Dope MV çekiminin daha birinci günüydü ve herkes çoktan çılgına dönmüştü.Uykusuzluk ya da yiyecek azlığından mı, çekim bölgesinin havasındaki bir şeyden mi ya da sadece onlara ulaşan ısıdan mıydı emin değildi. Ayakları, nakaratı çok fazla kere dans ettiği için uyuşmuştu ve Yoongi günün yarısı sarhoş gibi davranmıştı. Taehyung... Şey, aslında Taehyung daima tuhaf davranırdı, bu yüzden yeni bir şey değildi. Namjoon ve Seokjin -bugün son bir saat içerisinde yaptıkları en az elli tane dışında- birbirlerine aptalca şakalar yapmaya devam ediyor, histerik olarak kendilerine ya da sadece direkt kendilerine gülüyorlardı. Belki de setteki en normal kişi Hoseok'tu, o da kendi içinde şüpheliydi.
Ve sonra Jimin. Kahrolası Jimin.
Jimin'in kıçını daha önce takdir etmemiş değildi. Gözünün önünden geçen kıçlar arasında, onunki harikaydı ve aksini iddia eden herkes, Jungkook'un mütevazı görüşüne göre, lanet olası bir yalancıydı. Jimin'in siyah pantolonunun bütün gün kalçalarına sarılma şekli ve arka tarafına çok sıkı oturması, Jungkook'un sorununun tek kökeniydi. Çünkü, herkes Jimin'in harika bir kıça sahip olduğunu biliyordu, ancak en çok da Jimin biliyordu.
Jimin, o sabah, kıyafetini ilk giydiğinde, aynada kıçına bakmak için yüzseksen derece etrafında dönmüş, Jungkook'un kendisini izlediğini yakaladığında da sırıtarak, kasıla kasıla uzaklaşmıştı. Ve, Jimin, ona ne yapıyor olduğunu çok iyi biliyordu, Jungkook'u ağzı açık, hareketsiz ve sonrasındaki en az beş dakika boyunca alevler içerisinde bırakmıştı.
Sabahtan beri kışkırtmalar, muziplikler durmamıştı; Jimin, Jungkook'un önünde yer aldığında, molalarda saçlarıyla oynadığında, strateji yaparak üzerine eğiliyor; Jungkook'u her kendine bakıyor yakaladığında ona göz kırpıyordu.
Jungkook bütün bunlar için onu yumruklamak istiyordu. Sertçe. Ağzıyla.
Saat sabaha karşı üç civarıydı. Jungkook, Taehyung'a bu konu hakkında sorular sorduğunda, set; cinnet ve delilikleri arasında yollarını bulmaya çalışan uyku yoksunu oğlanların meydana getirdiği bir karmaşa ortamıydı. Mola odasının küçük kanepesine hep beraber çökmüşlerdi ve Jungkook Taehyung'un saçlarını koparmanın eşiğindeydi, ter ve saç spreyi karışımı kokuyorlardı.
"Jiminie hyung sana da öyle geldi mi," doğru kelimeyi arıyormuş gibi kollarını salladı, "daha özgüvenli ya da onun gibi bir şey?"
Taehyung ağırbaşlı bir şekilde kafasını salladı, göz kapakları düştü, kapandı. Dedikleri, belli belirsiz anlaşılıyordu. "Sanırım, kırmızı saç. O, durdurulmalı." Minderlere yaslandı. "Uykusunda keseceğim."
"Daha evvel bana ne yaptığını biliyor musun?"
"Hm?"
"Bana baktı. Odanın diğer tarafından." Jungkook'un gözleri de kapanmaya başlamıştı. Taehyung'a doğru geriye düştü, fiziksel ve duygusal yönden mağlup olmuş hissediyordu. "Ve, kravatını gevşetti. Bu ne demek? Hyung?"
Taehyung yarı-bilinçli haliyle burnundan soludu. "Muhtemelen, demek ki, istiyor ki..." Gözleri kapalı olsa bile, kaşlarını kaldırdı. "Bilirsin."
"Çok yardımın dokundu."
"Sen istedin."
"Kapa çeneni."
"Deniyorum, ama sen benimle konuşmaya devam ediyorsun."
Jungkook, zor kullanarak kanepeden bir yastığı aldı ve Taehyung'un kucağına yerleştirdi çünkü, pekala, o haklıydı. Taehyung'un üzerine, geriye düştü, yorgunluğun bütün ağırlığı bir anda vurmuştu. Gün ortası kısa uykusu, 30 dakikalık güç şekerlemesi yeterli gelmeyecekti ancak şartlar buydu ve 30 dakikanın her saniyesini Jimin'i düşünerek harcayacaktı çünkü, Jungkook'un bütün yolları o kırmızı saçlı, namussuz gülüşlü çocuğa doğru çok fena, çok lanet şekilde kıvrılıyordu. Onu öldürüyordu. Ve bunu seviyordu; zihni, sadece düşünmekten deli gibi acıyordu.
Kiraz kırmızısı saçların ve büyük yuvarlak gözlüklerin altından ona bakan gözlerin hayallerine dalıp dalıp çıkıyordu. 13 yaş altı için veli izni gerektiren düşüncelerini tutmakta zorlanıyordu ancak bu gerekliydi: Birincisi, çünkü bu çekimin daha sürecek saatleri vardı ve -uyumazsa- çekime yarı-kuvvetle devam edemeyecekti. Ve ikincisi, çünkü şu an en iyi arkadaşının üzerinde uyumaya çalışıyordu ve tanrı aşkına, bunları düşünürken nasıl iğrenmiyordu.
Dakikalar geçiyordu ve saatin her bir tik takı ile Jungkook evde olmalarını daha ve daha çok diliyordu. Hava çok sıcak olmasına rağmen Jimin'in yatağına gizlice sızmak, sessizce öpmek ve birbilerinin ağızlarına iyi geceler fısıldamak istiyordu. Ağzını özlemişti. Belki sadece otuz saat olmuştu, ama tanrı aşkına, özlemişti; dudakları, kusursuz ve yumuşaktı ve onu erkenden mezara göndermeyi kafasına koymuşlardı.
Bir erteleme duymayı, yönetmenin gecenin geri kalanı ve erken sabah için 'paydos' bağırışını bekliyordu, güneşin doğmasından sonra, tanıdık sözler nihayet kulağına çalındığında ruhunu teslim etmek, öbür dünyayı boylamak üzereydi. Jimin artık onu kışkırtamayacak, kovalamayacak kadar çok yorgundu ve Jungkook da onun tarafından kızdırılamayacak kadar yorgundu, zaten. Ekibe teşekkürlerini ve vedalarını söyledikten sonra hepsi birer birer arabaya çöktüler. Araba havasız, boğucu ve sıcaktı, ancak Jimin eve dönerken birbirlerinin yanına oturmalarını garantiye almıştı, uzaklaşmaya başlar başlamaz Jungkook'un kollarına çöküverdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
girdap
FanfictionJeon Jungkook'un değişimi, büyümeyi ve bir arkadaşa âşık olmanın güçlüklerini öğrendiği hikâyesi.