Özel Bölüm

8.9K 510 14
                                    

           

Özlem, örneğin, işitmeyeceğini bildiğin birisine- yalnızca ona; ama, kendi kendine - "nerdesin?" diye seslenmendir.

Okulun kapısından çıktığım anda derin bir nefes alarak stresin vücudumdan akıp gitmesine izin veriyorum. Günün geri kalanında boş olduğumu bilmek bana öyle bir ferahlık veriyor ki kendi başıma yürüyor olmama rağmen yüzüme neşeli bir gülümsenin yayılmasına engel olamıyorum.

Adımlarım diğer insanların varlığını zihnimden silecek kadar hızlanıyor. Yürümeyi seviyorum, her adımda zihnimde derinlik kazanan düşüncelerimle baş başa kalmanın bana verdiği hazzı anlatabilmenin bir yolu yok. Fakat bu sefer adımlarım kendi düşüncelerimi duyamayacağım kadar hızlı. Çünkü yolun sonunda kimsesiz bir mekan ya da rahat evim yok. Yolun sonunda gülümsemesini hüzün sahiplenmiş, bakışlarına karmaşa bulaşmış bir adam beni bekliyor.

Düşüncesi bile koskoca bir keder yüreğime çöreklenen. Hayali bile imkansız sıfatının acımasızlığını göğüslemek için gönüllü. Biliyorum ki bütün hissettiklerim onu görünce rüzgarı yalnızca tenimi içten döven bir fırtınaya tutulacak. Şimdi ki gibi sahipsiz bir heyecan değil, bedenimi güçten düşüren bir kaos saracak her yanımı.

Öyle gönüllüyüm ki bu fırtınada savrulup gitmeye okulla kafe arasındaki yolu nasıl harcadığımı hatırlamıyorum. Kafenin önünde durup soluklanırken içeriyi görme çabası içine giriyorum ama pek başarılı olamıyorum bu konuda. Camdaki yansımama bakıyorum, bir umut görüntümde ufak bir düzeltme yapabilmek amacıyla. Oysa ne yapsam, çaresiz olduğumu içten içe ben de biliyorum.

Henüz gelmemiş olabileceği düşüncesiyle telaşımı öldürmeye çalışıyorum ama eninde sonunda bugün onu göreceğimi bilmek bütün çabamı boşa çıkarıyor. Nasılsa diyor kalbim, bugün derin bir nefesle doyacağız ona.

Mümkünmüş gibi.

Titreyen ellerimi görmezden geliyorum ve cam kapının ağırlığını yüklenerek içeri giriyorum. Burnuma dolan kahve kokusunun lezzetti heyecanımı kanıtlamak istercesine normalde olması gerektiğinden on kat daha kuvvetli. Renkler daha parlak sanki ve hareketler daha bulanık. Gerçekliğin içine hapsolmuş bir rüya gibi.

Bir an varlığını seçemeyen gözlerimin bildirisine kederle titriyor kalbim. Bu kadar aptal olma demek istiyorum kendime. Kimse sana söz vermedi, kimse seni bekleyeceğini söylemedi. Abartma. Bu kadar isteme. Böyle sızlatma kendini.

Sonra bakışlarım köşede oturan varlığını fark edince bütün söylediklerim tek tek siliniyor aklımdan. Sanki hiç söylenmemiş gibi, kendimi az önce sadece onu göremedim diye avutmak zorunda kalmamışım gibi.

Onun da bakışları beni bulunca yüzüme yayılan gülümsemeyle adımlarımı masaya doğru yönlendiriyorum. Ona doğru attığım her bir adımla hasretle dolan kalbimle, karşı konulamaz sızlanışlar hissediyorum vücudumda. Sanki kurak yüreğime olmadık yaz yağmurları yağıyor. Varlığım acıyor ona baktıkça. Dokunamadıkça.

Asrın.

İsmi bile içimde tufanlara sebep oluyor. Kırıp döküyor beni, sonra dünyanın geri kalanın açtığı bütün yaralara merhem oluyor. Yokluğunu dolduruyor bakışları, sadece gözleri hasretimi ağlatıyor arka odalarla.

Masaya yaklaşıp elimdeki kitapları ve çantamı telaşımı açığa vuracak şekilde gürültüyle bırakıyorum. Sanki kendimi bile toparlayamıyorum. Bu halime alışkın olarak gülümsüyor; yüzünde sakin bir pazar gününün ikindisi. Ya gitmek için ya da sevişmek için yaratılmış akşam üstleri.

Eğilerek tek yanağıma olmadık bir sızı, küçük bir öpücük bırakıyor. Gözlerimin karardığından, kalbimin atmayı bıraktığından haberi yok. Üstü başı içeri girmeden önce sigara içtiğini gösterecek kadar nikotin, yürüyerek geldiğini anlamama yetecek kadar şehir ve kendisine has ciğerlerime şenlik veren bir kokuya bulanmış.

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin