23

8.3K 598 109
                                    

           

Her şeye hazırım,
Aşka.
Gitmeye.
Kalmaya...

Elbisesini üstüne tam oturması için çekiştirerek düzeltirken hala uykudan yeni uyanmış olmanın verdiği mahmurluğu üzerinde taşıyordu. Sessiz bir sabahtı, pencereden izinsizce içeri sızan gün ışığı bile ses çıkarmaktan çekinir gibi değiyordu eşyalara.

Yatakta oturan adam sigarasından son bir nefes çekip kültablasında söndürünce bile bu sabahın sessizliğini bozamadı. Sanki Nur için her şey dantel bir örtünün altında kalmış gibiydi, uyku ve hüzün birleşince algıyı bulanıklaştırıyordu belki, kim bilir.

Çoktan giyinmiş olması gereken ama umursamazca hala yatakta tembel tembel sigarasını içmekte ısrar eden adamın önüne giderek arkasını döndü. "Fermuarımı çeker misin?"

Uykudan çatallaşan sesini düzeltmek için hafifçe boğazını temizledi. Asrın'ın ayağa kalktığını duydu, soğuk parmakları tenine değdiğinde istemeden irkildi.

Kadının teni öyle beyazdı ki bunun normal olup olmadığını düşündü Asrın. Baş parmağını engel olamadığı bir dürtüyle omurgasının kavisinde gezdirdi. Nur'un tek bir dokunuşla bile tedirgin oluşu hala alışamadığı bir durumdu.

Sanki dudaklarını birkaç kızıl telin arsızca düştüğü ensesine değdirse kadın dağılıp gidecek gibiydi. Parmaklarının altında öyle hassastı ki Asrın onun kırılıp gitmesinden korktuğunu kendine itiraf etmek zorunda kaldı. Özellikle Nur'la evlendikten sonra hassaslığına olan tavrı değişmiş, herhangi bir şeyin, kendisinin bile ona zarar vermesini engellemek için çırpınıp durmuştu.

Bu düşünceler aklından kendini aklamak için geçmiyordu. Her şeyin en kötüsüydü bu; Asrın bütün mahkemelerden suçlu çıkıyordu. Ağrılı düşüncelerle sürünüyor, süründükçe acısı katlanıyordu. Nur'a baktıkça suçluluğu kanıtlanıyordu sanki. Olur olmadık filmlerden fırlamış keder dolu replikler, kitaplarda eskimiş acıların kanıtları sözcükler, hepsi Asrın'ın omuzlarında birikiyordu.

Böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyordu, anlamıyordu. Nur mutlu olsun istiyordu, eski günlerdeki uçurumun kenarındaki huzuru bile özlüyordu ama kendine engel olamıyordu. Eylül'ün düşüncesi gizli, hain bir düşman gibi yatıyordu zihninin kıvrımlarında. Biraz çabalayacak olduğunu görse hızla yerinden çıkıp bertaraf ediyordu Asrın'ı.

Sonra belki Asrın da toparlanmak istemediğini düşünüyordu. Tek istediği Eylül'dü belki, niye sahip olamıyordu? Bencil düşünceler, bazen öyle ağırlaşıyordu ki adam kolunu bile kıpırdatmak istemiyordu. Ardından keder, hüzün, suçluluk harmanlanıp bencilliğine katılıyordu. Hem suçlu hem masum olduğunuz bir hikayeden nasıl aklanarak çıkabilirdiniz ki? Asrın dönüş yolunu bulamıyordu.

Nur'un beyaz, güzel sırtında yaramaz bir şekilde dağılmış çillerin üzerinde oyalandı parmakları bir süre daha. Sadece saniyeler düşüncelerinin boğuşmaya başlaması için yeterli oluyordu. Fermuarı yavaşça çekerken bugünü de atlatabilmek için biraz daha güç diliyordu içinden.

Kadın küçük, uykulu bir gülümsemeyle yüzünü ona dönüp "Teşekkür ederim." dedi, fazladan harcanan saniyeler hiç yaşanmamış gibi. Söylediklerini vurgulamak istercesine sağ elinin baş parmağının iç kısmıyla adamın yanağını sevdi. "Tıraş olman gerek."

"Biliyorum." diye cevap verdi Asrın en az kadınınki kadar uykulu sesiyle. Nur, adamın mahmur gözlerini öpmek istedi. "Böyle de yakışıklı olduğumu düşünüyorum gerçi." Dudağının kenarında alaylı bir gülümsemenin unutulmuş yankısı canlandı.

Nur, sessiz bir sabahın bütün acılardan uzak gibi duran yalınlığında dertsizce kıkırdadı. "Öylesin." Sonra çillerinin kaybolmasını sağlayacak kadar buruşturdu yüzünü. "Yine de tıraş olman lazım."

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin