Uçak, nemin yoğun olduğu, güneş ışığının, bir erken yaz ayı koyuluğuyla hafifçe kavurduğu Malezya'ya inmişti. Hala ödüllerinin uyuşturucu etkisi altındaydılar, her biri, çenelerini temiz havaya ve gök mavisine kaldırarak ağrıyan kaslarındaki sıcak havayı karşılıyordu.
Otele giden yolda, Jungkook başını arabanın camında dinlendiriyor, yanından geçen yeşilliği ve büyük palmiye ağaçlarının rüzgârda sallanışını izliyordu. Deniz berraktı, turkuazdı ve güneşi cam gibi yansıtıyordu. Bu gezide çalışmaları gerektiğini biliyordu ancak bir tatil gibi hissettiriyordu, sevimsiz bir seyahat broşüründe vaat edilenlerin dışında, tamamen cennet gibiydi.
Jimin yanındaki koltukta uyuyordu, güneş gözlüğü yüzündeydi ve açık ağzı, yüzünde usulca asılı duruyordu. Huzurlu görünüyordu, Jungkook sırıttı, ancak Taehyung koltuğunun baş dayanağından boynunu dürtmeye başlayınca başka tarafa yöneldi.
"Bakıyorsun," dedi Taehyung, arkadaki koltuktan öne yaslanarak sadece Jungkook'un duyabileceği şekilde ve, Jungkook'un kafasının yanına hafif bir fiske vurdu.
"Ah." Şakağını ovdu, bir kulaklığını kulağından çıkardı ve koltuğunda döndü, yakalayamaya çalıştı ancak Taehyung tam zamanında geri çekilmişti. Jungkook sadece bir avuç dolusu hava yakalayabildi.
Taehyung sırıttı.
"Bunu sana ödeteceğim."
"Dene bakalım," meydan okudu, kaşlarını sallandırarak.
Jungkook başını pencerede dinlendirmek için ve gümüş gökdelenlerin birbiri ardına geçişini izlemek için geri döndü, çimlerin ve ağaçların yalınlığını tamamlayan uzun beton binaların peyzajı içerisinde kendini kaybetti ve Jimin'in uykudan uyandığının farkına varamadı. Jimin yumruk yaptığı eline doğru esniyordu, alnına yapışmaması için kahverengi perçemlerini karıştırdı ve Kota Kinabalu şehrine bakmak için Jungkook'un omzuna doğru hafifçe eğildi.
"Nerdeyse geldik mi?" diye sordu Jimin, tekrar esnedi.
Sesinin aniden ortama ilave oluşu onu gafil avlamamış, hazırlıksız yakalamamıştı. Boynundaki sıcak nefes her şeyden daha rahatlatıcıydı, sadece birkaç gün önce sahip oldukları yakınlığı özleyerek bilinçsizce koltuğunu geriye yasladı.
"Sanırım."
Jimin çenesini Jungkook'un omzuna dokundurdu. "Burası çok güzel... Bir gün yine gelelim, sadece sen ve ben." Sesinde ürkek bir muziplik vardı.
Jungkook cevap vermedi, hafifçe soludu. Taehyung arka koltukta sessizce, kusacakmış gibi öğürdü.
"Gelemeyeceğin için kıskanma, Tae-tae." Jimin gülümsedi, kendini Jungkook'tan uzaklaştırırken.
"Bana güven, b-ben- Ah, bak, tekrar yapıyor."
"Ne?"
Taehyung'un, yanındaki oğlanın Yoongi'nin göğsüne doğru kendinden geçmesine gözlerini dikmiş bakışlarını takip ettiler. Hoseok tamamen uyuyordu ancak elleri kendi kollarını yukarı aşağı okşayarak yükselmeye başlamıştı, ve kaburgalarını okşamaya başladığında sessizce homurdanmaya başlamıştı. Yoongi başını boyun yastığına atmıştı, Hoseok'un kendine dokunmaya devam etmesinin hiç farkında değildi ve Taehyung kendisini çok yüksek sesle gülmekten alıkoymak için ağzını eli ile kapatıyordu.
"Eğer onun üzerinde bu şekilde uyuyakalsaydım, muhtemelen beni arabadan atardı. Hobi hyung onu şapur şupur yalıyor bile," Taehyung, Yoongi'nin tişörtünün ıslak yerini parmağıyla göstererek şaşkınlık içinde yorum yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfikceJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.