Yeniden doğuş: Kapanış
Bugün bedenlerimiz yayıldı uçsuz bucaksız,
büyüdü dünyanın sonuna doğru.
— Pablo Neruda
Kum Jungkook'un botlarının tabanına yapışmıştı. Tuz saçlarına tutunmuştu. Suya doğru adımlarken her içine çekiyor, yaşıyor, Busan dalgaları boyunca fazla çaba göstermeden uçan martıları dinliyordu.
Başka bir yıl başlamıştı, kumsalın ıssız ancak okyanusun sonsuz olduğu her Ocak ayının ilk günlerinde olduğu gibi evindeydi. 2016'nın havası hoş ve yeni hissettiriyordu, deniz meltemlerinin en ufağı yüzünü hayalet gibi geçmişti, ve Jimin ufka karşı bir silüetti, biçimli gölgesi sahilde yer alalı uzun süre olmuştu.
Suyun kenarından gizlice yaklaştı ona, bir elini beline bastırdı, ve Jimin, arkasında batan güneşe rakip olacak kadar parlak bir gülümseme ile etrafında döndü. Jungkook'u bileğine dokunarak selamladı, onu kendine çekti böylece omuz omuzaydılar, ayakkabıları gel-gitin gelinde zar zor kuru kalıyordu. Parmak uçları, nabız noktasında dans ediyordu ve Jungkook soğuğa rağmen eriyordu. Jimin'le tekrar beraber olmak güzeldi, bir yaş büyüklerdi ve tecrübelerle dolu yıl daha arkalarında kalmıştı, eski derisini üzerinden atmış gibi hissediyordu. Botunun topuğu nemli kumun içine çukur kazdı ve buraya, en başa, dalgalar tepelerdeyken bir tepkime kolaylaştırıcısının geldiği ve ikisini de ele geçirdiği yere tekrar nasıl geldiklerini düşündü. Onlar artık farklıydı ancak Busan aynıydı; okyanus hala kah içerisini kah dışarısını yıkıyor, kıyı boyunca hayat veriyordu. Bu tanıdıktı, bu evdi.
"Gelmen çok uzun sürdü," yakındı Jimin. "Kardeşim birazdan gelecek."
Jungkook, kulaklarını örtsün diye Jimin'in siyah beresini daha da aşağıya çekiştirdi, Jimin kızgın gözükmeye çalışırken gülümsüyordu. "Biliyorum."
"Ondan bir şeyler saklamaktan nefret ediyorum. Yalan söylüyormuşum gibi hissettiriyor."
"Bu yalan söylemek değil." Jungkook omuzlarını birbirine çarpıştırdı.
Seul'dan ayrılmadan önce bu konu hakkında zaten konuşmuşlar, şimdilik bir şeyler gerçekleşene kadar beklemeye, işleri basit tutmaya karar vermişlerdi. Ailelerine doğru zaman geldiğinde söyleyeceklerdi. Huzurlularken, birbirlerine ait olduklarını bilerek mutlularken acele etmeye gerek yoktu. Gelecek, deniz gibi çok uçsuz bucaksız, muazzam büyüktü ve ilişkilerini yavaştan alacak zamanları vardı.
"Biz sadece... yapmamız gereken şeyi yapıyoruz."
Jimin başını salladı, omuzlarını ikinci kez birbirlerine çarpıştırdılar. Berbat olduğunu ikisi de iyi biliyordu.
"Sen buraya gelmeden önce bir köpek gördüm," dedi Jimin, konu değiştirmekte başarılıydı. Aşağıya, suya doğru sırıttı. "Bana seni hatırlattı."
Jungkook gülümsedi. "Ya? Nasıl?"
"Büyüktü ve onunla oynamadığımda beni ittiriyordu."
Jungkook daha büyük gülmeye başlamıştı, martılar yukarıda yüksek sesle ciyaklarken Jimin de onun gülümsemesine katılmıştı.
"Ama yine de sevimliydi," diye ekledi Jimin, çabucak bir bakış attı ve Jungkook dudadığını ısırdı. Her zaman en utandırıcı şeyleri söylerdi.
"Yani artık köpek insanısın?"
"Sen hala orada mı kaldın?" Sahil boyunca yürümeye başladı dolayısıyla Jungkook da peşinden takip etti, yakınına sokulmuştu.
"Bu çok ciddi bir mesele, hyung."
Jimin dramatik bir şekilde iç çekti, ancak hala gülümsüyordu. "Belki bir gün baştan çıkarılıp aklına uyabilirim..."
Bir gün. Sadece geleceğin gizlediği düş garip bir şekilde artık ulaşılabilir gibi geliyordu. Chicago'daki gıcırdayan ahşap merdivenleri ve loş ışığın perdelerden süzüldüğü o büyük evi, nasıl da sıcaklıkla dolu olduğunu düşündü. Belki de o gün, o bir gün, yaşlandıklarında ve hantallaştıklarında ve ses telleri işlemeyi durdurduklarında ve Jimin'in dizleri tutmamaya başladığında -miş gibi yapma oyununu bırakabilirlerdi. Jimin evdeki tüm bitkileri solduracaktı ve aç kalacaklardı çünkü ikisi de yemek yapamıyordu ancak yumuşak bir yatağa ve onları her sabah selamlayan bir köpeğe sahip olacaklardı.
"Yurda köpek getirsek ne olur?"
"Sanırım, kıçın tekmelenir."
Kumun çimle buluştuğu sahil kenarında, etrafta dolaşıyor olabilecek herhangi birinden uzakta durdular ve Jimin suyun önüne bacaklarını çaprazlayarak oturdu, Jungkook'u da kendisiyle birlikte aşağı doğru çekmek için elini tutmaya çalışmıştı. Denizi gözlerlerken dizleri birbirine çarptı, güneş ışığı geniş altın çizgiler içinde ışıldıyordu ve ikisinin parmakları birbirine kenetlenmişti. Jimin diğer eliyle kıyıya vurmuş bir sopaya uzandı ve önlerindeki kuma bir şeyler yazmaya başladı. Jungkook okumak için başını eğmek zorunda kalmıştı.
"Ah, hadi, şaka yapıyorsun. Dur."
Jimin, kuma Jungkook + Jimin kazımayı bitirirken çocuklar gibi kıkırdıyor, Jungkook da sızlanıyordu. Sopayı elinden kaptı, dalgalar yazıyı çoktan yıkamaya başlamıştı, kendi başına bir şeyler yazmaya başladı. Jimin şimdi ona yaslanmış, gözleriyle sopanın hareketlerini izliyordu.
Jimin budala.
Jungkook omzuna darbeyi hak etmişti.
"Jeon Jungkook, yemin ederim."
"Neye yemin edersin?" Sırıttı, çubuğu onun uzanabileceğinden uzakta tutuyordu ve Jimin gülmemeye çalışarak başını salladı.
Kuma, sağa sola onları gülümseten saçma şeyler yazdılar, birbirlerinin onları çokça güldüren kötü portrelerini çizdiler. Tuzlu havada dilleri damakları kurumuştu, soğuk hava ciğerlerini acıtıyordu. Jungkook, parmakları donabilirmiş gibi hissettirmeseydi sonsuza kadar burada kalırdı. Burnu çoktan gerilmişti ve Jimin'in yanakları üstlerindeki bulutlar gibi pembemsi olmuş, gün batımına yavaşça karışıyordu. Jungkook ona baktığında Jimin kumun üzerine bir köpek çizmeye çalışıyordu, odaklandığında dilini dişlerinin arasında tutmuştu ve Jungkook'un ona âşık olduğunu hatırladığı her an kalbini sıkıştırma konusunda asla başarısız olmazdı.
Jimin'in cep telefonu çaldı, küçük bir gülümsemeyle ekrana baktığında onları daldıkları kendi dünyalarında sıçratmıştı.
"Kardeşim burada." Sopayı bir kenara koydu. "Bence onu seveceksin."
Jungkook gerginliğini bastırmaya çalışırken başını sallamıştı, ayağa kalkarken elini Jimin'in elinden çekmişti. Yeni bir yolculuğa, Jimin ile başka bir başlangıca çıkmak üzereymiş gibi derin bir nefes aldı.
"Sorun yok," Jimin güven verdi, yeni başlangıçlara deniz boyunca yürürlerken Jungkook'un dirseğinin kıvrımını tuttu. "İyi olacağız."
Jimin'e göz attı, ne kadar yol katettiği, bu noktaya ulaşmak için ikisinin de ne kadar ilerlediği şaşırtıcıydı; Jimin her şeyin yoluna gireceğini söylediğinde ona içten inanırdı.
Çünkü, her ne kadar işler kolay ya da basit olmasa, an azından, hiç olmazsa yoluna gireceklerdi; birlikte oldukları sürece, birlikte yarattıkları bu harikalık parçasına sahip oldukları sürece. Bu şeye.
Ne olursa olsun, diye düşünde Jungkook, her zaman birbirlerinin bir şeyi olacaklar.
*
Bitirdik! Son havada kaldı diyemem ama aceleye gelmiş gibi hissediyorum, üzülüyorum, devam etmeye o kadar açık ki keşke günümüze kadar gelebilseydi, çok isterdim. Ve ve ve hikayeyi çevirme yolculuğumda hiç delirmemişim gibi gözükebilir oradan, hiç yorum yazmadım ama asssla soğukkanlı da kalamadım, bayılıyorum bu hikayeye, bayılıyorum, onbeş metre kare odamda kafayı yiyorum, çok seviyorum be şu oğlanları bağıra çağıra seviyoruuuuum!!!!!
İlk çevirimdi, umarım altından kalkabilmişimdir. Hatalarım vardır şüphesiz, affedin. Okuyan, yorum yapan yapmayan, oy atan atmayan heeerkese teşekkür ederim! Başka hikayelerde görüşeceğiz diye umuyor ve öpü öpü öpüyorum bal yanaklarınızdan! 🧚🏼♀️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.