9.Bölüm

2.9K 243 98
                                    

Carole Samaha= Shokran

                                                ***

Kırgın olma bana ey yâr! Ben kaybım, yolum karanlık. İçime işleyen düşlerin bile Esved hâli, yani sen. Ayın ışıltısı bezense saçlarına, yolumu göstersen. Yetimliğim yok olsa avuçlarında. Azat etsen öksüzlüğümü ılık nefesinde. Dokunuşların alsa da canımı, kimsesizliğimi  yitirsem sende   

                                               ***   

Adala, güneş yeni ışıldamaya başladığı zaman kesin bir kararla halası Hasabe'yi aramak üzere sarayın kasvetli ama güzelliği anlatan koridorlarında koşturuyordu saçlarını savurarak. Üzerinde ki sarı fistanın tülleri de saçlarının rüzgarına kapılmış gibiydi adeta. Neredeydi acaba biricik halası? Yoksa o Hazemlerin erkeği ile mi gülüşüyordu yine. Halası o adama bir farklı bakıyordu, şey gibi...işte şey gibi... sahi ne gibi bakıyordu ki?

Halasını sarayda bulamayınca bu kez bahçenin tavafını yapmaya karar vererek koşturdu çıplak ayaklarla. Parmaklarının altındaki serin toprak ve çimler sanki canlıymış gibi gıdıklıyordu küçük kızı. Gül tarhına geldiğinde mest olarak baktığı güllerden birine uzandı ve hokka gibi burnu ile misk kokusunu çekti içine derince. Sonra aşkla halasının ona ilk dersinde öğrettiklerini mecra edercesine kollarını kıvırarak nereden geldiğini bilmediği kıvrak müzikle dans etmeye başladı sabahın billur ışığında.

Birkaç densiz kahkahanın bahçedeki hizmetlilerin dudaklarından kaçtığını gördüğünde kalbi kırılır gibi olsa da aldırmadı onlara ve beceriksiz de olsa sevimli bir rakkase gibi devam etti dans etmeye. Ne var ki artık arsızlıkla kahkaha atıyorlardı Adala'ya, hem de öfkesini bildikleri halde.

Hayır bunu sadece bir kişi yapıyordu, o kaçak köle! Bir tek o Adala'ya çekinmeden gülüyor, hakaret ediyordu. Adalanın öfkeli sözleri bir tek Aasraf denen o adama dokunamıyordu. İyi de o adam burada değildi ki! Uzaktaydı, hem de çok uzakta. Bir an sol yanında minicik bir sancı hissetti Adala ama onun yerini öfkeye terk etmesi uzun sürmedi elbet.

"Neredesin Aasraf?! Sen nasıl gülersin bana pislik!" diye haykırdı göremediği adama doğru.

"Çok yakındayım kibir sultanı, senin beceriksiz hallerini görebilecek kadar. Peki sen neredesin? Bana verdiğin sözü tuttun mu?

"Sen bana hesap soramazsın köle! İstediğimi yaparım, hem ben beceriksiz değilim. Asıl sensin beceriksiz!" önüne atılan ve nereden geldiğini bilemediği kılıca vuran güneş gözlerini kamaştırdığında, onu gördü. Birkaç metre uzağındaki bir alanda yerde minderlerin üzerinde yatıyordu. Adamın önünde ise çok güzel bir kadın raks ediyordu. Ne var ki halasının raksından çok farklıydı kadının hareketleri. Sanki büyü yapar gibiydi kadının bedeni ve Aasraf denen yalancı ayaklandı bir süre sonra. Küçük adımlarla kadına doğru ilerlemeye başladığında, Adala adamda ki garipliği sezinledi. Kadın birden bire çölde dans etmeye başladı ve çevresinde birkaç kişi daha ona doğru yaklaşıyordu.

Adamlardan biri kadına yaklaştığı sıra bataklık kumlara gömüldü ama dudaklarından tek bir feryat yükselmedi. Sanki mutluydu ölümü canına alırken. Sonra diğerine sıra geldiğinde o da aynı şekilde kucakladı soluksuzluğu. Kadın tam adamların öldüğü kumların üzerinde, yani havada sürdürüyordu raksını ve mavi-yeşil gözleri Aasraf'a odaklanmıştı. Evet yeni hedefi o adamdı.

Küçük Adala koşmaya başladığında, yüreğindeki kaybetme hissini anlamıyordu. Sonunda adama yetiştiğinde, iki küçük el adamın kalın bileğini tutmaya çalışıyordu ama ne mümkün. İki eli kavramaya çalıştığı bileği parmakları saramadığı gibi, adamı durduramıyordu da. "Aasraf gitme! Öldürecek seni o kadın ne olur gitme!" diye ağlıyordu, neredeyse ölümüne nefret ettiği adama.

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin