6

11.7K 727 59
                                    

Biraz garip bir şey bu... Şu gezegende belki beş milyar insan yaşıyor.
Ama işte tutup birini seviyorsun ve onu başka hiç kimseyle değişemiyorsun.*


Elindeki iki büyük kâseyle durdu ve ciğerlerine derin bir nefes doldurdu. Önce Eylül'ün melodik kahkahasını duydu içeri girerken. Arkasını koltuğun koluna vermişti, boylu boyunca uzattığı ayakları koltuğun diğer ucunda oturan Asrın'ın bacağının birkaç santim yakınında duruyordu.

Yutkununca daha önce varlıklarından haberdar olmadığı iki taş parçası birbirine sürterek ve kızın da canını acıtarak inmişti gırtlağından sanki. Kıskanma hakkını kendisinde bulamıyor oluşu içine tarifi mümkün olmayan bir hüzün olarak çöküyordu böyle zamanlarda. Asrın'a olan aşkı, kilitli bir sandıkta zapt edilemez bir şekilde büyüyor ve saklanamayacak boyutlara ulaşıyordu. Sadece yanında oluşuyla yetinemeyişinden şikâyeti yoktu, üstelik Eylül'le yanlış anlaşılabilecek bir kahkaha, bir ima ya da bir bakış bile paylaşmıyorlardı. Sadece adamın gözlerindeki o ışık, Nur'un yüreğinde derin bir sızı oluyordu. Oysa kendisi için aynı şeyi beklememesi gerektiğini biliyordu, daha fazlasını istememesi gerektiğini de.

Bu gibi zamanlar hariç, Asrın'ın kendisine âşık olmadığı gerçeğinin yüzüne acı bir tokat olarak çarpıldığı zamanlar, her anları aşkla dolu olmasa da arkadaşlıkla dolu olan ve paylaştıkları sessizliğin bile genç kadın için zevke dönüştüğü bir evlilikleri vardı. Bundan şikâyet edip böylesine emin olduğu iki kişiden aralarını bozacak bir şey istemek ona doğru gelmiyordu. Üstelik ikisi kendisinden çok daha önce paylaştıkları arkadaşlıklarını sürdürürken bunu onların elinden alma hakkını kendinde bulamıyordu. Nur, Asrın'ın Eylül'le arkadaş olmasını istemiyor değildi, Eylül'e âşık olmasını istemiyordu. Ve bunu başarabilecek herhangi bir mesafe ya da insan var mıydı emin değildi genç kadın.

Her nasılsa adam bütün duygularını yedi kat toprağın altına gömmüş gibi görünse de dudağının kenarında oluşan küçücük bir gülümseme bile Nur'un kıskançlıkla değil ama hüzünle parçalara ayrılmasına sebep olabiliyordu. Sadece niçin aynı aptal siyasi görüşü paylaştığı, aynı grupları dinleyip zevk aldığı ve neşeli, küçük arkadaşlık anılarını hatırlayıp güldüğü kişi Eylül olmak zorundaydı ki? Kendisini bu kadar eksik ve uzak hissetmek Asrın'la evlenmeden önce onu öldürüyordu.

Biliyordu ki kitabı sayesinde genişleyen çevresi ve güçlenen bağlantıları adamın kendi yazdığı senaryolar için ve çevresini genişletmesi için mükemmel bir fırsattı. Fakat Nur'un Asrın'ı reddetmesi için kendini ikna etmesi imkân dâhilinde değildi. Onu böyle şefkatin sahiplendiği bir aşkla severken ve tek bir bakışına dahi muhtaçken önüne bütün ömrünü serişine sırt çevirmesi mümkün değildi.

Her şeye rağmen içinde bir ur gibi büyüttüğü adamın onu bir gün kendisinin duyduğu aşkla yarışır bir aşkla sevebileceği ihtimalini saklıyordu. Aşk, sevgi ve hatta minnetle bile ona dönüş yapacağı günün varlığını bekliyordu. İçten içe gizli bir bilgiyle kutsanmış gibi bunu ummaktan vazgeçemiyordu. Bu yüzden içindeki tek bir zerre bile bıkkınlık veya ümitsizlikle kirlenmiş değildi. Beklemek, eğer ona Asrın'ı getirecekse kendi yok oluşunu görünceye kadar bekleyecekti Nur.

"Hadi ya, sinirlendirme beni." dedi Eylül huysuz bir sesle, parmaklarının ucuyla adamın bacağını dürttü.

"Okutmayacağım diyorum, bunun nesini anlamak bu kadar zor?"

Nur kanepeye yaklaşınca Eylül otomatik bir hareketle bacaklarını toplayıp kollarıyla sararak kıza yer açtı. "Ama sen yazdığın bütün senaryoları bize okutursun."

"Bu sefer okutmayacağım."

Asrın'ın tek düze sesine karşı çıkmak hayli zor bir işti. Eylül de bunun bilincinde olduğu için burnundan soluyarak bakışlarını devirdi adama.

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin