!Smut içeriyor.
Döndüklerinde geç olmuştu ancak nabzı hala yavaşlamamıştı, ve odalarına çıkan asansörde Jimin, hala güzel gözüküyordu.
Diğerlerine iyi geceler dilediler, ciltlerinin altından titrediklerini apaçık belli etmemeye çalışıyor, kalpleri dörtnala koştururken koridor boyunca hızlıca yürüyorlardı. Zihinleri, sadece, otelin oda kapısının tanıdık çıt sesini arkalarından duymaya odaklanmıştı ve Taehyung, Jungkook odaya gideceklerinden bahsettiğinde, biraz söylenmiş, o, çantasında kaybolan anahtarını aceleyle bulmaya çalışırken onu şüpheyle süzmüştü.
"Hadi ama, bütün gece birbirinizin üzerine atlamak üzereymişsiniz gibi görünüyordunuz," dedi Taehyung, şaşırmış değildi. "Arabada da bir anlığına endişelenmiştim..."
Jungkook anahtarını çantasının derinliklerinden nihayet kaptığı sırada Jimin ayağını halıya hafifçe vuruyordu, ancak Taehyung, ayrılma zamanının geldiğine dair ipucunu henüz alamamıştı. İkisinin de omuzlarına bir elini yerleştirdi ve hafifçe sıktı.
"Sorunlarınızı hallettiğiniz için mutluyum. Siz, sanki—"
"Biz de, Tae," dedi Jimin biraz kızgın, biraz rahatsız olmuştu, "ancak, zaten anladığın kadarıyla, ikimiz de şu anda gerçekten yalnız kalmak istiyoruz ve seni seviyorum ve umarım iyi bir doğum günü geçirirsin ama şimdi gitmeliyiz— Jungkook-ah anahtar nerede— Ah, Tanrıya şükür."
Jimin, anahtarı Jungkook'tan el yordamıyla aldı, Taehyung, kart okuyucu kırmızı yanıp durmaya devam ederken Jimin'in yüzündeki amacına ulaşamamış hüsrandan ileri gelen bakışlara kahkaha atarak salıverdi onları.
Kaşları yerinde rahat durmuyor, solucan gibi kıvrılıyordu, koridor boyunca geri geri kendi odasına uzaklaşmaya başlamıştı. "İyi eğlenceler!"
Taehyung arkasını döner dönmez, yeşik ışık aniden parladı, ve ikisi de içeriye sendeledi.
"Özledim," Jimin kapıyı kapattığında soluk soluğa söylemişti, Jungkook'un boynunun arkasından tutarak, duvara çarpana kadar kendine, içine çekti.
Duvarı atlattılar, Jungkook hemen Jimin'in kalçalarına tutunmaya çalıştı, çoktandır da inliyordu çünkü otel odasında düşüp kalkmayalı, fındıklar kırmayalı çok uzun zamanlar olmuştu. Bedenlerinin içine girmesini bekleyen ikisi için yeterince büyük bir yatak vardı odada ve Jungkook, Jimin'i son seferkinden daha iyi koşullar altında, bütünüyle tekrardan hissetmeye hazırdı. Jimin'in parmakları saçlarının içine kıvrıldığı sırada, Jungkook ağzını boynuna doğru alçaltmıştı ve onun tarafından tüketildiğini hissedebiliyordu. Jimin'in tişörtü ellerinde yükseldi, yakasının hemen üstünü hafifçe kıstırırken, kalça kemiğini başparmaklıyordu, boynu çok öne, aşağıya eğilmekten acımaya başlamıştı.
"Çok kısasın, Jimin," Jungkook sırıttı, onu uyluklarının altından sertçe kavradı ve duvara karşı, yukarı yükseltti. Onu böyle öpmek çok daha kolaydı.
Jimin, öpücükler arasında göğsüne hafifçe vurdu. "Senden büyük olduğumu unuttun mu? Velet."
Soluk soluğa kalmış gülüyorlardı, Jimin bacaklarını Jungkook'un beline daha sıkı sarmıştı, ve aralarında pek çok şeyin değişmiş ve aynı zamanda henüz hiçbir şeyin değişmemiş olması komikti. Hala birbirleriyle gırgır geçen çocuklar; aptalca şakalar yapan ve geceye yüksek sesle kahkahalar atan en iyi arkadaşlardı. Bütün bunların hepsini, ancak bunu yaparken yapabilirlerdi. Birbirlerine dokunurlarken, Jimin, kalçalarına yarı-sert bastırırken birbirlerini nazikçe tahrik edebilirlerdi.
"Seni böyle tutarken bana velet diye seslenmek istediğinden emin misin? Aşağı bırakabilirdim."
"Bırakmazdın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.