13

7.9K 622 48
                                    

Sen gülünce ben de hemen gülüyorum. Sen ağlayınca ben de hemen bir sigara yakıyorum. Sen pazara çıkınca ben de en azından balkona çıkıyorum. Sen bir şey sorunca biraz düşünüp cevap veriyorum ama çoğu zaman yine yanlış oluyor, kimi zamansa susarak boş bırakıyorum o soruyu. Sen tartışmak isteyince bildiğim her şeyi unutuyorum. Sen unuttun mu deyince zaten bildiğim bir şeyi tekrar hatırlıyorum. Senin varlığın bana yapılmış enteresan bir şaka sanki. Aslında ben hâlâ bu şakaya nasıl karşılık vermem gerektiğini arıyorum.*


Elindeki notlara bakarken aslında aklının tamamen bambaşka bir yerde olduğunu kendisi de biliyordu Nur. Asrın'ın işleri öylesine yoğunlaşmıştı ki onu görebildiği süre gün içerisinde birkaç saatten fazlası olmuyordu bazen. Böyle olunca adamı gördüğü her saniye hasretle harmanlanmış bir hazla yüreğinde can buluyordu.

Gene sabahın bir köründe kalkmış olan Asrın'la ancak tıraş olurken sohbet edecek zamanı bulabilmişti. Kendisi kapağı kapalı klozetin üstüne bağdaş kurarak oturmuştu, adam da on santim kadar uzağında üzerinde sadece bir eşofman altıyla tıraş oluyordu.

Nur, adamın henüz uzamış sakallarını ki bu haline de bayılıyordu kadın, izleyişini seyretmekten kendini alıp konuşacağı şeye bir türlü odaklanamıyordu. Asrın'ın aynaya odaklanmış gözlerinden, başını yukarı doğru kaldırdığında iyice belirginleşen adem elmasından, düzgün elmacık kemiklerinden gözlerini çekmeyi beceremiyordu.

"Bak şimdi, aklıma bir sürü fikir geldi ama senin de duymanı istiyorum."

Sonunda bir şeyler söylemesi gerektiğini bilerek konuşabilmişti genç kadın. Aslında anlatacakları konusunda da gayet hevesliydi ama Asrın'ı izlemenin zevkini hiçbir şeyle değişedilemez buluyordu.

İkinci kitabı için çalışmalarını giderek ertelemeye başladığından daha aktif olmaya karar vermişti. Ortalıkta boş boş gezinmekten canı sıkılmaya başlamıştı, üstelik Asrın'la da vakit geçiremiyorken kitabına yoğunlaşmaması için hiçbir sebep yoktu.

"Dinliyorum." dedi Asrın gözlerini aynadaki yansımasından çekmeden.

"Sadece bir aşk hikayesi yazmak istemiyorum, bir okuyucu olarak her zaman kitaplarda bundan daha fazlasını ararım ben." Kendi dudaklarından hızlıca dökülen kelimelere odaklanmaya çalışırken gözlerini adamın zarif omurga kavisinden çekmek için birkaç saniye uğraşması gerekti Nur'un. Onunla ilgili her şey genç kadın için olması gerektiğinden çok daha fazla vurgulanmış bir biçimdeydi. Fakat biliyordu ki kalbini ele geçirmiş sevdasını hak etmediği bir an bile yoktu adamın.

Nur, Asrın'ı hem kalbiyle hem aklıyla görerek seviyordu. Sessizliğini bilerek, içine kapanık oluşundan zevk alarak ve ona baktığında her hücresinde görebildiği güzelliği kabullenerek seviyordu. Sert görünüşünün altında sakladığı merhametin bilincinde, güzel şeylerin onu gülümsetebilmesine aşık olarak tutuluyordu ona. Nur, Asrın'a baktığında gördüğü şeyler bir okyanus hacmindeydi. Hırçın dalgaların arasında kalarak değil; o dalgaları da, tuzlu tadı da, fırtınalarını da severek istiyordu Asrın'ı.

Bu yüzden onu ilk gördüğü an başlayan ve Nur'un dünyasını hızla ama derinden, büyük bir tutkuyla ele geçiren sevdasını hiç yadırgamıyordu kadın. Daha önce hiçbir adama beslemediği duyguları, hiç kimse için duyma ihtiyacı hissetmediği şeyleri onun için hissedebiliyordu. Her geçen gün adamı ne kadar derinden sevdiğini fark edip yadsıyamadığı bir şaşkınlık içerisinde bütün yolların ona çıkışını kabullenebiliyordu. Bu yüzden Asrın'a her baktığında veya adam her gülümsediğinde tekleyen kalbini sakinleştirmek için sevdaya ve kedere meyilli türküler söylemeyi öğrenmişti.

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin