***
Dile neşesin!
Kalbimin tatlı kederi.
Nasıl sarsam seni ki o yaramazlığını küstürmesem?
Ben hiç küsmedim Kibir Sultanım.
Çocuk olmayı bilen bilir ancak küstüğün zaman barışmayı.
Çocukluğunu tanımadan kaybeden yürekler barışı tanımaz, küslüğü bilemedikleri gibi.
Şimdi büzülen badene bir öpücük versem, bir gülücük hediye etsen!
Belki bende bulurum kayıp çocukluğumu.
***
Genç kadının dalgın gözleri gökyüzüne dönük olsa da fikrinin menziline yalnızca bir kişi sürüyordu hükmünü. Ona balayına gideceklerini söyleyerek umutlandıran adam, biricik kocası!
Nereden bilebilirdi ki Adala bu tatilin bir balayı değilde, sultan Malik'in başka bir lütfu olduğunu. Bilseydi ne yapardı? Elbette cezası ne olursa olsun hiç bir yere gitmez, kocası olacak adamın burnundan fitil fitil getirirdi bu kandırmacanın acısını.
'Şimdi de yapabilirsin' diyen iç sesine hak verdi genç kadın ve yeniden, oval bir şekilde yerleştirilmiş, altın varaklı bordo koltuklara döndü. Sultan Malik'in göğsüne yaslanarak uyuyan kadının mutluluğu huzurlu ve derin soluk seslerinden dahi belli olabiliyordu, tıpkı kendi gözlerinde ki öfke gibi.
Ağabeyi Malik ise ahtapot gibi sarmıştı karısını iki koluyla ve sanki daha çok yaklaşabilecemiş gibi ara ara kadını kendisine çekiyordu minik haraketlerle. Onun bu halleri gerçekten çok garip geliyordu Adala'ya. Tamam o adam ağabeyiydi ama bu güne kadar hiç bir kadına saygıyla yaklaştığına şahit olmamıştı genç kız. Zira kimse bilmese de sultan Malik'in en gizli ve sıkı takipçisi kendisiydi, Aasraf'tan sonra. İşte bu yüzden biliyordu ağabeyinin kadınlara çokta iyi davranmadığını.
Başını usulca çalışma masasında bir şeyler karalayan kocasına döndü bu kez ve memnuniyetsizce izledi onu. Adamın yüzünde ki sakallara rağmen sıkıntılı bir hayli çok gibi gözüküyordu. Gidip sorsa mıydı acaba?
Hayır canım neden o yalancıya yardım edecekti ki? Hem biliyordu Adala, yardım teklifini reddederdi adam, hem de zehirli dilinden dökülen çirkin kelamlarla. Bu yüzden küçük bir kız çocuğunun masumluğu ile silkeledi omuzlarını ve yeniden döndü bulutlara. Bir sonraki derdine odaklandığında, çözümü soran aklına karşı sessizdi sivri dili.
Ahh keşke adam telefon ettiğinde ikisi içinde çanta hazırlasaydı. en azından kendi için yapsaydı bu iyiliği şimdi böyle kukumav kuşu gibi düşünmezdi ne yapacağını. O inadı vardı ya o inadı, daha kim bilir ne işler açacaktı zavallı başına. Çünkü sırf inadından şimdi ne kendisinin, ne de Aasraf'ın üzerindeki giysiler dışında hiç bir şeyleri yoktu.
Ondan bir şey istemeye dili de varmıyordu ki gittiği yerde giyebileceği bir şeyler alabilsin. Pislik ne olacak, çantasını bile almasına izin vermemişti, hatta telefonunu da. Bu yüzden cüzdan da yoktu yanında, para da. Ağabeyine ise ölse bile söylemezdi paraya ihtiyacı olduğunu. O halde ne yapacağına dair bir plan yapmalıydı. Necmata sultanı süzdü tartan gözlerle, acaba ondan ödünç bir şeyler alabilme umuduyla ama imkansızdı ne yazık ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)
RomanceGece karası saçları çöl meczuplarının diline destan bir prensesti Adala. Cesareti olanların bile, onun turkuaz gözlerine bakmaktan çekinmesine neden olan öfkesinin sebebi gizliydi kalbinin en kuytularında. Dudaklarının rengi, kan koyusu bir kırmızıy...