21

8.1K 572 24
                                    




Hayat devam eder, bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir.

Yağmurun havayı ferahlattığı değil de bunalımını bırakarak havayı iç karartıcı bir griye boyadığı günlerden biriydi. Nur montunun önü kapalı olmasına rağmen daha fazla ısınabilecekmiş gibi kollarını göğsünde buluşturarak akan burnunu çekti.

Etrafta onlar gibi birkaç insan daha, denize oltalarını sallandırmış, bir balığın günlerini neşelendirmesini bekliyorlardı. En azından Nur böyle düşünmekten hoşlanıyordu, çünkü şapkasının siperliğinin gölge düşürdüğü aksi suratlı adamla göz göze gelince kendisini her zaman olduğundan daha tedirgin hissetmişti. Yüzünde hikayesini paylaşmak istemeyen insanlara özgü bir ketumluk vardı, karşısındakine bir gülümsemeyi bile çok görüyordu sanki.

Kadın omuz silkerek bakışlarını denize çevirdi, hikayesiyle ilgilendiği tek adam şu anda boş gözlerle kendisi gibi denizi seyrediyordu. Nur, Asrın'ı neşelendirebilmek amacıyla ona balık tutma teklifinde bulunmuş yorgunluk ve iş bahanesini de kabul etmeyeceğini söylemişti.

Daha önce geldiklerinde yaptıkları gibi gerekli malzemeleri toparlamıştı Nur, bu sefer tabureleri unutmamıştı üstelik ama bunun onlara neşe getirdiği söylenemezdi. İkisi de yan yana oturuyor, aralarında ağır ve huzursuz edici bir sessizliğin sallanmasına izin veriyorlardı.

Bir ayı aşkın süredir, adam giderek durgunlaşıyordu. Daha önce ruhunun inanılmaz tutkusuyla yaptığı her bir küçük işi, şimdi bir ölünün göğsüne atabilecek kalp kadar istekle yapıyordu. Neşeli ışıltılar gözlerine nadiren uğruyor, mahcup gülümsemesi Nur'un hafızasının derinliklerinde hayatlarını sürdürüyorlardı.

Yine de arada bir de olsa, Asrın'ın halsiz bir gülümsemesi, herhangi bir şeye karşı gösterdiği küçücük bir istek bile Nur'a devam etme gücü veriyordu. Zaten onu en çok kahreden şey, adamın her geçen gün gözlerinin önünde silikleştiğini görmekti. Sanki Asrın'ın içinde bir yara sürekli kanıyor, Nur da ne yaparsa yapsın bir türlü pansumanını yapamıyordu.

"Bugün bahtımız açık mı sence?"

Asrın hafifçe omuz silkerek bakışlarını denizden ayırmadan cevap verdi. "Öyle umuyorum, yoksa boşu boşuna üşümüş olacaksın."

"Üşümüyorum ki." Söylediğini yalanlayacakmış gibi olsa da dayanamayarak burnunu çekti tekrar. "Seninle balık tutmayı seviyorum."

Asrın, kadının ses tonundaki yumuşaklığı hissedince vicdanına yüklenen suçluluk duygusuyla baş başa kalıyordu. Nur'la anlaşmışlar gibi Eylül'ün yüzünü görmekten, bir arada bulunmaktan kaçınıyorlardı. Böylelikle sürekli bir yaraya geçici bir önlem alınmış oluyordu.

Asrın günden güne solduğunu hissediyordu, hayatıyla alaka kurmak canını sıkıyordu. Zamanın geçiyor olduğunu bilmek, getireceklerinin farkında olmak, bunlara ve hislerine bir türlü karşı koyamamak onu delirtiyordu. Sanki durursa ve hiç hareket etmezse tüm bunlardan kurtulabilecekti.

Ne var ki ailesine ve işine karşı sorumlulukları vardı. Bu yüzden bırakıp gidemeyişiyle kalıp yok oluşu arasında savrulup duruyordu. Asrın savrulmuyordu aslında, çevresindeki her şey savrulurken yerinde kalabilmek için savaşıyordu. Kaybettiğini bildiği bir savaşı, kazandığını duymak için umutsuzca çırpınıyordu.

Bütün bunları da içinde yaşıyordu. İçindeki fırtınadan tek bir arsız rüzgarın bile dışarı çıkmasına izin vermiyordu. İçinde giderek büyüyen bu tufanın en sonunda kendisiyle birlikte herkesi yutmasından korkuyordu.

Nur adamın sessizliğini avantaja dönüştürmek isteyerek atıldı. "Koray'ın son fikirlerin hakkında ne düşündüğünü mü anlatmak istersin yoksa ben sana uydurduğum bir hikayeyi mi anlatayım?"

Yokluğundaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin