Bölüm 30

4.4K 400 64
                                    


Zihni, düğümünü çözüyor. Düşünceleri, daha da netleşiyordu.

O ve Jimin arasında, zamanı durduran kısa bakışmalar vardı, ellerinin hafifçe birbirlerine değmesi, başında dünyaları döndürüyordu. Her ufak an, Jungkook'un bütün gününün hayati önem taşıyan tek olayı haline geliyor, aküsü bitmiş kalbini yeniden hızla çarptırıyor, nefes almasına yardımcı oluyordu. Birbirlerine âşık olmamak konusunda pekiyi değillerdi.

Jimin onunla küçük dalgalar gibi gelgitli konuşur, ona yer yer alan bırakır, yine de mesafesini korurdu. Gece, üzerindeki Jungkook'un kazağıyla odasına kapanırdı ve, Jungkook, kendi sesinde bir şeyler duyacağını umarak her seferinde, ona, iyi geceler, hyung derdi. Jimin'in kapısını kapatmadan hemen önce duraksadığı o anlarda, duyabilirdi, diye düşünürdü, geceleri sanki söylemek istediği bir şey varmış görüntüsü verirdi.

Jungkook, Jimin'in o büyük gülümsemelerini tekrar duymak, kahkahalarının vücudunu nasıl titrettiğini görmek için, ay boyunca kendini defalarca utanç verici duruma sokmuştu. Bütün yayınlar, imza günleri ve insanların onların iyi olduğunu görme beklentileri arasında, gerçekten, birbirleriyle etkileşime girmeme gibi bir seçenekleri yoktu. Yani, –miş gibi yapabilirdi. Jimin de -miş gibi yapabilirdi. Ve, bazen, işe yarardı. Bazen, öyle hissettirirdi ki, sanki ikisi burada, hiçbir şey olmamış bu hayal dünyasında, daha önce olanlardan asla bahsedilmeyen bu harika yerde var olabilirlerdi.

Fakat, imza günlerindeki kuru kar gibi her şey sahte ve kıytırıktı, Jimin'in dudaklarını, saçlarında dolaşan parmaklarının sıcaklığını, boynuna karşı nefes alırken uyuyakalışlarını özlüyordu. Onun her bir yanını özlüyordu, ayak parmaklarından kulaklarına, içinde hoyratça atan kalbine kadar.

Birbirlerine bakıyorlar, başka tarafa yöneliyorlar, tesadüfi göz göze geliyorlar, gülümsüyorlar, ve tekrar geri dönüyorlardı. Sanki, ilkelleşmişler, gerilemişler de duyguları asla değişmemiş gibi.

Jungkook, Taehyung ve Namjoon'un tavsiyelerini aldıktan ve onları düşüncelerince sıraladıktan sonra bir fikir tasarladı; kendisinin, bu fikri etraflıca, yenice yıkanmış yatak çarşaflarının altında, kulaklıklarıyla yüksek sesli müzik dinlerken, gürültülü biçimde seslendirmesine izin verdi. Ve, müzik dinlerken jeton düştü, katıksız bir salak gibi görünmeksizin, istediği her şeyin anlaşılmasını sağlayabileceği en iyi yöntem, bir şarkı cover'lamaktı.

Jimin'in sevdiği ve anlamlı olan bir şarkı, pek çok ay önce birbirlerini battaniyeler altında şapşalca öperken kanepede dinledikleri bir şarkı. Dört dörtlük ve onlara ait olurdu.

Böylece, işe koyuldu, şarkıyı, daha önce vermekten hiç bu kadar endişe duymadığı bir Yılbaşı hediyesi olarak planladı, sanki Jimin'e gönlünün buyurduğunu yapması için kendisinden bir parça veriyormuş gibi.

Giyinme odasının arkasında prova yapıyordu, herkes uyurken paltolar duvarı tarafından sesi örtülmüş, bastırılmıştı. İngilizce'nin hakkını vermek için çok çalışıyordu. Kolay değildi, gün boyunca dopdolu bir programla sabahları üç ya da dörde kadar bitmek tükenmek bilmeksizin çalışıyordu. Sürünüyordu, nefesi tükenmiş haldeydi, ama değerdi. Jimin için her şeye değerdi.

Şarkıyı yurtta, etrafta mırıldanıyor, mutfakta öğle yemeği hazırlarken şarkı, ağzından kaçırıyor, sıyrılıveriyordu. Aklına saplanmıştı ve peşini bırakmıyordu, sözleri hatırlamak ve telaffuz etmek kolaylaşmaya başlamıştı. Jimin onu her duyduğunda duraksıyor, çabucak soluyor ve şarkıyı daha önce hiç duymamış gibi davranıyordu. Her ne işle uğraşıyorsa geri dönerek, Jungkook onun boynunun arkasındaki kızarıklığı izlerken, dinlemiyormuş gibi numara yapıyordu. Jungkook, onun boynunu öpmek, kollarını belinin çevresine dolamak ve şarkıyı, sadece ikisi için, sessizce kulağına söylemek istiyordu. Fakat, kendisini hep durduruyor, bunu doğru şekilde, doğru anda yapması gerektiğini düşünüyordu, ki yüzüne gözüne bulaştırmasın ya da Jimin'i geriye uzaklaştırmasın.

Bu yüzden, bekledi; Yılbaşı yayınları çılgınlığı arasında, her gün, şarkıyı mükemmelleştirdi.

Dans provası sırasında, Jungkook, onu aynadan izlemeye koyulmuştu, Jimin'in yüzündeki sersemlemiş görüntüyü görebilmek için göz teması kuruyordu. Kendi koreografilerinin yanısıra bir dans cover'ı üzerinde de çalışmak zorundalardı ve Aralık ayı ortasında kendilerini odalarından çok stüdyoda buluyorlardı (yeni bir şey değildi.) Jimin bedenini o kadar yumuşakça ve dalgalı hareket ettiriyordu ki, Jungkook'a vücutlarının birbirlerine karşı nasıl biçimlendiğini hatırlatmıştı, asla bir mimik bile yapamadı. O zamanlar, anlamlı gelmişti, sanki yaradılışları kusursuz, ahenkle uyumluydu. Jimin'in de aynı şekilde hissetmiş olup olmadığı merak ediyordu, çok fazla güldüklerinde ve çok erkenden geldiklerinde bile. Gerçi ikisi beraber oldukları sürece, her türlü kusursuz olurdu.

Taehyung'un onların birbirlerinin insanı olduğunu söylerken haklı çıkabileceğini düşündü. Kelimelere dökmek iyi bir yoldu, Jungkook'un birbirlerinin neyi olduklarını, gerçekten açıklayabileceği tek yoldu.

Yılbaşı yaklaştığında, soğuk, önden gelmiş, kar fırtınalarını getirmiş, kaldırımların ve sokakların tozunu almıştı. Bulutlu gökyüzünün simli mavi ışığında, yurt penceresinden bakmak güzeldi. Şarkısını iyi ve hızlı bir şekilde bitirmek ihtiyacıyla üzerinde çalışırken, onu sakinleştiriyordu. Yılbaşı'nın yaklaşmasıyla her şey de bir araya gelmeye başlıyordu.

Ay'ın imza günlerini bitirdikten bir gece sonra, son rötuşları yapıyor, kulaklıkları kulağında, giysi odasının arkasında oturuyordu. Giysi odasında bir oğlana aşk şarkısı cover'lamak biraz ironikti, ancak uygun olduğunu varsayıyordu. Hiç kimse, ne olursa olsun, şarkının onun için aslında ne anlama geldiğini bilmeyecekti, ve Jungkook da onlara söyleyecek değildi. Herkes, onun, sadece şarkıyı sevdiğini ya da bir şekilde aralarında sihirli bir şeyler yaşadığı bir kız hakkında olduğunu düşünecekti.

Yoongi haklıydı, insanlar sadece istediklerine inanacaktı. Ama, Jungkook, aldırış etmiyor anlamında iki omzunu da yukarı kaldırdı, siktir et!

Önemli olan şey, Jimin'in nasıl tepki vereceğiydi, ya anlarsa, ya şarkı her şeyi değiştirirse.

Duvara yaslandığı sırada Namjoon'dan bir mesaj aldı, beş dakikalık mola vermeye çalıştığı an yüzü, birisinin büyük paltosuyla örtülmüştü. Parlaklığı, onu irkiltmişti.

Namjoon hyung > Jungkook || 23:32

>> yönetici kovuldu

Jungkook mesaja bakakaldı. Hiçbir bağlamı olmayan boş bir mesaj göndererek sırasını Namjoon'a savdı.

Jungkook > Namjoon hyung || 23:32

>> ????

Namjoon hyung > Jungkook || 23:34

>> göt herif

>> kamerada sana vurmuş ya da öyle bir şey ve yayına girdiğinde editlenmemişti 

>> fans were ducking pissed

>> hala şirkette, ama onu bir daha görmeyeceğiz

>> fucking** ducking autocorrect

(ç/n: iphone fucking'i otomatik düzeltme ile ducking yapıyor. Türkçeye uyarlayamadım maalesef. )

İdrak etmesi bir saniyesini aldı. Bir yanılgı olduğunu düşündü. Sanki cevaplara sahipmiş gibi küçük odanın etrafına bakındı.

Jungkook > Namjoon hyung || 23:36

>> emin misin?

>> jimin hyung biliyor mu??

Namjoon hyung > Jungkook || 23:37

>> evet, eminim

>> bilmiyorum ama söyleyeceğim

Jungkook çenesini ellerinde tuttu, haberlerle tamamen ayılmıştı. Paltolar duvarının öbür tarafında Jimin'i düşünüyordu, soluğu kulaklarında gürültülüydü.

Jimin, halihazırda uyuyorsa, muhtemelen, mesajı sabaha kadar görmeyecekti, ve bütün bu durum Jungkook'un içini kemiriyor, tırnaklarını yedirtmek istiyordu.

Henüz 20 Aralık gecesiydi, Yılbaşı erkenden gelmişti.

girdap Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin