İşler kendi kendine hallolur. Zaman alır, ama olur.Yeni yıl yaklaşıyordu ve Jimin hala özür dilememişti ancak her şey yolundaydı. Jungkook yılın onun için ne kadar zor geçtiğini biliyordu.
Üzgün olduğunu -özür dilemek yerine- başka şekillerde gösteriyordu; Aralık ayının ikinci yarısı ile beraber sevgisi iki misline çıkmıştı ve ne zaman birlikte oturup yemek yemeye zaman bulsalar, Jungkook'u kendi elleriyle besliyordu. Her şey mükemmel değildi, ama güzeldi. Jungkook, Jimin'in kendisini daha fazla şımartmasına, kendisinin de ona her zamankinden daha uzun süre yapışmasına ve, bir kereliğine, kendisinin hissetmesine izin veriyordu.
Hissettiğinin ne olduğunu gerçekten anlamıyordu, sadece bir şey'di ve şu an için yeterliydi. Göğsünde Jimin için açılmış bir yumuşaklık vardı; ne zaman Jimin yakınlarda olsa, göğsünün bir parçası dirilirdi. Onu, -bir seferinde Seul'u süpürüp giden- kış soğuğuna karşı sıcak hissettiriyordu, battaniyelerin altında sarılarak zaman geçirdikleri geceleri hatırlatıyordu. O geceleri özlediğini düşündü. Jimin'in de özleyebileceğini düşündü.
Seokjin, yılın son büyük beraber yemekleri için yemek hazırlıyordu, yahninin yurda yayılan kokusu, annesininkinden daha iyiydi. Jungkook tembelce, kanepede, kendisini tüylü battaniyelerin altına sıkıştırırken, diğerlerinin atışmalarını ve gülüşmelerini izliyordu. Buraya gelmek çok fedakârlık gerektirmişti ama hiçbir şeyden pişman değildi. Beraber kurdukları bu büyük, yarı-bombok aileyi seviyordu.
Mutfakta bağrışma vardı; Seokjin, Namjoon'un sebzeleri kesiş biçiminin üzerine titriyordu. Hoseok ve Yoongi omuzları birbirine dokunarak duvara yaslanıyordu, ikisinin de elinde bira vardı, sessizce, şişelere ve sadece ikisinin anlayabileceği, aralarında paylaştıkları bir şakaya gülüyor gibilerdi. Jungkook kendi kendine usulca gülümsedi. Arkadaşlarının mutlu olması onu da mutlu ediyordu.
Bir kahkaha cırlaması üzerine gözlerini Taehyung'a ve alkollü sıcak çikolatadan çakırkeyif olmuş, radyoda çalan her müziğe odada dönerek dans eden Jimin'e çevirdi. Jimin'in saçında yılbaşı süsü -Taehyung'un ısrarla yurdu süslediği süslerden- kalmıştı ve başının üstünde bir ışık halkası gibi parlıyordu, yüzüne yayılmış gülümseme kadar parlaktı.
Taehyung, Jimin'in belini kavradı, şarkının ritmine uyarak yavaşça sallanıyorlardı, Jungkook'un içindeki sıcaklık bir baca ateşi gibi korlaştığında Jimin'in bakışını yakaladı ve Taehyung'un kavramasından sıvışıp kanepeye çekilmeden önce yavaşça gülümsemesine tanık oldu, yumuşakça, sanki, sadece ikisi için bir anlam ifade ediyormuş gibi gülümsemesine. Taehyung mutfakta farklı şeylere daldığında, Jimin, oturmadan önce sıcak çikolatasını aldı ve Jungkook'un yanına sokuldu.
"Biraz ister misin?" diye sordu, kupasını takdim ederek ve Jungkook sırıttı.
"Elbette." Bir yudum aldı, hafif acılığı dilinde tatmasına rağmen gülümsemesini devam ettirdi.
"Ne kadar içtin?"
Jimin kıkırdadı, başı Jungkook'un omzuna düşerken. "Yeterince."
Başını orda, boyun eğrisinin tam yanında dinlendirdi ve Jungkook denemek için, aynı zamanda kalbinin hızlı atışını bastırmak için bir yudum daha aldı. Bu an birkaç ay önce yaşansaydı, Jimin'i bir kahkaha ile kendinden uzaklaştırırdı, muhtemelen Taehyung'u bulma bahanesiyle ayrılmadan önce bir şaka yapardı ama şimdi neredeyse yeni yıldı. Ellerinde alkollü sıcak çikolata dolu bir kupa vardı, Jimin ona gözlerinin kaybolduğu gülümsemelerden veriyordu ve her şey konforluydu.
Jungkook'un, birlikte yalnız kaldıklarını fark etmesi birkaç saniyesini aldı, müzik kimse için değil ama onların eğlenmesi için çalıyordu. Diğerlerinin mutfaktan gelen seslerini, kahkahalarını ve oturma odasında süzülen yavaş şarkının üzerine yayılan gürültülü konuşmalarını duyabiliyordu. Şarkı ingilizceydi ama Jungkook bir aşk şarkısı olduğundan emindi, kupasından büyük bir yudum aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.