30.Bölüm

2.9K 214 83
                                    



**************

Usul usul düzene giren yaşamla Aasraf kendi dertlerine gömülmemek için her yolu deniyordu. Efendisi sonunda tamamen düzeldiğinde kararlılıkla ilerledi sultanın çalışma odasına giden parlak, damarlı sarı ve kahverengi mermer koridorda.

Çalışma odasının boş olduğunu gördüğünde aklındakileri toparlamak için bekledi sessizce. En başından beri Damre'yi anlatmalıydı efendi Malik'e lakin Aasraf'ın bu dünyada çekindiği tek adam yine efendisiydi. Biliyordu ki genç adam, sultan Malik sadakate önem verdiği gibi dostlarına da katıksız bir sadakatle bağlı olurdu. Lakin ihanet, işte bu habis gerçek onun nezdinde tek bir şekilde cezalandırılırdı... Ölüm!

Ölümden de korkusu yoktu elbet ama hain olarak anılmak, görülmek onuruna en büyük hakaretti genç adam için. Gururla ölmeyi kabul ederdi etmesine ama onursuzca ölmek Aasraf bin Arram'a göre değildi. Ölecekse eğer onuru lekelenmeden ölmeliydi. Hem bir gün o altın hançerin sahibesi kadın anarsa eğer adını, işlediği günahı ile anmalıydı.

Ve diğer bir konu... Emindi Aasraf son olan suikastın ardında Damre olduğundan. Artık hiçbir şey gizli kalmamalıydı. Sonunda içeri giren efendisinin gözlerinde gördüğü bir şeyler daha da tedirgin etti genç adamı. Malik Bin Esved'in tüm gizli işlerini kendisi üslenirdi yıllardır ama son birkaç gündür kulağına çalınan şeyler vardı. Malik'in gözlerinde gördüğü bakışlarda gördüğü öfke kıvılcımı neydi?

Ezrak Bin Esved'in gizli bir araştırma içinde olduğunu öğreneli çok olmamıştı ama konuyu tam anlamıyla öğrenememişti bir türlü. Kısa sessizliğin ardından gelen beklediği soru ile ince bir ter damlası şakağından saçlarına ve sakalına süzüldü. Zihnin gerilerinde ki uyarıyı duyuyor, yine de aldırmıyordu Aasraf.

Yerde yatan ölü muhafızların raporlarını bitirdiğinde, öfkeyle kükreyen sultanına bakmaya çekiniyordu doğrusu. "Zindana kilitli bir kadın, benim sarayımda nasıl öldürülür Arram?!"

Derin bir soluğun ardından "Kadının ölümü gerçek değil sultanım" dedi. "Olurda aramızda bilmediğimiz başka casuslar varsa diye bu yalanı ben yaydım."

"Anladım. Kadın nerede şimdi?"

"Benim odamda kilitli efendim, Hüzey nöbet tutuyor yanında."

"Buraya getirin kadını, sorgusunu burada yapacağım." Efendisi çok kızgındı ama Aasraf biliyordu bu öfkenin olanlar değil, olacaklar olduğunu.

Bir şeyleri görse bile konuşmasını engelleyen neydi? Aasraf kapıya doğru yönelirken içinden avaz avaz 'Konuş, geçmişini anlat!' diyen sesi bir kez daha duymazdan geldi hayatına mâl olacağını bilmeden. Şimdi zamanı olmadığını düşünüyordu genç adam, belki de kaçıyordu bir kez daha geçmişinin utancı ve acılarından.

"Aasraf bekle, biz odana gidelim. Burada seslerin Nejima'ya duyulma olasılığı var."

"Peki efendim" derken geride durdu ve sultanın kapıdan çıkmasıyla kendisi de peşine düştü.

Yaklaşık on beş dakika sonra kendisi gibi mahcubiyet ve pişmanlıkla bekleyen Hüzey'in göğsünün yarılışı ile çattı kaşlarını. Bu cezayı hak etmişti genç muhafız lakin yine de Aasraf onun affedileceğini umuyordu.

Elbette affetmezdi sultan Malik çünkü onun için başarısızlık sadece ölüm getirirdi. Bu yönden bakan genç adam bir şeyi fark etti, aslında efendisi Hüzey El Hazem'i affetmişti lakin biraz farklı bir şekilde.

Aasraf, tutuklu kadınla konuşan efendisinin ses tonundan nelerin olacağını anladı ama diğer muhafızlar gibi geriye tek bir adım dahi atmadı. Damre'nin fahişesi Necmata sultanın adını ağzına aldığında... İşte o an hiçbir kurtuluşu kalmadığını ilan etmişti ki yanında genç adamın canını da alacak sözleri döktü zehirli dudakları.

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin