26.Bölüm

3.1K 316 168
                                    



Adala dün yapılan ağabeyi ve Necmata sultanın düğününde olanları hâlâ tam olarak kavrayamıyordu. Zira biricik kocası gerçek bir âşık gibi dans etmişti genç kadınla. Bu Adala için bir rüyanın daha gerçekleşmesi kadar kıymetliydi. Hayır tabii ki dans etmeleri çok güzeldi ama asıl rüyası adamın lacivert gözlerinde gördüğü aşkın kırıntılarını sunan tebessümü ve usul usul ruhundan geriye kalanları çalan öpücükleriydi.

Gece ise... Ahh umut deryası dün gece dolup dolup taşmıştı içinde Adala'nın ve küçük kalbini boğmuştu mutluluğa. Bütün bir gece iki âşık yürek olarak dokunmuşlardı birbirlerine ve korkuyordu şimdi genç kadın bu güzel lücid rüyasının bitmesinden. Kumsalda ki palmiye ağaçlarının arasına geçip oturdu ve denizin nazlı salınışını izlerken, dünü hatırladı.

Ağabeyine ceza vermek için gözlerine attığı gülleri her hatırladığında yaptığı gibi bir kez daha güzel bir kahkaha attı kumsala dağılan neşesiyle. Üzerine düşen gölgeye kaldırdığında başını, bir kez daha hızla çırpındı yüreciği.

Aasraf kumsalda gördüğü kızla aklını kaçıracak hâle geldi bir anda, çünkü bedeninde dolanan her damla kan kasıklarında toplanıyordu adeta. Zira küçük Kibir sultanın üzerinde ki turkuaz rengi elbiseyi hatırlamıştı. Ahh bu elbise Aasraf'ın karısına almayı kesinlikle reddettiği turkuaz rengi, askılı ve mini etekli elbiseydi.

Karısının, her sevişmelerinde beline doladığı o muazzam ve muhteşem uzun bacakları adeta bir tanrıçanın edasıyla dokunuyordu kumlara. İnsafsız ve şımarık rüzgâr ise o kısa eteği havalandırarak kadının kalçalarını dahi okşuyordu. İşte bu adamın hiç hoşuna gitmedi. Sonra kızdı kendi kedine onu serseri bir rüzgârdan bile kıskandığı için.

Yine de kızın üzerinden o elbiseyi söküp atmalıydı yoksa denize, rüzgâra ve bacaklarına yapışan kumlara öfke kusacaktı. Aasraf, kendisini Adala'ya yaklaştıran her adımın aceleciliğini kabullenerek, hızını daha da artırdı ve koşmaya başladı.

Durdurmalıydı kendini genç adam, bu aşırılıklar zararlıydı tövbeli kalbine, ona göre. O kadına yaklaştıkça hissettiği sürüklenme hissi bir kez daha ruhunu çaldığında, az önceki düşünceleri silindi çünkü karşısında duran, sanki okyanusa aitmiş gibi görünen gözelerle nutku tutuldu. Beyaz teni iki günde bronza döndüğünden, turkuaz gözlerin rengi daha bir belirginleşmiş ve Aasraf'ın canını yakar olmuştu.

Kumların üzerinde oturan kadının, kendisine dönen gözlerinde ki efsunlu nazarlara dayanamayarak eğildi ve serap gibi bir meşk saatini başlattı oracıkta. Soluksuzdu adeta kadının gerdanına dolaşırken dudakları, parmakları canını sarıyordu sanki karısının kapkara saçlarına dolanırken. Ve ruhu cennette yeminliydi şimdi, kendi bedeninde o nazenin parmakların hoyrat dokunuşlarını duyumsadığında.

Evet, utangaç karısı dünden beri yerini şehveti teninden bile okunan bu kadına bırakmıştı ve Aasraf deli oluyordu onun tatlı arsızlığına. Eli mini eteğin altına kaydığında, Adala'nın bedenini yükselttiğini gördü ve üzerine çekerek karsını, kumların üzerine uzandı Aasraf. Kibir sultanını korkutmadan teşvik etmeye çalışırken, sakallarının örttüğü dudaklarını kemiriyordu, bir damla daha sabır için. Çünkü güzel kadın eğer kendini tam manasıyla kaptırmadıysa o mahrem mutluluğa, Aasraf'ın şehvetli iniltileri yüzünden bile korkuyor ve dağılıyordu tutkulu bakışları anında.

Genç adam buna çok anlam veremiyordu çünkü ilk birlikte olduklarında bile Adala bu kadar çekingen değildi. Gerçi şimdi ki Kibir sultanı bu saçma çekingenliğine rağmen başka şeylerde açılmıştı. Şimdi sessiz olduğu sürece biliyordu ki Aasraf, asla unutamayacağı dakikalar yaşayacak ve ona da yaşatacaktı. Bu yüzden diline dağılan kan tadına rağmen bir süre daha korumalıydı sessizliğini.

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin