Bölüm 5

7.6K 785 91
                                    

Dark & Wild'ın çıkışına kadar, cesaret, Jungkook'un her şeyin çaresine bakmak için kuvvetlendirdiği bir şey değildi. Belki, başlangıçta çok kafa karıştırıcı ve farklı olan bir yerde onu güvenle dolduran Amerikan yazı havasıydı belki de, Jimin'in Kaliforniya plajlarındaki diğer erkeklere bakış biçimi ya da diğer erkeklerin flörtleşen gözlerle ve gülümsemelerle ona geri bakma biçimleriydi. Düşünceler çok istilacı ve ısrarlı hale gelene kadar, bunlar şüphelerinin ilerlemesine yardım etmişti.

Onu, meraklı zihninde suçluyordu. Annesi, her zaman bunun onu bir gün derde sokacağını söylemişti ve Jungkook haklı oluşundan nefret ediyordu. Meraklılık konusu, dört yaşındayken, yerde yiyebileceği ya da burnuna yapışabilecek rastgele nesneler bulması ile ilgiliyken; on iki yıl sonra birinin kariyerini mahvedebilecek bir sırrı bulmaya çalışmak ile ilgiliydi.

Çocukken, boya kalemleri yemenin riskli durum -kaygan zemin- olduğunu sanardı.

Yurtta sakin, Amerika takviminin şekillenmeye başladığı, ihmal edilen dinlenme işini yaptıkları yorgun ve uykulu bir gündü. Jungkook, karanlıkta tavana nişan aldığı gözleriyle üst ranzada yatıyordu. Neredeyse gün ortası olmuştu ama perdeler hala çekiliydi ve sabah erken saatlerden beri uykuya dalıp dalıp uyanıyordu. Namjoon alt ranzada değildi, bu yüzden onun stüdyoda olabileceğini tahmin etti. Kendi başına odada bırakılmıştı. İradesini kullanarak kendini yataktan kalkmaya zorladı; yerden seçtiği ilk tişörtü üzerine geçirmeden önce, yirmi dakika kadar huzursuzca odada dolandı ve sonraki on dakika boyunca da telefonunda oyun oynadı.

Hala yarı uykuda ve tökezliyordu. Yoongi mutfaktaydı, Kumamon pijamasını beline kadar giymişti, üzerinde bir tişört ve yüzünde de kaşları çatık bir ifade vardı. Bu, muhtemelen canlı yavrularını ve küçük çocukları korkutabilecek türden bir kaş çatmaydı fakat, elindeki kahve kupası onun zararsız olduğunu gösteriyordu.

Kupasına doğru konuştu. "Uyanan son kişisin."

"Herkesin hala uyuduğunu sanıyordum."

"Hayır, Namjoon-ah stüdyoda. Sanırım bu sabah herkes yeni saçına kavuşacak." "Korkunç..."

Kahvesini gizli gizli yudumladı. "Bana baksana." Yeni boyalı kırmızı saçlarını işaret etti, yüzü dertli gözüküyordu.

Jungkook, mısır gevreği kutusunu almak için etrafında dolanırken, özür diler gibi gülümsedi. "İyi gözüküyor, hyung."

"Mhmm, yarın sıranı bekle." dedi Yoongi ve Jungkook'un Lucky Charms -bir çeşit mısır gevreği- dolu ağzı kahkaha attı.

Kahkahası kaybolduğunda ikisinin de telefonuna bildirim geldi, aynı anda. İlk, Yoongi telefonunu pijamasının cebinden çıkardı ve bu minik zaferini bir sırıtışla kutladı.

"Jimin-ah'ın saçları da bitmiş." Grup sohbetine Jimin'in gönderdiği fotoğrafı gösterdi. "Fena değil."

Jungkook, fotoğrafa bakmaya devam ederken kendi kendine ağzında geveledi. "Kahverengi ona yakışıyor." Fotoğrafta, Jimin sarkık dudakları ile surat asıyordu, perçemleri bir kenara itilmişti ve büyük gözlükleri burnuna yaslanmış dinleniyordu. Güzel görünüyordu. Gerçekten güzel görünüyordu.

"Hyung..." sesi planladığından daha gergin çıkmıştı. "Sana bir şey sorabilir miyim?" dedi Jungkook.

Yoongi kahvesinin orta yudumunda, içmeyi bıraktı. "İyi bir soru bu şekilde başlamaz." Kahvesinin geri kalanını bitirmeden önce kaşlarını kuşkuyla kaldırdı.

"Bu bir evet mi?"

"Bir 'hayır' değil." Lavaboya döndü, kupayı musluğun altına bıraktı. "Ne var?"

Jungkook'un nefesi boğazında sıkışmıştı. "Jimin hyung hakkında."

"Bir şey bildiğimi düşündüren nedir?" Yoongi iç çekti, hala kupayı yıkıyordu.

"Sana çok saygı gösterir, biliyorsun."

Yoongi omuz silkti.

"Sadece," Jungkook başladı, kurtlu gibi elindeki gevrek kutusuyla eğilip bükülüyordu, "Merak ediyordum...". Yoongi, onun devam etmesini bekliyordu. "Ve, eğer öyleyse tabii ki sorun yok, ben sadece fark ettim de-"

"Hadi, söylesene."

"Jimin hyung erkeklerden mi hoşlanıyor?"

Yoongi, yıkadığı kupasını bir bezle kurularken istikrarlı nefes almasını sürdürdü. Sonunda, döndü, lavaboya sırtını yasladı. "Jimin'in bunu bana söyleyeceğini mi, yoksa benim de erkeklerden hoşlandığımı bu sebepten bildiğimi mi düşünüyorsun?"

"Ben-" Jungkook durdu. "Bu şaşırtmacalı bir soru mu?"

Birbirlerine baktılar ve Yoongi, Jungkook'un yüzünü eliyle ovdu. "Bak, bilmiyorum, Jungkook-ah. Bilseydim de bunu söylemek bana düşmezdi."

Jungkook, elindeki gevrek kutusunu beceriksizce dolaba koyarken, aptal hissediyordu. Başını salladı "Tabii."

Mutfağın köşesine doğru yürüdü. Günün geri kalanı -ya da en azından yönetim izin verdiği sürece- kendini karanlık odasına kitleme niyetindeydi, Yoongi ona doğru yönlenirken.

"Hey," yavaşça seslendi. "Kendin gidip sormalısın."

Başka bir kelime söylemeden geçip gitti. Onu orada bir kayıpla ve ağzı bir parça açık, asılı halde bıraktı.

Bu, -sorma fikri- muhtemelen herhangi birinin aklından geçen en aptalca fikirdi. Herhangi birinin aklından geçen en aptalca fikir olduğunu biliyordu. Jimin sırlarını paylaşmazdı. Kendisinden veya nasıl hissettiğinden bahsetmezdi. Yüzünden ve vücudundan ayan beyan açık olsa bile, asla dile getirmez, donuk gözlerinin ve bitkin gülümsemelerinin ardında paketli tutmayı tercih ederdi. Jimin bir dinleyiciydi; sadece tavsiye verir ve mütemadiyen konuşurdu. Her şey ağırlaştığında, herkesin dayandığı kişiydi. Ve, Jungkook, ağırlıklarının Jimin'i ne zaman çöktüreceğini merak ediyordu.

Çünkü Jimin belki bir dinleyici olabilirdi ama aynı zamanda bir kara mayındı ve Jungkook, onu tetikleyecek, ateşleyecek, patlatacak kişi olmamayı tercih ederdi.

Öyleyse evet, bu -sorma fikri- gerçekten aptalca bir fikirdi, ama herkesin de kabul edeceği gibi Jungkook bazen aptal olabiliyordu. Vücudundaki birçok kırık kemik ve eğitim hayatındaki başarısız testler bu sonucu doğruluyordu, yine de bazı nedenlerden dolayı hala yanlış kararlar vermeye devam ediyordu. Altı yaşındayken bütün boya kalemlerini yemesi gibi, yanlış kararlar vermesi de kötü bir alışkanlığa dönüşmüş gibi gözüküyordu. Yine de, bir şekilde, her nasılsa, merak her zaman kazanırdı.

girdap Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin