Her günüm böyle değildi. Her anım böyle geçmiyordu. Bu odada yani. Dışarı çıktığım zamanlar da çok oldu sadece ben hatırlamıyorum. Aslında hâlâ dışarı çıkıyorum ama dışarıya çıkmakla dışarıda olduğunu hissetmek aynı şey değil. Sesleri duyuyorsun, rüzgarın yanaklarına dokunduğunu hissediyorsun ama hâlâ burada ne yaptığını anlamıyorsun. Konuşmalar bulanık, insanlar ise sahte geliyor. Sahte gelmiyorlar sahteler. Ben de sahteyim mesela. Her insanın bir yüzü vardır ama bu onların yüzsüz olamayacakları anlamına gelmiyordu . Her insanın aklı vardır ama bu akıllarını yanlış işlerde kullanmayacakları anlamına gelmiyordu. Var diye gerçek olduğu anlamına gelmiyordu. O insanlar sahte, yaşadıklarım sahte. Yaşam sahte. Ne zaman böyle düşünmeye başlamıştım diye sürekli soruyorum kendime. Hep böyle değildim. Eskiden insanların neşelenmek için bana geldiklerini hatırlıyorum. Sadece gülmek için bile bana sürekli mesaj atan arkadaşlarım vardı. Yani ben onlara arkadaş diyordum en azından. Havuzun kenarında oturuyordum. Çok kalabalıktık ya da bu kadar insana ben alışamamıştım hâlâ. Gece gizlice havuza girmeye karar vermişlerdi. Bir ara ben bile girmeyi düşünmüştüm. Kirlenmiş zihnimden yüzerek uzaklaşabilirdim belkide. Fakat kadın olmanın gerektirdiği en güzel (!) getirilerinden biri olan her ayda bir kapımızı çalan ve planlarımızı bozan o aylık döngüye takılmıştım. Ben de her genç kızın şu zamanlar en çok yaptığı şeyi yapıyordum, telefonu elimden düşürmüyordum. Ne telefonları ne de mesajlaşmayı seviyorum aslında. Çok sahte geliyor, bir şeyleri söylemeye korkan insanlar başka insanlarla yüzleşmekten korktukları için bu ekranların arkasına saklanıyorlardı. Ben ve benim odam farklıyız. Ben insanlardan kaçmıyorum. Kendimle yüzleşmeye zorluyorum ya da kendimi boğulmaya mahkum ediyorum. Oturduğum masaya su sıçradı. Kimin yaptığını görmek için kafamı çevirdim,attıkları top buraya kadar gelmişti. Ben uzayda değil miydim nasıl geldi buraya. Çok yakındım onlara ,ama hissettiğim yakınlık yok gibiydi.Bana Yiğit ile havuzda olan anılarımızı hatırlattı bütün bunlar. Bu eve taşındığımızın ilk üç yılının adını Yiğit koysam abartıyor olmazdım. Benim sayemde herkesin Yiğit'ten haberi olmuştu. Sitemizin dışındakilerin bile. Bazen diyorum keşke bu kadar heyecanlı olmasaymışım Yiğit hakkında. En azından uçurumdan düşeceğime çukura takılırdım. Ama o günleri de attlatmışım. Peki ben niye bu haldeyim. Benden özür dileyip arkadaşlarına topu geri fırlattı. O Yiğit değildi ama Yiğit'i bir daha görebilir miydim onu da bilmiyordum. Aslında burada ne yaptığımı da bilmiyordum . Arkadaşlarım yakında ölüm ilanı asacaklardı benim hakkımda. Bir aydır odamdan çıkmıyordum, evde sürekli hasta bir şekilde dolaşıyor olmamın nedenlerinden biriydi hatta.Güneş yüzü görmüyordum. Sağlık hâlâ benim için en önemli şey olduğundan kendimi zorlamıştım dışarı çıkmak için. Şimdiden odamı özlemiştim . Arkadaşlarımın seslerini gülüşmelerini duyuyordum. Yanımda olduklarını biliyordum ama sesleri çok uzaktan geliyordu. Uzayda boşluk yerine hava vardı sanki ve sesleri uzaydan buraya kadar geliyordu. Onlardan çok uzaktaydım. Tek bir düşünceleri bile bana çok uzak geliyordu. Belkide bu yüzden insanların beni sevmelerini sağlayamıyordum. Niye umursuyordum ki hâlâ başkalarının beni sevip sevmemesini. Aklıma sırf Yiğit seviyor diye bazı şarkıcıların müziklerini dinlemeye başladığım gelmişti. Aynı bunun gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Oda #wattys2022
Non-FictionOdamın büyük olması onun git gide daha da küçüldüğünü hissetmeme engel olmuyordu. Dünya'nın büyük olması benim için yeterli alan olduğu anlamına gelmiyordu. Kötü şeyler yaşamamış olmanız onların var olmadığı anlamına gelmiyor. İstemeyeceğiniz kadar...