Aasraf delirmiş gibiydi yerde ölü gibi yatan adam ve başında ki kadınla. Salladığı her kılıç darbesi ile düşman oldukları adamlardan bir uzuvlarını koparıp atmak yetmiyordu içinde ki öfkeye. Bir sözünü daha tutamamış olmanın verdiği hezimet duygusu değildi bu öfkeye yer eden. Kardeşini kaybetme korkusuydu kılıcının ucundan damlayan kanla tükenmesini istediği.
Nirşaade bacağının yanına koyduğu kılıca her an yeniden sarılacak halde Necmata sultanın başına eğildiğinde tek bir öğüt dolaşıyordu zihninde. Savaşta hüznü değil, korkularını dinle. Onlar seni tetikte tutar. Ahh şimdi çok ihtiyacı vardı hanımefendi Kalilah'ın o güven veren sesine, varlığına. Kolundaki yaradan sızan kan yüzünden güçsüz düşmek istemiyordu ama bulanıklaşmaya başladığında görüşü, tükenmek üzere olduğunu hissetti genç kız.
Önünde savaşan adam bir an için sıcacık kahverengi gözlerini çevirdiğinde kendisine, adamın acele etmesini istedi. Yoksa hanımının karnında ki bebekte yitip giderek bir günah daha yazacaktı bu sarayın duvarlarına.
Hüzey ise bir kez daha kalbinden önce koydu sadakat duygusunu her şeyin önüne ve son darbeyi indirdi ihanetin son uşağına. Geride kalan kadının elinde ne olduğunu çok iyi gören genç adam kadının zehiri içmesini engelleyerek efendisi için güzel bir hediye hazırladı.
Biliyordu sultan Malik ayağa kalkacak ve bunların hesabını soracaktı muhakkak ama kime? Ona bir hedef vererek kendi kıçını ile birlikte komutan Aasraf ve diğerlerinin kıçını da kurtarabileceğini umut ediyordu genç adam. Bu sırada içeri dolan adamlar ölüleri toplarken, ellerinin arasında ki sürtüğü de itti adamların önüne. Dört adamdan ikisini öldüren sultan Malik'e bir kez daha gıpta etti genç adam.
"Bunu zindana attın, hiç kimse yanına dahi yaklaşmayacak."
Aasraf ise bu acemi komutana kızmamak için dilini ısırıyordu. Böyle açık bir hatayı yapmasını toyluğuna vererek döndü adamlara ve "Kadını sağ kanatta ki hücrelerden birine atın. Hişam, yanına senden başka kimse girmesin. Ortalığa da saldırganların hepsinin öldüğü yalanını yayın. Bu kahpe ölür veya kaçırılırsa hepinizi ellerimle öldürürüm." Hüzey bu kez de Aasraf'a hayranlıkla baktı. Bu iki adam kesinlikle aynı hamurdan yoğrulmuştu Hüzey'e göre.
Sonraki zamanlar şaşkınlık ve müjdeli haberlerle geçse de kimsede sevinecek hâl kalmamıştı ne yazık ki Necmata sultanın hamileliği ve bebeğin erkek oluşuna gizilice kutlama yapan tek kişi Fark-h Aldin'den başkası değildi. Ne var ki o bile oğlunun solgun yüzünü görünceye kadar sevinebilmişti bu habere. Ahh bir de oğlu uyansa bayram edecekti kesinlikle.
Aasraf kendisine doğru gelen hanımefendi Kalilah'ın gözlerinden utanarak yere döktü yüzünü. "Utancın bana değil aşka olmalı Arram. Hem senden nefret etsem de bir gerçeği çok iyi biliyorum. Oğlumun sana olan sarsılmaz güveni. Duyduğuma göre Ezrak'a, Necmata sultan ve kızlar için yeni kimlikler hazırlatıyor muşsun?"
Aasraf şaşkınlıkla baktığı kadına "Siz bunu nereden öğrendiniz?" dedi.
"Sen sarayın gizli koridorlarını tesadüfen mi öğrendiğini sanırsın ahmak çocuk. İlk kapıyı sen buldun doğru ama diğerlerini öğrenmeni sağlayan bendim. Bu ülkede sultandan daha çok adama sahip biri varsa o da benim inan bana oğlum. Kimliği yaptırdığın adamlar güvenilir kimseler değil, al bu adamı bulun." Aasraf eline tutuşturulan isimden ziyade kadının az önce söyledikleriyle şok olmuştu bir kez daha.
Ne yani gizli geçitlerin gösterildiği o eski haritayı hanımefendi Kalilah'mı göndermişti kendisine. Hayır, sarayın arşiv odasından çalmıştı onu Aasraf. Tamam ama öyle değerli bir kağıdı, herkesin girip çıktığı bir yerde, masanın üzerine kim bırakmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)
عاطفيةGece karası saçları çöl meczuplarının diline destan bir prensesti Adala. Cesareti olanların bile, onun turkuaz gözlerine bakmaktan çekinmesine neden olan öfkesinin sebebi gizliydi kalbinin en kuytularında. Dudaklarının rengi, kan koyusu bir kırmızıy...