25

8.6K 600 140
                                    




Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi.

Eylül, son bardağı da durulayıp ellerini kuruldıktan sonra yüzüğünü bıraktığı yerden, rafın üzerinden alarak parmağına taktı. Kendisini yorgun hissetse de yüzüğe bakarken yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamamıştı. Parmağa geçirilen bir halkanın, insana geleceğini göstermesi ilginçti. Hayatını bağlayacağı adamla geçirecekleri güzel günleri haber verir gibi parıldıyordu yüzük. Bir umudun alınıp şekil verilmiş hali gibiydi. Eylül'ün de bunca zaman sonra ihtiyacı olan tek şey, taze bir umudun açtığı temiz bir sayfaydı zaten.

Ailesiyle akraba ziyaretine gitmek en son isteyeceği şey olduğundan ve nişanlısının çalışması gereken önemli bir dersi olduğundan vaktini evde temizlik yaparak harcamak zorunda kalmıştı. Aslında kendi arkadaş grubundan birileriyle buluşabilirdi ama son olaylardan sonra iletişimlerinin iyice kopmuş olmasından dolayı hiç kimseye ulaşmak istemiyordu.

Her şeyi düzeltmek istemişti, aradaki gerginliği gidermek ve tekrar eskisi gibi olmak için. Çabasının boş yere ve aptalca olduğu yüzüne hain bir tokat gibi inmişti ne yazık ki. Asrın her şeyi mahvetmişti. Neden gözlerinin içine baka baka ikisine de bu eziyeti yapıyordu anlamıyordu Eylül.

Üstelik sinirleniyordu da, nasıl olur da Eylül'ün onlara gösterdiği desteği Asrın ona çok görüyordu? Duyguları birbirine karışıyordu kızın, Asrın'a olan öfkesi ve şefkati kıran kırana bir dövüşe giriyordu. Sonra Nur'un kırgın bakan gözleri her şeyi koskoca bir vicdan azabına dönüştürüyordu.

Yine de Eylül haklı olduğunu biliyordu. Denemişti, her şeyi dengede tutmak için çalışmıştı. Onlar adım atmazken bile buluşmayı teklif eden kendisi değil miydi? Bu onu nasıl haklı yapıyordu bilmiyordu, denemiş olmak yeterli miydi ki?
Göğsüne nefes almasını zorlaştıran bir sıkıntı çökünce sandalyelerden birini camın kenarına çekerek oturdu. Alnını soğuk cama yaslayıp görmeyen gözlerle dışarıyı izlemeye başlamıştı.

Her şey bir kenara istediklerinin bu kadar masum olduğunu söyleyemiyordu Eylül. Ne kadar mutlu olduğunu, her şeyi nasıl da atlattığını göstermek için gizlice kulağına fısıldayan küçük şeytanın varlığını yalanlayamıyordu. Üstelik Asrın gözlerinin içine bakıp hiçbir şey söylemeden öylece rahatsızlığını kızın önüne serince, içinde kederle karışık bir tatmin duygusu oluştuğunu da inkar edemeyecekti.

Bütün bunlar bir yanda dururken sadece çaba gösteriyor oluşu onu masum kılar mıydı? Niçin bu ilişkiden masum çıkmak istediğini bile bilmiyordu ki. En çok yara alanın kendisi olduğunu mu göstermek istiyordu yoksa iyi niyetinin kaygan kıvrımlarında intikam gibi rezil bir duyguyu mu saklıyordu?

Zilin sesi onu düşüncelerinin içinden çekerken, şaşkınlıkla duraksadı kız. Bu saatte gelmesini beklediği kimse yoktu. İkindi vakti, çat kapı Eylül'ü ziyarete kimse gelmezdi ki.

Temkinli adımlarını kapıya yönlendirdikten sonra gözetleme deliğinden kısa bir bakış attı. Daha ne olduğunu kendisi bile kavrayamadan elleri kapının kulpunu kıvırmıştı bile. Karşısındaki adamın tanıdık yüzünü gergin bir gülümsemeyle karşıladı. Ne olursa olsun Asrın'ı görmek gününü olduğundan daha kötü bir hale getiremezdi.

Asrın bakışlarını zorlukla kendisine sabitliyormuş gibi duruyordu. Sanki yanlışının farkında olan, küçük, tedirgin bir çocuktu. "Girebilir miyim?"

Eylül kenara çekilerek adama yol verdi. Onlarca kez onu ve diğerlerini içeri buyur etmişti. Hiçbir zaman şimdi yaşadığı tedirginliği, korkuyu duymamıştı. Asrın geldiyse ki şimdiye kadar hiç gelmemişti, bunun bir anlamı vardı. Bu yüzden karşısına geçip dur diyemiyordu ya Eylül. Asrın hiç ona gelmek istememişti, bir ikindi vaktine kadar.

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin