Seokjin ile konuşmak Jungkook'un beklediğinden biraz farklı olmuştu.
Her üyenin desteğini alarak tamamen hafiflemesinden önce barındırdığı ürkekliğin çoğunu gelip temizleyecek olan son kişiydi Seokjin, ama yine de, hala Jungkook'u tedbirli tutan bilinmeyen faktörler vardı. Gündelik, gelişigüzel bir biçimde mutfağa girdi, Seokjin'in ne pişirdiğine göz atarken elleri uzun kollu kapüşonlusunun cebindeydi. Ocağın üzerindeki tencereye onun omuzlarının üzerinden baktı, ne söylemesi gerektiği hakkında kafasında hiçbir plan yoktu.
"Güzel kokuyor," diye yorum yaptı, Seokjin tencerenin içindekini karıştırmaya devam ediyordu.
"Ne istiyorsun?"
"Ne?"
"Sesin, sanki bir şey istiyormuşsun ya da bir şeyi düzeltmeme ihtiyacın varmış gibi tonluyor." Güldü, sonra döndü, tezgaha yaslandı. Kolları birbirine bağlanmış ve başı da biraz yana doğru eğilmişti.
"Sadece konuşmak istedim, hyung," kendini savundu.
"Hı-hı, tamam, Jungkookie."
Yemeği karıştırmaya geri dönmüştü, yüzünde zaten bir şeyler biliyormuş gibi bir gülümseme vardı.
Bu, Seokjin'in takındığı olağandışı bir tür gülümseme değildi, ancak Jungkook'u huzursuz etme konusunda da asla başarısız olmadı. Bazen, Seokjin'in zihin okuyup okuyamadığını gizlice merak ediyordu, onun arkasında donmuş halde dururken, zihnini boş tutmaya çalışıyordu—anlarsınız ya... her ihtimale karşı.
"Konuşmak istediğini söyledin ama hiçbir şey söylemiyorsun," Seokjin ona hatırlattı, tencereye baharat serpiştiriyordu.
"Doğru, şey, sana söylemek istediğim bir şey var. Zaten, herkes biliyor bu yüzden..."
"Şişeyi uzatabilir misin?" Seokjin, mutfağın diğer tarafındaki sos şişesini gözlüyordu ve Jungkook hareket etti, büyük bir nefes verirken şişeyi ona teslim etti.
"Ben ve Jimin hyung birlikteyiz— birlikte olmak gibi birlikte olmak—"
"Ben de öyle düşünmüştüm." Seokjin basitçe cevapladı. "Ve, bu doğru sos değil, Jungkook-ah, yanındakinden bahsediyordum."
Jungkook, tezgahtan doğru olanı almaya gitmeden önce, bir saniyeliğine bakakaldı. "Yani bu... sadece bu kadar mı?"
Seokjin omuz silkti. "Ne bekliyordun?"
"Gerçekten bilmiyorum." Kolları iki yanda sallanıyordu ve Seokjin aşağıya, tencereye bakmaya devam ediyor, bir şey üzerine çok düşünüyormuş gibi kaşığın çorbayı hafifçe dalgalandırmasını seyrediyordu.
"Jungkook-ah..." Belki Jungkook'un çoktan gitmiş olduğunu düşünüyormuş gibi, hala orada ve dinlediğini garantiye almak istiyormuş gibi söyledi.
"Efendim, hyung?"
"Seninle gerçekten gurur duyuyorum."
Dürüstlük ve açıklık Jungkook'un ağırlığını rahatsızca bir ayağından diğerine vermesine sebep olmuştu. "Neden?"
Seokjin dudaklarını yaladı, gözleri hala aşağıdaydı. "Çünkü, herkes bu tür şeyler hakkında konuşacak kadar cesur değil."
Sessizlik havada asılıydı, Seokjin'in o an, cesaretten yoksun, soyut -var olmayan- bir grup insandan bahsetmiyor oluşu Jungkook'un bağırsaklarında tuhaf bir his uyandırdı. Sesindeki dinginlik bahsedilen konu için çok kişiseldi, ve Jungkook, vaktinden sonra da olsa, sırları olanların sadece o ve Jimin olmadığını fark etti.
"Sadece, bilmelisiniz diye düşündüm," Jungkook nihayet zayıf ve ikna edici olmayan bir tonda söyledi, uzaklaşmaya başladığında omuz silkti.
"Bir şeye ihtiyacın olursa bana haber ver, tamam mı?" Seokjin, Jungkook ayrılmadan önce ona seslendi.
Anlam –Seokjin'in söyledikleri- Jungkook'ta yolunu kaybetmemişti, kaybolmamıştı.
"Tamam, hyung."
Zihnen, beşinci ve son üyeyi de işaretledi. Diğer üyelere kendisi hakkında bir şey öğretmek gayretiyle, karşılığında her biri hakkında bir şeyler öğrenebileceğini düşünüyordu.
Ve aile de böyledir, diye düşündü. Dinlerler, paylaşırlar, birlikte büyürler ve birlikte öğrenirler.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.