Park Jimin Park

659 33 16
                                    

Bu bölümde size bir hediyem olsun... Belki bir kaç tane daha yazarım böyle isterseniz yoruma bırakmayı unutmayın. İyi okumalar kızlarım...

Geceler soğuktur, eller... Jimin'in elleri ise kendinden... Elleri cinayet işlenmiş gibi kızarır, parmak boğumları beyazlar, kan parmak uçlarına hücum eder ama elleri soğuktur. Hissetmez, hissedemez. Çünkü onlar hissedemez.
Bakışları da soğuktur herşeyi soğuk olduğu gibi. Bir insan katlanamaz, bedenine dokunsa hissettiği soğuğa. Ama o katlanır...

Geçmişinin hikâyesi de soğuktur onların herşeyi soğuktur dediğim gibi.

Onlar katildirler, öldürürler... Herkes onlara canavarmış gibi bakar. Ama Jimin asla canavar olamaz. Herkese değen o soğuk gözleri sana ılımlı ve parlayan bir güneş gibi bakarken o onlar gibi olamaz ki...

Onlar gibi olduğunda, gözleri kan çanağına bürünür sanki kırmızı bir damla damlamış kâğıdın üstüne, mürekkep gibi yayılır kan damarlarına. Elmacık kemiğinin altından, göz şakaklarına uzanır kalın damarlar, kabarırlar. Bir engerek yılanının boynunu kabarttığı gibi kabarır yüzündeki damarlar...  Dişleri bir anlık hızla değişir. Zevkle kanın tadına bakmayı bekleyen zehirli sivri dişleri ortaya serilir, ağzının içine sığmaz taşarlar dudaklarının cehenneminden, cennetine.

Ellerini beline doğru uzattığında, büyük ellerinin üzerindeki damarlar kasıldı. Beline yerleşen ve içindeki güven duygusunu kabartan iki el, sıkıca belinden kavradığında gözlerini kapatıp, bir anda hareketlenmenin hızıyla içinde dolaşan merak duygusu ve düşünceler beynine hücum ederken çizmelerinin içinden parmaklarını geriye doğru kırdın. Kalçan bir yere değdiğinde belindeki eller yavaşça geri çekildi... Yavaşça gözlerini araladın. Ufuğa baktığında güneşin doğmasına yarım saat kaldığını az buçuk kestirdin. Gözlerin, Jimin'in gülünce kısılan gözlerine değdi bir an. Karşılık verdin bu içten gülümsemeye ve sordu o meraklı gözler,

"Hazır mısın? " sesinde ki güven dalgaları içindeki patırtıları azaltmış olsa da bir yanın hâlâ hazır değildi. 3'e kadar geri sayıp onaylayacaktın ve... 3!
Başınla onaylayıp hazır olduğuna inanması için yüzüne ve bedenine rahatlama dalgaları gönderdin.

Bir elin onun onlar gibi olan yüzündeki kabaran damarlara gitti. Küçük bir göz temasının ardından zihninden de izin alan Jimin, sol bileğine küçük bir ısırık bıraktı ve yavaşça ağzına getirdi.

Ağzını aralayıp kanın metalik tadını ağzının içinden midene yuvarlanmasını beklerken kaşların çatıldı. Bir kaç yudum aldıktan sonra Jimin bileğini geri çekerek iki elini başına doladı ve gözlerini kapadı...

Boynun bir acıya gebe kalırken dilin lâl olmuş bir inlemeyi kürtaj etti ve gözlerin kapandı...

Hayatımız bir amaç olmadan hiçtir. Amaç olmadan yaşamak sonunda ışık olmadığı halde umut yokken bile dizleri kanaya kanaya mağaranın sonunu aramak gibidir. Yorulursun, dinlenirsin gücünü toplayıp koşarsın ama bir sonuç yoktur. Koşmak için koşarsın sadece. Elleri havaya kaldırıp teslim de olmazsın ama elindekilerden kaçmazsın da...

Kirpiklerin bir ok gibi geriye batarken  ağzından minik bir acı inleme döküldü çok fazla zaman geçmemişti boynunun kırılmasından ve ardından iyileşmenden. Güneş doğmamıştı henüz. Fakat bir açlıktır içine dikiliyordu tohumları. Alnındaki terin izleri saç diplerine de vurmuştu. Beynin açlık için direnirken vücudundaki güçsüzlük ve bitkinlik seni düşünmekten alıkoyuyordu.

Jimin uyandığını kalp atışlarının yeniden başlamasıyla anladığında elleriyle sana destek olup ayağa kaldırdı ve elini omzuna koyup patpatladı.

Yandan bir gülümseme attın.

"Beslenmen gerekiyor. " dedi çatık kaşlarla,

"Bir dönüş yapıp benimle olmaktan vazgeçmeyeceksin değil mi? " sesindeki kuşkucu ve yalnızlık duygusu artarak kabarmış ve sırtına izler bırakmıştı.

"Ben seninle sonsuz olmak istiyorum Jimin. Senin sonsuzun, senin son sözün, senin ilkin ve sonun olmak istiyorum ve seni kendimden bile çok istiyorum... " dedin bitkin bir sesle. Gülümsemedi ama elini yanağına götürüp kirpiklerin dahil yüzünü bir yanını egemenliği altına alıp okşadı.

Elini giydiği ceketin iç cebine atıp çıkardığı kan torbasının tıpasını ağzıyla çekip kopardı ve sana uzattı.

Kanı gördüğünde gözlerin kocaman açılmış, miden dalgalanmış ve safran kaynamıştı. Kan torbasını eline alıp ağzına götürdün ve iki elinle basınç uygulayıp ağzına akmasına izin verdin.

Taze kan ilk önce ağzına damladığında başını geri atıp içtiğin kanın zevkiyle inledin. Damarlarına hızla ulaşan kan beyninin akış hızını değiştirdi bir an için herşey allak bullak oldu. Yerle gök birleşti, ağaçlar yıkıldı. Şimşekler çaktı boşalırcasına yağdı yağmur. Güneş parçalandı ve sen tüm damarlarından patlayıp yeniden doğdun. Sen Adem ve Havva'nın torunu, zehiri içip ardından ilacını aldın ve artık bilmelisin ki kanının topraklarında artık bir katilin ayak izleri var...

Jimin, yüzünü sana döndürüp saçlarını sertçe geriye savurdu. Ceketinin içinde giydiği tişört kaslarını belli edecek kadar ona yapışıktı. Dar kotunun içinde sıkışan bacakları kasıldı. Elindeki kutuyu aralayıp derin bir nefes aldı.

"Sen, artık zehiri içip benden, bizden olan Havva'nın ve Adem'in torunu... Ben seni bu sonsuz yolculuğunda kucaklamak ve korumak istiyorum. Benim sonsuzum ol. Benim zayıflıklarım ve güçlü yanım ol. Sen benden, bizden bir şeytan değilsin sen benim meleğimsin ve cehennemin sınırlarına doğan cennetimsin... Benim son sözüm olur musun? " dedi bir solukta. Sevgi sözleri uçuşurken havada gözlerin bir bulantıyla çalkalandı. Başını öyle yavaşça sallandın ki sen bile anlamadın bunu. Gözlerinin içinde dolaşan gözyaşı kırıntıları pınarlarından akarken Jimin, yüzüğü parmağından kaydırarak taktı...

Sonsuzluk vardı sizler için onlardan olmak kolay olmayacaktı evet vampir olmak kolay olmayacaktı ama bu sonsuzlukta Jimin ile savaşılırsa herşey olunurdu, yapılırdı. Hattâ ölünürdü...

760 kelimelik rekorumla bu bölümü beğenmenizi umut ediyorum papatyalarım... Hayırlı sahurlar, hayırlı Ramazanlar...

with, BTS İmagine!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin