokunuyor. Gözlerini yumuyor nefes vererek ve parmaklarımın göz kapaklarında oyalanışını izliyorum..
Sesim kesik kesik çıkıyor, ağlamaktan hala buğulu.
"Deli deli bakma demişdim ya hani"
Parmaklarımın altında onaylıyor başıyla.
"Korktuğumdan dedim. Deli gözlerinden korktum"
Parmaklarım yavaşca kayıyor yanaklarına ve sakallarının ardından boşluğa düşüyor ellerim tekrar ve kucağıma yerleştiriyorum, parmak uçlarımda hala teninin izleri..
Gözleri açılıyor ve o korktuğum derinlikle karşı karşıya kalıyorum. Savunmasız.
"Karadenize baka baka karadeniz olmuşsun.."
Yutkunuyorum. Onun da boğazından zar zor indiğini takip ediyorum havanın.
"Gözlerinde denizin hırçın dalgalarını barındırıyorsun. O fırtınalı bakışlarında savrulmaktan, karadenizinde alabora olmaktan korktum.. okadar çok yaşam görüyorum ki gözlerinde, sana bakarak içimdeki o ölünün seni de karanlığına çekmesinden çok korktum. Bal rengini zehire çevirmekten korktum Tahir.. kendimle seni de yakmaktan korktum. Seni ailenden ayırmak, karadenizini kurutmaktan.."

KARANFILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin