30. BÖLÜM

20.5K 1K 32
                                    

Medyada çaresiz Suat'ımız var :(

SUAT

Geceyi nasıl sabah ettim bilmiyorum. İstanbul emniyeti seferber olmuştu. Ama hala tek bir haber çıkmamıştı. Dün gece başlanmıştı mobese kameraları izlenmeye ama hala bir şey yoktu, lanet herif nasıl becerdiyse tek kare de bile bir görüntü yoktu. Dışarıdaydım deli gibi saatlerdir araba kullanıyordum. En son benzinim bittiğinde otobanın kenarında durmuş tekerleğimi tekmelerken Emre aradı. Rüya ile seferber olmuş bana yardımcı olmak için elinden geleni yapıyordu ama her geçen dakika ben daha da kahroluyordum.

“ Emre bana bir haber olduğunu söyle”

“ Rüya Rize’de ki bütün ailesini akrabalarını araştırdı. Kimsenin bir şeyden haberi yok. Abisi de oranın emniyetinde gece de oradaymış. Ama maalesef hala bir haber yok”

“ Allah kahretsin, Allah kahretsin”

“ Dur sakin ol. Neredesin sen?”

“ Nerede olduğumu bilmiyorum. Zaten benzinim bitti bir yere de gidemem. Belki bir taksi geçerse buradan”

“ Dur düşün bakalım en son hangi sapaktan saptığını”

En son aklımda kalan yerleri anlattım ve yanıma geleceğini söyleyerek telefonu kapattı. Dışarıda serin bir hava vardı. Üşüyor muydum? Hayır, hiçbir şey hissetmiyordum. Kendime sinir olmaktan başka bir şey hissetmiyordum. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmiştim. Rize’ de onu takip ettirdiğim halde neden İstanbul’da da takip ettirmemiştim ki? Tek hatalı bendim. Burçin’im nasıldı acaba? O pislik benim sevgilimi üzüyor, ona zarar veriyor muydu acaba?

Bu sorular içerisinde beklerken Emre geldi. Yanındaki benzin bidonuyla arabamın deposunu doldurdum ve o önde ben arkada eve döndük. İçeriye girerken ayaklarım geri geri gidiyordu. Arda ağlıyordu. Ne Hanife abla ne de Nilüfer çare bulamıyorlardı. Son çare Rüya’nın çırpınışlarını seyrettim. Çocuk ağlamaktan bitap düşerek uyumuştu. Tekrar gece olmuştu. Nasıl geçerdi ki zaman. Anlayamıyordum benim içim içime sığmazken zaman geçebiliyordu.

Emre ve Rüya koltukta karşı karşıya oturmuş olasılıkları konuşup bir çare bulmaya çalışıyorlardı. Hanife abla hala sessizce ağlıyordu. Nilüfer şiş gözlerle, uyuyan Arda’yı yukarıya odasına götürdü. Fatih tekli koltukta ellerini başının arasına almış öylece oturuyordu. Aşağıya inen Nilüfer ona eve gitmesini teklif etti ama o bizi bu halde bırakamayacağını söyleyerek reddetti.

Burçin’im için buradaydı herkes. Herkesin tek temennisi tek duasıydı onun buraya geri dönmesi ve ben ellerim kollarım bağlı duruyordum. Şirketimin özel güvenlik ekibi sıkı bir takip başlatmış saat başı beni bilgilendiriyordu. Bir şey çıkmıyordu ama telefonun her çaldığında ki umut paha biçilemezdi.

Onları izlemeyi bırakıp çalışma odama gidip masamın üzerine başımı koydum. O güzel yüzü gözlerimin önüne gelince ruhum aydınlanıyordu. Bu kadar kısa zamanda nasıl da bağlanmıştım ona. Damarlarımda ki kan gibi vazgeçilmezdi o artık benim için. Çok kısa bir süre geçmişti ki telefonum çaldı. Hemen cebimden çıkarıp ekrana baktım. Arayan Tamer’di. O da sürekli benimleydi ama acil bir hasta için ayrılması gerekti.

“ Efendim”

“ Suat, bir haber var mı?”

“ Yok”

“ Derhal kendini toparla o ses ne öyle! Sen dik durmalısın. Yıkılırsan Burçin’e kim sahip çıkacak?”

Haklıydı. Ama nasıl yıkılmazdım ki? Ama yine de yapmalıydım.

“ Tamam”

“ Birazdan oradayım bende”

Telefonu bırakıp tekrar başımı masanın üzerine koydum. Güzel yüzlüm geldi yine gözlerimin önüne bana

DİĞER YARIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin