Jungkook ay'ı adrenalin darbeleri ve Jimin'in her şeyin yolunda olduğunu hatırlatan ağrılı aynı zamanda tatlı sesiyle atlatmıştı. Bir türlü sarsamadığı anksiyetesi onu bir hayalet gibi takip ve huzursuz ediyordu; üç konser, bir comeback ve MAMA birbiri ardına dizilmişti. Heyecanın bu kadarı da yoğun ve baskılı olmaya başlamıştı, sanki iyi şeyler çok fazlaydı ve bir şeyler kopmalı, parçalanmalıydı çünkü Evrenin Yasaları böyle işliyordu, değil mi?
Ancak, Jungkook Evren Yasalarını düşündüğü kadar iyi bilmediğini tahmin etti çünkü her şey iyi, neredeyse mükemmel sonuçlanıyordu. Üç büyük konserin üstesinden geldiler, ışık çubuklarının yıldız denizi parıltılarında parladılar ve bu, her ne kadar çok savaştıklarına bakmaksızın, çoğunun gözlerine gözyaşları getirdi. Kendi şarkıları sahnenin her bir kenarından yankılanıyor, onlara geri söyleniyor, ne kadar ilerlediklediklerini, geldiklerini ve daha ne kadar ileri gidebileceklerini hatırlatıyordu ve bütün bu duygular Jungkook'un midesine dolup göğsünde kır çiçekleri gibi çiçekler açtırıyordu. Son konserlerinden sonraki gece, Jimin, Jungkook'un yüzünü ellerinde tutup yanaklarına ve ağzına seni seviyorum'lar fısıldıyordu ve Jungkook hala yanıtlayamıyordu, nutku tutulmuş ve gergindi ancak Jimin'i geri, iki kat daha sert öpmeyi başarabildi. Jungkook, o geceler, bütün o beyaz ışık çubuklarının Jimin'in gözlerine nasıl yansıdığını, onun turuncu saçlarının mavi sahne ışıklarına karşı nasıl ateş gibi ışık saçtığını her zaman hatırlayacağını düşünüyordu.
Comeback'leri iyi karşılandı, uluslararası alanda dikkat çekti ve her bir üyeye bir diğer motive vuruşu daha gönderdi; kelimelerinin, çabalarının ve tecrübelerinin birçoğu Hayattaki en güzel an'ın onlara göre ne anlama geldiğinin ikinci bölümüne ustalıkla işlendi. Bütün o aylardan önce, Jungkook bunun tam anlamıyla ne demek olduğunu anladığından emin değildi ancak o an, hakkında bir fikri olduğunu düşünüyordu. Gerçekten bir anın içinde olmak nasıl bir şey, sadece yeni deneyimlere açılmak değil ama aynı zamanda onları kucaklamak, onlara tutunmak ve aptalca bile olsa hatta her zaman mantıklı gelmese de tam da yaşamak istediğiniz gibi yaşamak nasıl olurdu? Hayattaki en güzel anının uzun ve uzun sürmesini umdu.
MAMA, provalar ve röportajlar, eski arkadaşları görme ve yenileriyle tanışma çılgınlıklarını peşisıra takip etti. Hong Kong'un ışıkları otel odalarının penceresinden sonsuz parıldıyordu ve Jungkook, kolları Jimin'in etrafına sarılı, yanıp sönen ışıklara bakıyordu. Aşağıda, şehrin patırtısını, onlara seslenen hayatın ve enerjinin yüksek nabzını hissedebiliyordu.
Odada Taehyung ile içki içtiler, sonra çevrelerindeki dünyayı görmek için dikkat çekmeden sessizce dışarı çıktılar, bilinmeyen bir yerde amaçsızca takıldılar, oyalandılar; sokak yemeklerinin kokusuna, ışıklı reklamlara ve birbirlerine yükseldiler. Hayattaki en güzel an, orada mevcuttu, ihtiyaçları olmayan şeyler alışverişi sırasında biraz sarhoşlardı, kollarını çarptırıyorlar ve okuyamadıkları isimlerde sodalar satın alıyorlardı. Taehyung'un sarhoş kıçı V App üzerinden canlı yayına başladığında otele geri yönelmişlerdi, kahkahalar atıyorlar ve Taehyung'u susturmak için sokakların arasından geçiyorlardı çünkü o beceriksizce kamera ile uğraşmaya devam ediyordu ve içki içtiği apaçıktı. Otel odasına ulaştıklarında, nefes nefese kalmışlardı ve Taehyung yatağın ortasına kendinden geçmişti. Jungkook, MAMA'ın Jimin'in hemen yanıbaşındayken hissettiği o nefes kesici his gibi olduğunu keşfetmişti.
Kore'ye geri döndüklerinde ertelemeler çok fazla değildi, eve ulaştıklarında bir yığın promosyonla karşılaşmışlardı. Ya sandalyede düz otururken makyajları yapıldığı zamanda ya da on dakikalık molalarında prova odasının zemininde olsun dinlenebilecekleri her anı kullanıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanficJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.