Bölüm 19

5K 559 121
                                    






İlk Namjoon'a söylemeye karar verdi.

Birlikte konuşmalarının kolay bir yolu vardı, Namjoon'u güvenilir kılan ve yalnızca bir liderin gerçekten neler yapabileceği konusunda güven telkin eden bir yol. Başında bir bela olduğunu hissettiğinde gelir ve Jungkook'un gıpta ettiği bir sakinlik ile uzandığı alt ranzadan sorunun ne olduğunu sorardı. Yıllar boyunca Namjoon'a, onun sesindeki ısrara, arkasında yatan endişeye alıştı, ısındı. Gençken rahatsız edici bulurdu, Namjoon kendisini gözetlemeye çalıştıkça onu bir kenara iterdi ancak şimdi güven vericiydi. Jungkook'un ona vermeye istekli oldukları az ya da çok olsun Namjoon dinleyecekti ve neden onun liderleri olduğunu hatırlatacak tavsiyeler sunacaktı.

Bu yüzden, Jungkook yatmamıştı, odalarında onu bekliyordu; ön kapının tanıdık gıcırtısını ve birinin koridorda ayakkabılarını çıkarmasının sesini duyana kadar, parmakları telefonundaki oyuna gergin bir biçimde vuruyordu. Ayaklarını üst ranzadan aşağıya sallandırıyor, oturma odasındaki ayak sürümelerini dinliyor ve tüm nedenleri hatırlamaya çalışıyordu; neden bu yapılması gereken doğru şeydi, neden bu sefer sözünden dönemezdi, neden cayamazdı.

Sadece, Namjoon'un gözlerinin içine dik dik bakacak ve söyleyecekti.

İyi olacaktı.

Namjoon'un görüşlerinin dünyanın bu tarafındaki -öbür dünya değil- çoğu insandan daha ileri, daha yenilikçi olduğunu biliyordu. Bunu, diğer üyelere birden fazla vesileyle açıkça belli etmişti; haberlerde her ne varsa hakkında rastgele yorumlar yaparak ya da grup içinde ortak görüşe sahip olduklarından emin olmak için herkesi yerine oturtup konuşmalar yaparak. Bu grubun ne üzerine kurulu olduğunu başlangıcından açıkça belirtmişti; anlayış, güven ve ilerlemek için duyulan ihtiyaç.

Ve, yine de bir şekilde, hala gergindi, endişe, safra gibi fark ettirmeden boğazına yaklaşıyor ve yüzünü solgunlaştırıyordu.

"Naber?" Namjoon sordu, içeri girdiğinde kaşları garip bir davranış eğilimindeydiler. "Zor bir anime günü mü? Beyaz saçlı olan yine mi öldü? Bunun her zaman olduğunu şimdiye kadar öğrenmiş olman gerekirdi."

Jungkook elleriyle yüzünü kapadı. Son on dakika içinde Namjoon ile ilgili sahip olduğu her bir güzel düşünceyi geri alıyordu.

"Anime ile ilgili değil, hyung." Jungkook'un cevabı zoraki gergindi, parmaklarına doğru boğuk boğuk tonlamıştı.

Namjoon, üzerine temiz bir tişört geçirme işinin yarı yolundaydı. "Ha." Bir saniye sonra başını birdenbire kaldırdı, Jungkook'a bakmak için gece rutininin geri kalanını yarıda kesti, ranzaya doğru eğildi, ifadesi daha ciddiydi. "İyi misin?"

Jungkook'un salladığı ayaklarının topukları yatağa pat diye çarptı. "Evet."

"Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?"

"Evet."

"Bir şey mi kırdın."

"Hayır."

Namjoon ranzanın merdivenine oturdu, aralarında sabırlı ve hoşgörülü bir duraklama oldu. "Neler oluyor?"

"Ahh," Jungkook dizlerine baktı, "bilmiyorum, hyung, sadece, her şey bir şekilde oldu?"

"Ne oldu?"

"Biriyle birlikteyim," nefesini tek seferdi dışarı verdi.

"Okuldan?"

Jungkook'un ağzı kurudu. İkisinin de hiçbir şey söylemediği uzun bir an oldu, ancak Namjoon her zamanki gibi sakindi, Jungkook'un sesinin tekrar çıkmasını bekliyordu.

"Hayır, hyung."

"O zaman, başka bir idol?"

Başını salladı, Namjoon'un gerçekten ne sandığını merak ediyordu. Yoksa, Jungkook'un üç kelime kadar bile sohbet etmediği belirli bir güzel kız mı aklına gelmişti.

Namjoon, ona ilgi duyan çok sayıda kızın olduğunu, Jungkook yalnızca küçük bir çocukken onunla kurnazca flört eden ve onu ürküten kızların olduğunu biliyordu, ancak, muhtemelen Namjoon kızların yüzlerini kendisinden daha iyi hatırlıyordu. Onlar, gerçekten, Jungkook için asla önemli değillerdi, sadece daha olgun, daha kendine güvenen kızlardı, ve Jungkook onların her bir keskin bakışıyla içi okunuyormuş gibi hissettiği için yüzüne yapmacık gülümsemeler giyerdi. "Kolay olmayacak," Namjoon kaygısızca tembihledi. "Nasıl olduğunu biliyorsun." Jungkook tekrar başını salladı, nihai bombayı patlatmadan önce bekliyordu.

"Kim o kız? Grubuyla sık sık çalışıyor muyuz?"

"Her gün."

"Ha? Kimle biz her gün çalışıyor-"

"Ve, o 'erkek', hyung."

"Ne- Ah." Namjoon ağzı bir karış açık kalmış halde halıya bakıyordu. "Hassiktir, Jungkook-ah."

"Evet."

"Sen ve Jimin-ah?"

"Evet."

"Düşünmüştüm ki belki... Böyle bir şeyi varsaymak istememiştim. Ne zamandır?"

Yutkunduğunda boğazı sıkı ve kaşıntılıydı. "Birkaç hafta?" Öksürdü, sesi zayıf geliyordu.

Namjoon, konuyu kavrıyor, kabulleniyormuş gibi çenesini avuç içlerinde dinlendirirken, düşünüyordu. Sessizlik o kadar kahredici ve acı vericiydi ki Jungkook bozmak için bağırmak istiyordu.

"Sana ne yapacağını anlatmayacağım," sonunda söyledi, ayağa kalkarak. "Riskleri biliyorsun, aptal değilsin. Sadece... ne olursa olsun, her şeyden önce hepimiz arkadaşız, dostuz. Ve, biz bir takımız." Yüzünü ona öndü.

"Evet, hyung."

"Bu konuda emin misin? Onun ile ilgili?"

Jungkook tereddüt etmedi. "Kesinlikle."

"Güzel. Önemli olan bu."

Ve, sonra Namjoon gülümsedi, gamzelerini gösterdi. Jungkook'un kasları gevşemeye başladı, yatağa düşerken derin bir soluk verdi, vücudu rahatladı.

Eksi bir, diye düşündü.

"Başka bir şey var mı?"

"Hayır, hepsi bu. Teşekkür ederim, hyung." Günlerce uyuyabilirmiş gibi hissederek kendini örtülerin altına çekti. "İyi geceler."

Jungkook başını yastığına bastırıp, ferahlamış, mahcup, ve biraz da minnettar hissediyorken, Namjoon yatma hazırlığına devam ediyordu; dişlerini fırçalamak için ayrıldı ve yüzünü yıkadı. Jungkook, Jimin'in -açıklamayı- nasıl yaptığını merak etti; belki tıkanmıştı ve neticede yapamamıştı. Yurdun geri kalanı çok sessizdi. Belki Hoseok ya da Yoongi eve dönemeden önce Jimin uyuyakalmıştı. Şüphesiz.

Ancak en azından birinci adım tamamlanmıştı. Ve bundan çok hoşnut olmasa da Namjoon biiyordu ve sorun yoktu. Garip bir şekilde babasının hayır duasını, belki olması gerekenden daha anlamlı olan bu önemli onayı kazanmış gibi hissediyordu, ve kendi kendine sessiz gülümsemesini tutamıyordu. Yıllar önce içine atılmış olduğu bu aile ile; akıllı ve açık olan, kendi tercihlerini yapmaları gerektiğine ve korkunç bir yere yönlendiklerinde bile kalplerini takip etmeleri gerektiğine inanan bir lider ile çok şanslıydı. Son derece şanslıydı.

"Hey, Jungkook-ah," Namjoon ışığı kapatırken mırıldandı, ve Jungkook altındaki ranzanın gıcırtısını duydu.

"Hmm?"

"Bana anlattığın için teşekkür ederim." Yatağına yuvarlandı. "Kolay olmadığını biliyorum."

Jungkook, Namjoon'un onu göremediğinin farkına varamadan önce başını salladı. "Evet. Dinlediğin için teşekkür ederim, hyung."

"Ne zaman istersen."

Namjoon'un gerçekten samimiyetle söylediğini biliyordu.

girdap Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin