Öyle bir uzağa düştün ki gönlüm
Buna sürgün derler a canım ayrılık değil.Yorgunluk, sıcak bir battaniye gibi her bir zerresini sararak vücudunu ele geçirmiş, ruhuna kadar sinmiş gibi hissediyordu adam. Üzerine ölümcül bir uyku mahmurluğu sindirmişti keder kisvesi altında. En güzel uyku sefil uykudur, Asrın kederine gömüldükçe sefaletinden uyanamayacağını hissediyordu. Üstündeki battaniyeyi atamıyordu, çünkü tonlarca ağırlıkla çökmüş gibiydi. Zamanı kıramıyor, artık koca birer boşluğa dönmüş yaralarını sarmaya mecal bulamıyordu. Her şey; hayatına ucundan bucağından dahil olan her şey, ateşe düşmüşçesine küle dönüyordu.
Oysa Asrın yanmıyordu. Çoktan o aşamayı atlatmış, kendi külüne razı gelmişti bile. Yeniden doğmayı beceremeyen bir anka kuşu kadar bahtsızdı. Oysa daha birkaç ay önce sorsalar dünyayı bile fethedebilir, en azından Ayasofya'da Fatih'in arkasında cuma namazına duracak kadar şereflenebilirdi. Şimdilerde ise kendisine karşı duyduğu tek his, öfkeydi. O bile zaman zaman parlıyor, sonra suskun bir çaresizlikle sönüp gidiyordu göğsündeki ağırlıkta. Parmaklarının arasında iki kadını harcamış, hayatını mahvetmiş olan bir adam için bu ağırlık pekte yadırganacak şey değildi esasında.
Ciğerlerine dolan her nefesle insanların hastalığını içine çekiyormuş gibi hissediyordu Asrın. Uykusuzluktan gözleri ağrıyordu. Kemiklerine sinmiş bir yorgunlukla beklemeye devam ediyordu. Yanındaki sandalyede gözü yaşlı annesi, metanetini zorlukla koruyordu. Üzüntü, artık alışmış olduğu yollardan sızıyordu adamın sinesine. Aşındırdığı yollardan, her defasında geçerken nasıl böyle acıttığına şaşırtarak alıştığı bir zehir gibi bünyesine giriyordu.
Sabaha doğru gelen telefonla geçirdiği rahatsızlık sonucu babasını hastaneye kaldırmışlardı. Öfkeli bir yapı, uyulmayan bir diyet ve sıkıntı verici düşünceler adamın kan basıncını iyiden iyiye azdırmış, sonunda fenalaşmasına sebep olmuştu. Şimdi durumunun iyi olduğunu bilmenin rahatlığını yaşıyor olsa da bu saate kadar nasıl geldiğini hatırlamıyordu genç adam.
Şimdi ise açlıktan ağrıyan midesini umursamadan sigaranın hasretiyle yanıp tutuşan ciğerlerine deva olmak istiyordu. Elini ayağını nereye koyacağını şaşırmış bir vaziyette rahatsızlıkla kıpırdandı yerinde. Sonunda ayağa kalkıp annesinin başının tepesini öptü. "Hemen geleceğim." dedi, kapalı dudaklarına zorla bir gülümseme oturttururken. En azından bu kadarını yapabiliyordu.
Kadının gözlerindeki acı kalbini yaralıyor olsa da herhangi bir zayıflık belirtisi göstermeden yanından ayrıldı. Babası iyi olacaktı ama şu an bu söylemin annesini avutmasına imkan yoktu. Bu yüzden Asrın, babasını karşısında görüyormuşçasına iyi olmalıydı ki annesi de elbette buna uyum sağlamak istesin. Güzele çekilme. Oynaması kolay, basit bir oyundu. Ne var ki babası zaten iyi olacaktı.
Henüz çok ilerlememişti ki sigarasını bulmak için araştırdığı ceplerinde karşılaştığı boşlukla şaşkınca duraksadı. Önce pantolonunun ceplerine, sonra gömleğine baktı. Hayret ediyormuşçasına aynı işlemi tekrar gerçekleştirirken Utku peşinden gelip ona yetişmişti bile. Hastanede olduklarını öğrendiğinde hemen gelmişti genç adam.
"Nur'a vermiştin." diyerek sonunda çaresizce gerçekleştirdiği aranışına son verdi Asrın'ın. Bu kargaşa arasında bir yerde Nur'dan sigarayı çantasına koymasını rica ettiğini hatırladı adam. Omuzları sebepsiz bir yenilgiyle düşerken kadının ne zaman döneceğini tahmin etmeye çalıştı.
"Doğru ya." Ellerini saçlarının arasından geçirerek derin ve sıkıntılı bir nefes aldı Asrın. Koridorun ortasında, hasta insanların arasında dikiliyor olduğu gerçeğini ikisi de reddediyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yokluğundaki Sen
RomanceO gün, o balkonda Asrın cebinden bir yüzük çıkarıp kıza evlenme teklif ettiğinde Nur bir rüya görmekte olduğuna kanaat getirmişti. Bakışlarını yüzükten çekip adamın yüzüne baktığında, kendisini her defasında yeniden şaşırtan gözlerini gördüğünde bun...