Konserden sonra geç saatti, karnı guruldamaya başlayınca kendini duştan dışarı sürükledi. Konserden sonra her zaman açlıktan ölürdü, genellikle otel odasına döndüklerinde mini-bar'a akın ederdi ancak bu otelde mini bar yoktu -Jungkook için çok sıkıntılı durum-.
Banyodan dışarı çıkarak yatağında selfie'ler çeken Namjoon'a gitti. Şanslıysa, çantasında paketlenmiş yiyecek bir şeyler, herhangi bir şey olabilirdi.
"Hyung, atıştırmalık bir şeylerin var mı?"
"Ne?"
"Atıştırmalık?"
Başını salladı, telefonuna geri döndü. "Koridorda otomat var." Durdu. "Bana da bir şeyler getirmek ister misin?"
Jungkook omuz silkti. "Ne istiyorsun?"
"Cips." Selfie çekmeye geri döndü.
Jungkook, etrafta otomat makinasının yerini gösteren bir işaret aramanın faydası olmadığını anladığında, bir yön seçti ve yürümeye başladı. Koridorlar labirentinde ve kötü desenli halı kanalıyla yolunu bulmaya çalışıyordu ta ki sonunda küçük mavi bir umut işareti -yolu gösteren bir ok ile beraber otomat makinasının küçük bir tasviri- görene kadar.
Karnı gurulduyordu, adımları hızlandı. Snickers'ın otomatın plastik camının ardındaki sınırlarından adını fısıldadığını neredeyse duyabiliyordu. Birdenbire durduğunda, köşeyi dönmek üzereydi.
Çünkü birisi onun adını fısıldıyordu ama onun Snickers olmadığından kesinlikle emindi.
"Jungkook-ah'tan özür dilemelisin." Hoseok'un sesi duvarın diğer tarafından geliyordu.
Jungkook'un kola şişesinin otomat tabanına çarpma sesi olarak addettiği küt çarpma sesinden önce motor sesi duyuldu. Sonrası sessiz.
"Yapamam..."
Hoseok iç çektiğinde Jungkook yutkunarak kendini duvara yaslamıştı.
"Zorundasın, Jiminie."
"Artık her şey yolunda, önemli değil-"
"Jimin-ah," dedi Hoseok dümdüz bir şekilde.
Bir şişenin açılma sesi duyuldu, gazı üstte köpürüyordu. Jungkook, sanki, sonuncusuna kadar her kabarcık sesini duyabiliyordu.
"Bilmesini istemiyorum, hyung."
Sesinde, Jungkook'a stajyer oldukları geceleri hatırlatan; Jimin'in hali hazırda tamamlanmış bir şeyin sonuna ekstradan tutturulmuş bir şey gibi hissettiği yalnız geceleri hatırlatan hayli boğuk nitelikteki -çaresiz- bir üzüntü vardı. Daha da kötüsü Jungkook biliyordu, dudağını dişlerinin arasında sıkarak ısırdı. Oradan ayrılmalıydı. Ger-çek-ten oradan ayrılmalıydı.
"Neden? Anlayacağını biliyorsun. Sana bu konu için geldi, çünkü seni önemsiyor."
Bir duraksama, ayak sürmesi oldu.
"Böyle olmak istemiyorum," fısıldadı, Jimin, sonunda sesi çatladı. "Böyle olmaktan nefret ediyorum."
"Jiminie, şşşş, sakinleş," dedi Hoseok, Jimin'in titrek nefeslerinin arasında. "Otur, hadi."
Jungkook duvara dayanmış halde onlara kulak veriyordu. Dudaklarını sertçe ısırdığı yerlerden kan tadını alabildi. Jimin sonunda parçalanıyordu ve Jungkook'un bu konuda yapabilecek hiçbir şeyi yoktu. Hastalıklı hissediyordu.
Hoseok sessizliği hafifçe kırıp konuşana kadar bir dakikalığına sadece yumuşak burun çekme sesi duyuldu.
"Bu utanılacak bir şey değil."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.