Ve ben seni kucaklamadım bile. Allah beni affetsin, sana bir kez olsun sarılmadım.
Resmi asmayı düşündüğü duvara baktıkça içindeki boşluğunda oraya yansıdığını düşündü genç kadın. Artık ağlamıyordu ama yaslı bir sessizliğin içine düşmüştü yüreği. Asrın'ın evde olmasını içten içe kendisi de ummamış mıydı zaten? Günlerdir süren bu hasreti bakışlarıyla örtmek istememiş miydi? Oysa adamı görmenin onda nasıl bir etki bıraktığını en iyi kendisi biliyordu. Kavrulup da uzanamadığı günlerden, saçlarının kokusunu ciğerlerine nefes diye dolduramadığı gecelerden.
Biliyordu Nur, Asrın'ın yokluğunun nasıl bir hiçlik olduğunu. Sonra onu bulunca nasıl her şeyin canlandığını, renklerin bile daha parlak olduğunu bizzat tecrübe etmemiş miydi? Şimdi yine kaybın soğuk ve acımasız ellerine düşmüştü işte. Çektiği acının yerine bir hiçlik dolmuştu, acı yoktu ama huzuru da çok ötelerdeydi. Tutmak istediği eller çok uzaktaydı. Belki bebeklerini kucağına aldığında çok daha farklı hissedecekti ama o an içine işleyen tek duygu, derin bir kederdi. Asrın'ın yokluğunu, el emeği göz nuru, kendisi örmüştü kalın bir zırh gibi.
İstemsizce -çok fazla ağlamış olmasının etkisiyle- derin bir iç çekti. Krem rengi, düz duvara bakmak ona hiçbir şey getirmeyecekti. Asrın'la ayrıldıklarından beri karşı yakada aldıkları dairede kalıyordu. Beraber bir gelecek planlarken bu yatırımı yapmak çok mantıklı gelmişse de sonradan ayrılıklarının temel basamaklarından birini oluşturacağını tabii ki ikisi de tahmin edememişlerdi o zaman.
Şimdi oldukça sessiz, az eşyalı bu evde geçiriyordu günlerini. Kendisine yeni kıyafetler almıştı. Hiçbirini giymek , Asrın'la beraber bıraktıklarını giymek gibi hissettirmiyordu kadına. Adamın sadece bakışlarının değmesi bile her şeyi daha güzel kılıyordu. Dudaklarının bir imalı kıvrılışı, beğeni dolu küçük bir sözü Nur'a dünyaları armağan ediyordu. Hiç olmazsa öyle komik bir yorum yapıyordu ki Nur üstündekini kesinlikle değiştirmesi gerektiğine kanaat getiriyordu. Böyle anlarda Asrın'ın özlemi sinesine nefes diye doluyordu.
Kilo almıştı ama hiçbir şeyi iştahla yemiyordu. Belki de telaşla size istediğinizi getirecek biri olmayınca aşermekte mutlu insanların anlattığı bir hikayeye dönüşüyordu. Utku, Nur'u olabildiğince az yalnız bırakmaya çalışıyor, evine gereğinden fazla bir şekilde meyveler ve Nur'un tadına bakmak bile istemeyeceği yiyecekler taşıyordu. Kadın meyvelerin çoğunu çocuklara dağıtıyordu. Utku'yu böyle şeyler yapmaktan vazgeçirmeye çalışmayı bırakmıştı, hiçbir şeyi az miktarda almasını bile sağlayamıyordu.
Çantasını ve okumakta olduğu kitabını alarak aynadaki haline son bir bakış attı Nur. Aslında umursamıyordu ama insanların garip bakışlarına maruz kalmak istediği de söylenemezdi.
Evden çıktı ve aceleci olmayan adımlarla neredeyse her gün gitmeyi alışkanlık edindiği kafeye giden yolu geçti. İçerinin sıcak havasının kendisini iyi hissettirmesine sevinerek kendi kendine gülümsedi. Umudun tadına doyulmayan mutluluğu çok uzakta, aksi bir adamın kaş çatışında gizliydi belki ama anın verdiği küçük neşeyi reddetmek istemiyordu Nur.
Çocuklarına annelerin en iyisi olmak istiyordu. Bir daha kalbini kimse o yönden tamamlayamazdı, belki Asrın'la bir gelecekleri bile olmayabilirdi ama çocuklarını düşündükçe ılık bir his yayılıyordu kalbine. Onlar için yine yaşamı sevebileceğini, en baştaki gibi değil ama daha farklı bir neşeyle; hüznün bulandırdığı, geceleri yastıkları ıslatan bir neşeyle, hayatına devam edebileceğini hissediyordu.
Her zamanki masasına geçip garsonlardan birine sipariş vermek için etrafına bakındı ama içerisi öyle kalabalıktı ki kendisinin fark edilebilmesi için bir süre daha geçmesi gerekiyordu belli ki. Nur ısrarcı olmak istemeyerek kitabına yöneldi, nasılsa birisi sonunda onu fark edip siparişini alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yokluğundaki Sen
RomanceO gün, o balkonda Asrın cebinden bir yüzük çıkarıp kıza evlenme teklif ettiğinde Nur bir rüya görmekte olduğuna kanaat getirmişti. Bakışlarını yüzükten çekip adamın yüzüne baktığında, kendisini her defasında yeniden şaşırtan gözlerini gördüğünde bun...