22. BÖLÜM

23.8K 1.2K 35
                                    

Arkadaşlar biraz kısa bir bölüm oldu ama an itibariyle doğum günüm olduğu için yazdığım kadarını sizinle paylaşmak istedim. Desteğinizi esirgemeyin lütfen :)

Elimden tuttu yatağa beraber gittik. Düşüncelerden uyuyamıyordum. O da benim gibiydi ama ikimizde sessizliğimizi bozmadık. Sabah saat altıda uyandım. Suat’ı uyandırmak istemedim hemen zaten bütün gün araba kullanacaktı. Bütün hazırlıkları tamamladığımda yavaşça yanına oturdum. 

Onu uyurken izlemek çok güzeldi. Yavaşça parmak uçlarımla kaşlarına dokundum. Kirpikleri çok uzundu. Benimkiler de uzundu ama onun kirpikleri benimkileri gölgede bırakırdı. Hafif çıkan sakallarına dokundum yavaşça, hemen uyansın istemiyordum. Ben dokunurken kaşları hafiften çatıldı. Hemen elimi geri çektim. Yatağı sarsmadan yataktan  kalkacaktım ki nasıl oldu da bileğimden tutup beni kendine çekti anlamadım.

“ Neden durdun? Benim hoşuma gitmişti”

“ Ben … seni… uyandıracaktım… ama dokunma isteğime engel olamadım”

Dedim yakalanmanın verdiği suçlulukla. İki elimi de alıp yüzüne götürdü. Ellerimin üzerine ellerini koydu. Artık ellerim onun hâkimiyetindeydi.

“ İşte böyle daha iyi.”

Dedi ve anında doğruldu. Yüzümüz birbirine çok yakındı. Kalbim çoktan sıradan ritminin dışına çıkmıştı. Ellerimi de çekemiyordum. Gözlerimiz birbirinden ayrılmamak için direniyordu. Bakışlarını ilk çeken ben olmuştum.

Alnıma bir öpücük kondurarak “ Günaydın” dedi. Evet, bence de gün şimdi aydınlanmıştı. Gülümsedim sadece ve geri çekildim. Suat hızlıca bir duş aldı ve hazırdık. Bütün evi beraber kontrol ederek kapattık. Yola çıktığımızda hüzünlenmemi gizleyememiştim. Ne de olsa burası benim evim, benim yurdumdu. Ama ne olursa olsun bu benim tercihimdi ve ben doğru olanı yapmıştım.

Suat bana belli etmemeye çalışsa da gergindi. Gerçi ibrenin sınırlarını zorlamasından da bu anlaşılıyordu. Her yarım saatte bir telefonda konuşuyor gerekli talimatlarını yineliyordu. Babasının özel doktoruyla da on beş dakika kadar konuştuktan sonra bana bakıp başını tekrar yola çevirdi. Bir şey diyecekti ama kararsızdı sanki. Ne olduğunu çok merak ettiğimden sordum.

“ Bir şey mi var?”

Hayır, anlamında kafasını salladı. Onun yerine bana

“ Acıktın mı?”

“ Hayır, gerçekten aç değilim şimdi durmayalım” dedim. Israr etmedi. Biliyordum bir an önce varmak istiyordu. Tedirgin olması çok normaldi. Nilüfer’den öğrendiğim kadarıyla onun da babasından başka kimsesi yoktu. Ve onun için canı yanıyordu şimdi. Keşke elimden bir şey gelseydi ama maalesef. Bu tek kişilik bir acıydı, ben en fazla yanında olup ona destek olabilirdim. Yeter miydi? Bana yetmemişti. Annem öldüğünde kimse yetmemişti. Bir tek Arda…

Yandan onu izledim uzun bir süre. Gözlerindeki hüzün gelip geçtiğimiz yollara iz bırakacak kadar yoğundu. Ne yapıp edip bu yolculuğa biraz renk katabilirim diye düşündüm aklıma elini tutmaktan başka bir şey gelmedi. Usulca dizinin üzerindeki elini tuttum. Dudakları yukarıya doğru kıvrılınca istediğimi almıştım. O benim elimi daha da sıkıca tutarak dudaklarına götürdü. Öptü ama hemen geri bırakmadı. Dudakları elimin üzerindeydi hala. Başını hafifçe çevirdiğinde göz göze geldik.

İki saat daha gittikten sonra aç değilim dememe aldırmadı ve bir yerde durduk. Bir şey yiyebileceğimi sanmıyordum. Bana bakışlarındaki sertliği görünce bir tosta razı geldim. O da benim gibi bir tane tost yemişti. Meyve suyunu paylaşmıştık. Çok hoşuma gitmişti. Ben bir şey içmek istemediğimde ısrar edince tek kendisine almıştı. Ama muzurluk yapıp onun meyve suyundan içince o gülüşünün buna değeceğini, her şeye değeceğini düşündüm. Yolda ilerliyorduk. Samsun’dan sonra o koyu yeşillik pek kalmamıştı. Evimden ayrılmış gibi hissetmiyordum artık. Yanımdaki adam yanımda olduğu sürece böyle hissetmezdim de. Elini dizime koyup hafifçe sıkan Suat

DİĞER YARIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin