;D))
Ezrak kan ter içinde kalmıştı iki saattir kılıç çalışmaktan. Babasının neden böyle yaptığına anlama veremiyordu bir türlü küçük çocuk. Sanki sürekli bir yarış halindeydi Ezrak. Sarı saçlarından damlayan tere aldırmadan babasına bir hamle daha yaptığında adam "Yetersizsin Ezrak, daha güçlü olmalısın! Yenilmez olmalısın! Tekrar dene!" diye kükrediğinde bir kez daha başladı kılıçların zalim sesleri. Ezrak öfkeyle saldırıyordu babasına ama olmuyordu işte, asla babasının istediği kadar iyi olamıyordu. Hayır aslında oluyordu ama babasının ne istediğini bilemiyordu bir türlü, çünkü diğer kılıç ustaları kendisinden hep övgüyle bahsediyordu.
Gözleri salonun uzak köşesinde, yüzünde korkulu bir endişe ile kendisini izleyen annesine döndüğünde, ensesine kılıcın kabzası inen çocuk, daha ne olduğunu bile anlayamadan duyduğu azar dolu nasihatle kırıldı. "Öldün Ezrak bin Esved! Kadınlar beladır, savaş alanlarında ilgin yalnızca düşmanına olmalı! Kadınlarda değil, bu annen olsa bile!"
Kalilah artık bıkmıştı tüm bu olanlardan. Önce elinden Malik'ini almışlardı, şimdi ise Ezrak'ını öldürmek istiyordu bu adam. Anlaşoln kocasının iyi bir derse ihtiyacı vardı ve zevkle verecekti Kalilah, sevgili eşine bu dersi. Eline kılıcını aldı ve oğlunun önüne geçip kocası ile kavgaya tutuştu.
Kalilah, Şarani'nin aksine, çocukluğundan beri aldığı eğitimin hakkını çok iyi veriyordu gerçekten. En sonunda adama gülümsediğinde, Şarani'nin kılıcı düşer gibi oldu ve kadın galibiyetini aldı adamın elinden. Ardından oğluna dönüp "Kadınlar savaşın seyrini değiştirecek kadar kudretli yaratıklardır oğlum! Asla bir kadını küçük görme hatasına düşme, yoksa baban gibi boynun da bir kadının kılıcının soğuk yalmanını hissedersin!" diye kükrediğinde, Ezrak gülümsemesini saklamaya çalışıyordu.
Şarani ise kadınına hayranlıkla bakıyordu. Köşeden elinde minicik kılıcıyla gelen Adala ise gözüne küçük aslan yavrularını kestirmiş gibiydi. Hayvanlara yaklaştığında elinde ki kılıcı bir köşeye fırlatıp, üç yavrunun arasına daldı ve onlarla kendince güreşmeye başladı. Küçük hayvanların patileri, güzel yüzünü çizdiğinde bile neşesinden hiçbir şey kaybetmeden devam etti oyunlarına. Korkusuzdu küçük kız ve hayvanların kulaklarını, kuyruklarını tutup çekmek onun için en eğlenceli bir oyundu. Bir de annesi gibi olacaktı Adala.
Kalilah, kızına yaklaştı ve "Onların yanına büyüdüklerinde yaklaşamayınca nasıl bir fırtına koparacaksın bilemiyorum Adala, ama bırak artık hayvanları, hadi gidip küçük kardeşine bakalım" dediğinde duyduğu serzeniş hepsini güldürdü. "Hayıl anne, o çey sülekli ağlıyor. Onun yanına gitmektense yavlulalın anneleli ile oynaım daha iyi."
Ezrak, kardeşinin beline kadar uzanan gece karası saçlarını çekiştirdi ve "Bence sen Lanazir'i kıskanıyorsun çünkü o güneş kadar güzel" dedi. İşte Adala buna dayanamazdı, çünkü kendisi en güzeldi.
"Ezrak, kız kardeşin gece kadar güzel ve bir tufan kadar öfkelidir bilirsin. Dua et bunun acısını senden en acı şekilde çıkarmasın." Öyle de yaptı küçük kız. Babası, ağabeyine nasihatler ederken, o çoktan sinsice yaklaştı Ezrak'a ve çocuğun bacağının arkasını minik dişleri ile sert olduğunu düşündüğü şekilde ısırdı. Çok güçlü değildi elbette ama Ezrak'ı korkuyla bağırtmaya yetmişti değil mi? "Ben en güzelim, ben ceceyim değil mi babacığım. Hem senden daha güçlüyüm!" diye yerini ağabeyine de bildirdi...
Sarayda ki her kesin göz bebeği küçük Lanazir'di. Bu durumdan rahatsız olan Adala kimseye gülücükler dağıtmadığı için mi sevilmiyordu acaba? Ama Adala prensesti ve kimseye gülmek zorunda değildi. O sevilecekti, herkes onu sevmek zorundaydı. Yoksa Adala çok öfkelenirdi ve daha şimdiden öfkesi ile herkesi sindirebilmeyi çok iyi biliyordu küçük kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)
RomanceGece karası saçları çöl meczuplarının diline destan bir prensesti Adala. Cesareti olanların bile, onun turkuaz gözlerine bakmaktan çekinmesine neden olan öfkesinin sebebi gizliydi kalbinin en kuytularında. Dudaklarının rengi, kan koyusu bir kırmızıy...