Haziran, ısı dalgası halinde yavaş yavaş geçiyordu ve Jimin'in saçları kızışmış yaz güneşi rengi gibi bir kırmızıya boyanmıştı.
Yakışmıştı. Çok yakışmıştı.
Yarı yürür yarı dans ederek, kendine güvenen kıvrımlı sırıtışıyla, bir elini yeni boyanmış saçlarının içinden geçirerek yurda adım atmıştı ve kanepeye, Jungkook ile Taehyung arasına devrilmişti. İşler tekrar yoğunlaşmadan önce rahat bir gün geçiriyorlardı. Esasen, en azından daha fazla yoğunlaşmadan önce diye düşünüyordu Jungkook. Yakındaki MV çekimleriyle beraber, imza günleri ve tur geliyordu; Jungkook, Sünger Bob'un televizyondaki gürültülü kahkahası ile, eli kulağında yaklaşmakta olan programları duymazdan gelmeye çalışıyordu. Bir ölçüde işe yarıyordu ancak o an daha dikkat dağıtıcı bir şey vardı ve neredeyse kucağında oturuyordu.
Jimin ona karşı fazlasıyla rahattı; parmakları Jungkook'un dirseğinin büküldüğü yerin içine doğru kıvrılmıştı ve ilgi aradığı için sessizce ona doğru, yukarı göz kırpıyordu. Son birkaç haftadır, gerçekten de aşırı gıcıklıklar yapıyordu; bir şey istediğinde kirpiklerini birbirine dokundurup gözlerini kırpıştırıyor ya da sırf yapabiliyor diye Jungkook'un poposunu çimdikliyordu. Jungkook'un kendine itiraf etmesi gerekirse, bu, sinir bozuculuk ve tatlılık arasındaydı, iki seçenek de birbiriyle yenişemiyordu.
Malezya'da yatakta birlikte uyandıklarından beri baştan çıkarıcılık, fingirdeklik Jimin'in gözlerini terk etmemişti. Fısıltılı gece geç saat sohbetleri; çarşafların altına süpürülmüş, ertesi sabah yüzüne ulaşan ve iki ayağını bir pabuca sokan hafif öpücüklerin arasında unutulmuştu. O sabah, erken gün ışığı perdelerden içeri damlıyorken, Jimin, sık sık yaptığı gibi; tek bir sır dile getirmemiş gibi, kendisinin en üzücü taraflarını Jungkook'un omuz derisine ifşa etmemiş gibi davranmıştı. Jungkook da Jimin'in perçemlerini elleriyle taramış, yavaşça öpmüş ve orada bırakmıştı.
Şimdi, Jimin'in öncülüğünü takip ediyor ve hızı ayarlamasına izin veriyordu. Elleri birbirlerinin belinin altında dolaşmıyor ve kıyafetleri, pencerelerden içeriye sızan yazın sıcağında bile üzerlerinde kalmaya devam ediyordu. Ama, Jimin hala onu öpüyordu. Yalnız kaldıkları kısıtlı zamanlar izin verdiği kadar öpüyordu; bazen yumuşak ve yavaş, diğer zamanlar sert ve hızlı. Yurdun boş koridorunda, gece şanslıysa yataklarının sıcaklıklarında öpüşüyorlardı, ya da oturma odasının kanepesinde ay ışığının altında. Jimin'in dudaklarında her zaman şekerli, tatlı gülümsemeler olurdu ve bağımlılık yapardı, akıllara zarardı, Jungkook'u serseme çevirir, uyuşturucu etkisi altındaymış gibi uçururdu. Her şey göz önüne alındığında, işler yolunda gidiyordu. Garip bir düşünceydi ama işler yolundaydı.
"Nasıl görünüyor?" Sordu, Jimin, başını salladı böylece kırmızı saçları alevler gibi etrafında uçuştu.
"Sanırım bu sefer nasıl gözüktüğünü sevdim."
Lanet olası ısı merkezi gibi gözüküyordu, cehennem gibi, Jungkook ona bunu söyleyecekti. "Fuarda aldığın elma şekerlerinden biri gibi görünüyorsun." Jimin'in şakaklarına hafifçe vurdu.
"Öyle mi?"
Jungkook'un parmakları şekerlendirilmiş saçlarını okşarken Jimin ona doğru eğildi, sonunda başını Jungkook'un kucağına yaslayana kadar yavaşça aşağıya doğru küçük manevralar yaptı.
"Ben neyim, ayak uzatma taburesi mi?" Taehyung aniden sordu, kaşlarını Jimin'e kaldırarak.
Jimin, Jungkook'un kasıklarına doğru yüksek sesle güldü. "Taehyungie." Ayaklarıyla Taehyung'un bacaklarını dürttü. "Sen, şimdiye kadar sahip olduğum en iyi ayak uzatma taburesisin."
![](https://img.wattpad.com/cover/117718916-288-k849846.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.