Medyada Burçin var :) oy ve yorumlarınızı bekliyorum :))
Bütün iştahım kaçmıştı. Ne söyleyeceğini bilmiyordum ama tahmin etmiyor da değildim. Gözlerimi önümdeki tabağa çevirdim. Şu an ondan kırıcı ya da yaptırım dolu cümleler duymak istemiyordum. Sadece yemeğini soğutmadan yemesini istiyordum.
Sadece yesin ve huzurlu olalım istiyordum. Ama konuşmadan aşamayacaktık bunu da biliyordum. Gerçi içimden bir ses bu konuşma da da dinleyen tarafın ben olacağını söylüyordu. Dilime gelen cümlelerin kararsızlığında kafamı kaldırarak gözlerine baktım. Tane tane konuşmaya başladım ikna edici olabilmek için
“ Tamam, konuşalım ama lütfen önce yemeklerimizi yiyelim olur mu?”
Elime aldığım koladan büyük bir yudum aldım ondan gelecek cevabı beklerken. Ağzımın içinde asit patlaması olmuştu resmen zorlukla yutkundum. İçimi yaktı da indi sanki kola. Küçük bir öksürük krizine tutuldum. Masadaki peçeteyi uzattı bana teşekkür edecektim ki daha da öksürmeye başladım. Yerinden kalktı ve yanıma geldi. Sürahiden su doldurup bardağı elime tutuşturdu
“ Hadi küçük bir yudum iç, iyi gelir” dedi.
Suyu yavaş yavaş içerken daha iyi hissetmeye başladım. İçimde bir yandan bak aslında çok iyi bir insan, seninle nasıl ilgileniyor diyordu. İçimdeki sese kulak vermedim ama vermek istedim. Benimle ilgilenmesi hoştu. Öksürüğümün geçmesiyle yerine geçip oturdu. Ona bakışlarımı yok sayarak yemeğe başladı. İşte bu güzeldi. Beni dinlemişti.
Yemeğimiz bittiğinde ben sofrayı toplamaya başladım. En son ekmek sepeti kalmıştı onu almaya giderken mutfak kapısında karşılaştık. Elindeki sepeti görünce ister istemez gülümsedim. Bu adam acaba hayatında hiç sofra toplamışmıydı. Gülümsememe sadece düz düz bakarak karşılık verdi ama keyfimi kaçıracak kadar önemli değildi bu bakış. Elinden alıp yerine koydum. Mutfakta tabakları makineye dizip ellerimi yıkadım tam çıkacaktım ki kapının eşiğinde beni seyrettiğini gördüm.
“ Tamam, şimdi ne istersen konuşabiliriz, geçelim mi içeriye?”
Hiçbir şey demeden geçip içeride üçlü koltuğun ortasına oturup kollarını dizine dayadı. Bende hemen yan tarafındaki tekli koltuğa geçip ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırdım. Hiç zaman kaybetmeden konuşmaya başladı
“ Burçin, sence burada kaç gün kalacağız?”
“ Beş gün diye biliyordum” dedim bana söylediği gün sayısına atıfta bulunarak.
“ Sence bu kadar günde ben değişebilir miyim?”
Ne demek istediğini anlamıştım dudaklarımı büzerek
“ Sanmıyorum”
“ O halde bana karşı gelmeyi bir kenara bırak ve sadece yapman gerekenlere odaklan. Buradan bir an önce gitmek istiyorum”
“ Bak, seninle zıtlaşmaktan inan bana gerçekten hoşlanmıyorum ama sen de empati yap lütfen biraz. Ben buyum ben her zaman kendi kararlarımı kendim aldım. Annem bile bana ayak uydururdu çünkü bana güvenirdi.”
“ Burçin, artık aynı evde kalacağız yani aynı çatı altında yaşacağız. Hem burada hem İstanbul’da yani ben senin hayatında olduğum sürece benim dediklerimi yapacaksın. Benden önceki hayatında nasıl yaşadığın kesinlikle beni ilgilendirmez ama lütfen bana tekrar tekrar aynı konuşmayı yaptırma”
“ Suat, seni anlamaya çalışıyorum gerçekten ama anlayamıyorum. Ben sizin hayatınıza birden dalmış olabilirim ama bana yaptırım uygulaman, görüşeceğim insanlara karışmanı mantığım almıyor.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM
Roman d'amourKafamı dayadığım camdan yola bakarken birden içime oturdu geçmişim.. Çok değil bir sene öncesinde nasılda bambaşkaydı her şey… Sevdiklerime veda etmek zorunda kalmış Arda’mla baş başa kalmıştık.. Şimdi her şeyden habersiz yepyeni bir dünyanın kollar...